Telaş Kültürü

Eski mektupları karıştırırken içimde bir eziklik yalandı. Nerdeyse 20 yıldır, mahkeme celbi, ödeme faturaları ve bürokratik bildirimler dışında zarflı ileti almamışım. Bir de bolca reklâm! Mektuplarımın en genci 20 yaşında. 40 yaşında olanlar da var. Sözgelimi, Ahmed Arif’inkiler. O elle yazardı. Koca bir sayfada en fazla 8-10 satır. Yılmaz Güney’inkilerin kimi elle, kimi daktilo yazımı. Onun mektup kâğıtlarında boşluk bulamazsın. Dost mektupları görüntülerle süslü, kimininkinde iliştirilmiş bir yaprak, fotoğraf ya da bir kupür var...

Bizim için, ağabeylerimizden aldığımız mektuplar, dostlarımızla yazışmak çok önemliydi. Mirasımızdı. Bizden sonrakilerin böyle bir mirası olmayacak. Mektuplardan oluşan türün kitaplık raflarında hem roman ve şiir gibi, hem belgesel niteliğiyle özel ve de çok önemli bir yeri vardı. Raftan düştü bu tür. Boşluğu acı acı uğuldar...

Gençler farkında değil bu uğultunun. Özene bezene yazılmış mektupların, postalandığı adrese ulaşıp ulaşmadığı merakından, günlerce gelecek cevabın beklenmesinden söz ettiğim genç bir kardeşim, “Ne sabırmış seninki de!” diye, acıyarak baktı bana! Öyle içtendi ki, “Asıl acınacak halde olan sensin!” diyemedim...

Şimdi ‘mail’ var, ‘sms’ vs... Anında ve kestirmeden... ‘Fast’ haberleşme... Selam sözcüğü bile ‘slm’ halinde ‘sessiz’...

Yeni bir çorbacı açıldığını söylediler. Mercimek çorbası içmeye gittim. Benden başka üç kişi daha var. Yanındaki burgerci tıka basa dolu. Gençlerin ellerinde ‘hayatın gerçek tadı’ colalar, pomfrit, ‘big mac’! Fast food: anında, kestirmeden doyum!

Yıllarca ızdırabı süren aşklar mı? Ferhat dağları delmişmiş, Mecnun çöllerde kalmışmış, Kerem ateşlerde yanmışmış... Gençler saatlerine bakarak dinliyor böyle ‘hikâyeden’ aşkları. Bir hafta önce, gönül yarasını dertleştiğimiz genç şair kardeşime, “Sevgilinle barıştınız mı?” diyorum, anında ve kestirmeden “Hangisiydi?” diye soruyor! ‘Aşkın bıraktığı iz’ mi, o da ne? ‘Fast love’ çağındayız, uçarak yaşayacaksın! Uçmanın izi mi olur?

Gazetede çarşaf gibi bir ilân: ‘4 ciltlik klasikler 40’ar sayfalık özetleriyle artık cebinizde!’... Bilgi, anında ve kestirmeden ulaşıyor demektir! ‘Fast kültür’ sektörü, insanlık kültürünü özüyle olmasa da özetiyle beyninize olmasa da elinize sunuyor! Daha ne istiyorsunuz?

‘Makarnaların en alâsı Nuh’un Ankara Makarnası’ döneminde, çocuklar mektupların altına ‘Kestane kebap, acele cevap’ yazarlardı. Günlerce öncesinden tasarlanmış, en az elli müsveddeden sonra karar kılınan ve teneffüste sevgilinin cebine gizlice konulan mektuplar kurudular o duygunun türü tükendi. Şimdi 6 yaşından yukarı, cebinde ‘handy’ olmayan çocuk bulmak zor! Sarımsak yoğurtlu salçalı makarna, ‘ketcap’lı, ‘danone’li spagetti olurken, ‘kestane kebap’ da hindi gibi ‘handy’leşti. Dokunur dokunmaz, o da ıslık duyan hindi gibi anında ‘gulugulu’ ötüyor! Mesajın altı ‘cevap’ tuşuna ayarlı. Sıkıysa anında ve kestirmeden cevaplama, iki dakikaya kalmaz, ‘Uykuda mısın? Kağnı çağında mıyız?’ anlamında ‘?’ işareti gelir! ‘Höst!’ denilmesini istemiyorsan ‘fast’ olmak zorundasın! Şahsen ‘mail’ falan aldığımda ‘hazırlıksız yakalanmışım’ gibi elim ayağıma dolaşıyor. Hani ‘çağa’ ayak uydurup, ‘cevap’lasam, daha ‘gönder’i tuşladığım an, ‘cırt cırt’ onun cevabı da ‘handy’de! Üstelik, koca dünyada saklanacak yer de yok!

Baklavacıya, boş bulunup, “Hamurun el açması mı, makina mı?” diye soracak oldum. Genç tezgahtar, “Amca anlamadım, baklava elle mi açılırmış?” diye homurdandı! Allah’tan kasada oturan sahip, anında ve kestirmeden, “Beyefendi, dedi, nostaljik takılıyorsunuz! Antep’in ara sokaklarında bile kalmadı o dediğiniz!” Bu günün gerçeği ‘fast baklavas’!

‘Anında ve kestirmeden edinme çağı’ndayız. Şimdi, 3 güne 33 tarihi mekan sığdıran ‘fast tour’lar var. 3 ‘fast tour’ yani 9 günde 99 tarihi mekan eder! Hani, dişinizi sıksanız bir ayda ‘tarih profesörü’ bile olabilirsiniz!

Sanki gençliğim, uygarlık öncesi çağlarda geçmiş. Bir röportaj için, boş defterler ve kalemlerle yollara düşerdim de, günlerce, köyden köye dere tepe gezerdim! Şimdi, her şeyin her bilgisi herkesin eli altında: ‘Elma’ diye tıkla, bütün türleri ve özellikleriyle elma açılıversin camında ‘armut’ de armut karşında. “Elma dersem çık, armut dersem çıkma!”lı saklambaç oyunu eskide kaldı. Ne o, dere tepe, köy köy dolaşacaksın da, elmacının armutçunun derdine ulaşacaksın! ‘Bilgiye fast ulaşım’ diye nitelenen ‘internetin surf çağı’nda, bilgi için hayatın tozuna toprağına bulaşmak tarihte kaldı! Varsın hayatı tanımamış ol ‘bilgisine’ ulaş yeter! İşte sana ‘modernizm, küreselleşme, çağdaş düzey’!

Bir partinin kurulur kurulmaz iktidara gelmesinin kaynağı da McDonald’s türü ‘fast politik enerji’ mi yoksa? Sözgelimi AKP! McDonald’s patentli McLahmacun’s!

Gerçek bilim, kültür, siyeset adamları insanoğlunun zihinsel gelişiminde yavaşlama var diye kaygılanıyormuş! Ne yani, herşey ‘fast’ olacak değil ya! Varsın zihin de ‘slow’ takılsın ne zararı var? Zaten zihinsel dumanlanma da ‘fast’ küreselleşme çağının ‘fast literatür yemişi’ postmodernizmin motifi değil mi?