AKP, AB ve Kriz Üzerine… ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU

Başlarda krizin teğet geçeceğini iddia eden Erdoğan ve onun AKP'si kriz bodoslamadan Türkiye'yi vurunca "kriz küresel" diyerek krizin sorumluluğundan yan çizme telaşı içerisine girdi. AKP dışında pek çok çevrede de krizin Türkiye üzerine etkisinde AKP'nin sorumluluğunun ne düzeyde olduğu konusunda farklı düşünceler ortaya atılmaya başlandı. Bu farklılaşma kimi sol gruplar ve sendikal yapılar içerisinde de yaşandı. Örneğin sendikaların krize karşı yayınladıkları programların kiminde AKP krizin baş sorumlusu olarak gösterilirken, kiminde ise AKP'nin krizle arasında en ufak bir bağlantı dahi kurulmadı.

Hemen söylemek gerekir ki bu iki uç düşüncenin de tam olarak doğru olduğunu düşünmüyorum. Yani, geçen 6 yıl boyunca iktidarda AKP değil de örneğin CHP ya da MHP olsaydı krizin Türkiye'de yaşanacak boyutunda hiçbir farklılık olmayacaktı. Öte yandan AKP, iktidardaki 6 yılında neoliberal yapısal uyum programlarını harfiyen uygulamayıp Türkiye serbest piyasa ekonomisine bu kadar eklemlenmeseydi krizin etkileri bu denli derinden yaşanmayacaktı.

Bu oldukça karmaşık ve çelişkili gibi gözüken durumu AKP'yi çok iyi kontrol edilebilen ve dolayısıyla görevini başarıyla yerine getiren bir "kukla" olmasıyla açıklayabiliriz. Bugün parlamentoda iktidar alternatifi olarak bulunan partiler bu "kukla" işlevini AKP'den daha iyi yapabileceklerini kanıtlayabilselerdi, 3 Kasım 2002 seçimlerinden çok kısa bir süre önce AKP diye bir parti hortlamaz ve tek başına iktidara gelemezdi...

Başka bir söyleyişle, bugün iktidar koltuğunda başka bir parti değil de AKP varsa, bunun nedeni bu partilerin ulusal ve uluslar üstü egemen güçlere yapısal uyum programlarını uygulama konusunda yeterli güveni verememiş olmalarıdır. Dolayısıyla, bugün gelinen noktada AKP'yi tek sorumlu olarak görmek, AKP'yi kanatları üzerine bindirip çok kısa bir sürede iktidara uçuran ve onu ısrarla orada tutan gücün göz ardı edilme tehlikesini de beraberinde getirir. Böylece, toplum karşıtı politikalar nedeniyle yıpranan ve hedef haline gelen siyasi partileri belirli aralıklarla değiştirip, toplumun tepkisini yumuşatarak yoluna devam etmeyi alışkanlık haline getirmiş olan kapitalizmin oyununa gelinmiş olur.

O halde krizin Türkiye sorumlusunu arıyorsak, önce krizi yaratan sorunun kaynağını yani kapitalizmi hedefimize almalı ve onun kullandığı ulusal ve uluslararası aktörleri sorgulamalı ve AKP'yi de bunların Türkiye'deki maşası olma işleviyle değerlendirmeliyiz. Aksi halde krize yönelik analizler daha başından hatalı olur ve bunun üzerine savunulacak talepler ve bu talepler etrafında örülecek mücadele de doğru bir zemine oturtulamaz. Örneğin, krizin sorumluluğunu sadece dış güçler diye genel bir tanımlama içerisinde ele alıp, AKP'yi kendinden menkul bir siyasi oluşum olarak görmek ne kadar yanlışsa, sendikalar tarafından hazırlanan kimi kriz programında olduğu gibi sadece AKP ya da onun yanında bir de IMF'yi zikrederken örneğin DB'yi ya da AB'yi görmezden gelmek de en az o kadar yanlıştır.

Hemen tüm sendikaların AB konusundaki hassasiyetinin nedeni malumdur. Sendikalar yıllardır pek çok ad altında aldıkları fonlar üzerinden AB'den parasal destek almaktadır. Kimi sendikaların AB üzerinden dolaylı ya da doğrudan elde ettikleri parasal kaynaklar toplam gelirleri içinde en büyük kalem haline gelmiştir. Yani, AB kaynaklı fonlardan sağladıkları gelir üye aidatlarından daha yüksek rakamlara ulaşmıştır. Sendikaları AB'ye bağımlı hale getiren bu parasal ilişki nedeniyle birçok sendika ve konfederasyon AB hakkında olumsuz herhangi bir beyandan kaçınmaktadır. Hal böyle olunca da kriz programlarının gerçekçiliği daha krizin tespiti aşamasında ortadan kalkmakta ve bununla birlikte krize karşı mücadele beyanları da boşa düşmektedir.

Sonuç olarak AKP, IMF ve bazı programlarda serbest piyasa ekonomisi krizin sorumlusu olarak gösterilirken, AKP iktidarının temel direği olan, Türkiye'ye serbest piyasa ekonomisini açıkça dayatan AB ise "sütten çıkmış ak kaşık" gibi gösterilmektedir. Sendikaların AKP ve sermaye ile birlikte AB'cilikte buluştuğu bu noktada ne AKP'yi krizin sorumlusu olarak göstermenin anlamı kalmaktadır ne de krize karşı mücadelenin inandırıcılığı...