Liberalizmi hedefine koymayan aydınlanma ve laisizm mücadelesinin ayakları havada kalır!

Sonuçta devrim nedeni, aydınlık kafalı insanların aydınlık bir topluma özlemidir. Sonuçta devrim, karanlığı, yobazlığı, bilim düşmanlığını yıkmak isteyenlerin; emeğe vurulan zinciri kırmak isteyenlerin; sömürüyü, esareti, soygunu, yağmayı bitirmek isteyenlerin eseridir.

Softalık, dincilik, ‘muhafazakârlık’ maskesiyle sunulan gericilik, devrimci atılımların önüne kurulan kanlı / karanlık duvarlardır. Dinci faşizm, toplumsal atılımların, aydınlanma dalgalarının önüne bu duvarları örmeden kurulamazdı. Bu duvarların örülmesinde, ‘demokratikleşme’ maskesi ve ‘inanç özgürlüğü / ötekileştirme’ söylemleriyle liberaller aktif rol oynadı; özellikle de soldan dökülme / ve devşirme olanları. Dinci yapılanma için toplumda adım adım, sinsice  yaygınlaştırılan softalık, bağnazlık, türban ve eğitimi dinselleştirme çalışmalarında yüksek sesli erketelik görevini bunlar üstlendi. Bu dönemde ‘masumiyet’ ve ‘mağduriyet’ söylemleriyle sunulan ‘örtünme özgürlüğü’ türü istekler, dinci faşizmin yapılanması yolunda devrimci tepkilerin önüne örülen gerici duvarların harcıydı. Özellikle de soldan dökülme / ve devşirme liberaller, sırtlarında küfelerle bu duvarlara harç taşıdılar. ‘Sol’ gösterip ‘sağ’ vurdular. Bu “eğitimli, birikimli ukâla zümre”  aydınlamayı, laisizmi  savunanları “alay” konusu yapacak denli iğrençleştiler. Dincileşmeyi, gericileşmeyi “ilerleme, demokratik açılım, ötekileştirmeden kurtulma” diye gösterdiler; yobazlık, softalık yaygınlaşma olanağı buldu. Yobazlığın, günü geldiğinde şahlanması için bu yaygınlaşmaya gereksinimi vardı. İşte şahlandı ve artık diktatörün  “müzik kutularına / kulanışlı eblehlere” gereksinimi kalmadı. Şimdilerde Oral türü, dinci diktaya “halk iradesi” diye hâlâ omuz veren, Nuray türü, yobazlaşmaya “insan hakları” diye hâlâ arka çıkan birikisi dışında ‘anti RTE’ci  oldular! Rastlantıya bakın ki, tam da ABD’nin, AB’nin (yani RTE’yi ‘dünya lideri’ yapan güçlerin) onu ‘gözden çıkarmaya başladığı, ‘yıpranmamış tazesi’ni aradığı bir dönemde! Kısacası: özellikle soldan dökülme / ve devşirme liberallerin “RTE’ciliği” dün ne kadar planlı ve karanlık idiyse, bu günkü “anti RTE’ciliği” de o kadar planlı ve karanlıktır.  

 

Sistem erketesi liberalizmi hedefine koymayan ‘gericilikle mücadele’nin ayakları havada kalır. Toplum, içi örümcek dolu karanlık kuyuya itilirken, onlar softalığa, dincileşmeye ‘itici güç’ oldular. Duvarlarına deniz manzarası boyanmış evin emlakçılarca  “deniz manzaralı” diye kakalanması gibi, “ileri demokrasi” maskeli dinci yapılanma, topluma “özgürlük” diye kakalanırken ‘satışın erketesi’ bunlardı. Laisizm anlayışına karşı bugün açık açık sergilenen kudurganlığın temelleri atılırken bunlar aktif görev üstlendiler. Ekranlarda nefesleri tükenene dek öttüler; gazetelerde dergilerde yazdılar da yazdılar; toplantıdan toplantıya gezdiler de gezdiler. Sisteme karşı kıpırdayan her şeyin altında “darbeci” yarattılar; satır aralarında, bilgisayarlarda, dildeki sözde, kaygılı yüzde ‘darbe planı’ arattılar... ‘Alaycı küfürler’ ürettiler; insanları hücrelerde erittiler... “Komünist partiye ne gerek, artık AKP var; dışı karpuz gibi yeşil de olsa, içi kırmızı; komünistlerin yapması gereken her şeyi yapıyor” diyecek denli pervasızlaştılar; Dilipak gibilerle kol kola girip gedikli yobazları “insan hakları savaşçısı” diye sunacak; AKP’nin seçim kazanmasını “halk yönetime el koydu” diye tanımlayacak; Umre’de örtünüp meclise gelen türbanlı vekilleri “canı gönülden kutlayacak” denli sapıttılar. Laisizmi “vesayetin simgesi” diye niteleyecek, ABD ve AB yi “barışın güvencesi” diye cilalayacak, türbanı “özgürlük açılımı” diye alkışlayacak denli yılıştılar. Bütün bunları yaparken yüzlerinde “eşitlik, özgürlük, demokrasi, adalet, insan hakları” maskesi vardı! Sola solun değerleriyle saldırdılar. Müteahhitliğini ABD/AB’nin, taşeronluğunu AKP’nin yaptığı içi örümcek dolu karanlık kuyunun ‘reklam ajansı’ gibi çalıştılar. Tüm medya ve maddi olanaklar bunlara sunuldu. Bunların halka ihaneti saymakla bitmez. Bunlar, her an renk ve maske değiştirip  ‘yeni duruma uyum’ sağlar. Bunlarda ‘yaptıklarından utanma’ denen bir duygu yoktur. Bunlara laf anlatmaya çalışmak boşuna çabadır. Bunlardan özeşeştiri beklemek zaman kaybıdır. Bunlarla baş etmenin tek yolu süpürmektir. Haşaratlar nasıl can ve eşya zararlısıysa bunlar da ‘toplum ve halk zaralısı’dır. Varlıklarını halk düşmanı karanlık sisteme borçlu oldukları için, sistemle kavganın bütünlüğü içinde halk bunlara karşı sürekli uyarılmalıdır. Bunlarla mücadeleden bir an bile geri durmak olmaz. Bir anlık ‘boş ver’me, bir anlık ‘önemsemeyiş’ yine toplanıp çoğalmaları demektir. Siz tam, “İplikleri pazara çıktı, artık eskisi gibi ötemezler” diye düşünüp mücadeleyi gevşettiğiniz anda, bir de bakmışsınız ‘yeni koşullara uyumlu yeni türler’ olarak, eskisinden de “Can’lı ve Erdem’li” meydanda ve medyada ‘eskisinden de etkili’ nağmelerle ötüşmeye başlarlar! Dahası: ipliği pazara çıkmış gedikli türdaşlarını da toplayıp, kamufle ederek.... 

“Liberal savrulma” kuşkusuz ki sadece soldan dökülme / ve devşirme “eğitimli ve birikimli” bu sınırlı zümrenin marifeti değildir. ‘İdeoloji’ olarak sistemin kuluçkasında ürer. Sisteme bağlılığı ve bağımlılığı, yapısı gereğidir. ‘Çözüm’ü onda arar. Liberal ideolojinin sisteme ‘can simidi’ olmasının özünde bu yapı var. Sol, “çözümün sisteme karşı mücadeleden geçtiğini” söylerken, liberaller “çözümün sistem içinde aranması gerektiğini” söylemektedir. Eh, sistem de doğal olarak ona sarılacak! Hele ki liberalin ‘sol maskelisi’ sistem için ‘bir taşla iki kuş’ anlamına gelir! 

Gezi İsyanı’ nında ‘öcü’ arayıp, “Arkasında Erkenekon olduğu duyumu aldık” demeleri “çözüm”e sistem içinde ulaşma tercihinin ifadesiydi. Bu tavır, solun önünü tıkaması için sisteme sunulmuş bir “nimet” olmuştur. “Yetmez ama evet” tutumu, “Silivri” tutumu, “Sonuna kadar gidilsin, yiyin birbirinizi” tutumu; “İslam şemsiyesi altında toplanma, Eşme ruhu” tutumu ve benzeri tutumlar, AKP nin ‘iktidar uzatmaları’nda önemli etkenlerdendir. Sosyalistler HDP’yi hem “liberallere kanmamaları” hem, “AKP ye inanmamaları” konusunda defalarca uyardılar. Bu uyarılara verilen yanıt ve ‘düzeyi’ herkesin malûmudur. Yapıları gereği ‘sistem tutkalı’ olan gedikli liberaller bir yana, solun bir kesimi de HDP ile birlikte “AKP’li çözüm” düşüne kapıldı. Uzunca bir süre bu düşün solculuk rüzgârı “Sırrı düzeyi”nde esmiştir! Bu rüzgâr, bunaldığı anlarda sistemi ferahlatmıştır. “AKP’yi, RTE’yi, H.Fidan’ı biz kurtardık” kendi değimleridir. HDP’nin solu kendisiyle bütünleşmeye (daha doğrusu: içinde eritmeye) çağırması, liberalizmi ‘solculuk’ diye sunmakla yetinmeyip, solculuğu da ‘liberalleştirmek’ anlamına gelmiyor mu? Yani hem ‘sosyalist olduğunuzu’ söyleyeceksiniz, hem “referansınız Saidi Nursi” olacak; hem aydınlanmadan, laisizmin öneminden söz edeceksiniz, hem “şeriatçıyım, hilafetçiyim, laisizm safsatadır” diyenleri vekil seçeceksiniz; hem ‘faşizm var’ diyeceksiniz, hem o faşizmin softalık, dincilik, yobazlık dayanaklarına sesiniz çıkmayacak; tam tersi ‘taban ve çıkar hesaplarıyla’ din kalkanı kuşanacaksınız....! Nasıl olacak? 

Antiemperyalist olmayan, laisizm ve aydınlanmayı esas almayan, yobazlaşmayı tehlike görmeyen, demokrasiyi emek düşmanlığıyla uzlaşmada arayan “devrimcilik”  ve o “devrimcilik”le ulaşılacak “devrim” acaba devrimin hangi ‘türü’? İnsanlık tarihinde bir örneği olmadığı için ‘şu türü’ diyemiyorum! Acama kastedilen tür, “ABD bayraklı, Obama tişörtlü” olan “pembe”si mi? 

Oklarından biri ‘temel ilke’ olarak ‘laisizm’i simgeleyen CHP’nin hali ise daha da ‘evlere şenlik’! ‘Dincilik, yobazlık rüzgârına kapısını / penceresini kapatacağına, tam tersi, zaten aralık olan kapısını penceresini daha da açtı! Parti yöneticileri, ‘dindarlıklarını ispatlama yarışı’na girdi; ‘türbanlı, örtülü, namazında niyazında, dinine imanına bağlı’ aile fertlerini basına sundular! Çarşafa ‘laisizm oku’ bile taktılar! ‘Müftülü kürsü’ modasından da geri kalmadılar; ‘hacılı, hocalı, türbanlı’ seçim odasından da! İktidarla “imam hatipleri chp kapattı / hayır, chp açtı” dalaşına girdiler! Dinci söylemle oy kazanma hesabı, bayraklarındaki laisizm okununun bokunu çıkardı! ‘Sandık’ hesaplarında ‘zındık’ denecek korkusu ağır bastı! Buna rağmen tabanları Gezi isyanında uyandı; bunlarsa ‘uyku halinin devamı için’ halka “sukûnet” telkin ettiler! Şu anki halleri ‘ayıkla pirincin taşını’ halidir! Bir farkla: taş prinçten daha fazla!

Hülasa: zaten kırıntısıyla ve görece olan ‘cumhuriyet kazanımları, laisizm, aydınlanmacılık’; kör topal giden ‘adalet /hukuk’; can çekişen ‘eğitim /bilim’... artık hepten sizlere ömür; ‘ruh olup’ göğe çekildi! Yerine yobazlık, dincilik, softalık ekildi! “Neyse ki vesayet kalktı” diyorlar, bunun gerçeğe tercümesi “çok şükür hilafet kondu” dur! Atı alan dinci faşizm, Üsküdar’ı geçip astığı astık, yıktığı yıktık şahlandı! Ortalık kan, katliam, toz-duman! Bu sonuçta CHP’nin, HDP’nin hele hele ki, özellikle soldan döküntü / devşirme liberallerin hiç mi ‘günahı’ yok? “Azıcık günahkârız” bile dedirtemezsiniz! Çünkü “demokrasilerde dertlere çare, liberallerde ihanete gerekçe tükenmez”!  Gelinen noktada, Merkel’e, ABD /AB’ye, NATO’ya mektup yazıyorlar, “ülkedeki kötü gidişata, katliamlara dur” demeleri için çağrı yapıyorlar! Dahası: “Zulmün nedenlerini zulümden kurtuluşun çaresi olarak sunmayın” diye uyaranları “katliamlara duyarsız kalmak”la suçluyorlar! “Faşizmi alt etme yolu sosyalist mücadeledir, mazlum halkın, emekçinin kendi gücüdür, yobazlığa, dinciliğe karşı devrimci mücadeledir; laik / aydınlanmacı direniştir, antiemperyalist tutumdur, sınıf temelli sosyalist örgütlenmedir” falan derseniz, yanıtları hazır: “Şimdi sosyalizm teorileri yapma zamanı değil, katliam var; yaşananlara insanî açıdan bakmak gerekir!” Sanki sosyalist mücadele insanî açıdan bakmayı içermiyormuş da, ‘oyalanmak, vakit yitirmek’ türünden bir şeymiş gibi! 

“Kürt sorununun çözümü, vesayetten kurtulma, demokratik açılımlar” gibi konularda  yıllar ve yıllardır AKP ile flörtü “çare” olarak sundular! Gelinen yer ortada! Şimdi  ABD /AB ile flörtü “çare” olarak sunuyorlar! Liberalizm budur: ‘belanın’ nedenlerini ‘çare’ diye süsleyip kakalamak!

Sosyalistlik her şeyden önce ‘gerçeği görmek ve seslendirmektir’! “Sosyalistlerin eti budu ne ki” diyorlar! Gerçeği görüp seslendiren tek kişi bile olsa, yalanın çevresinde öbeklenmiş yüzbin kişiden daha kuvvetlidir.  Çünkü gerçeğin gramı yalanın tonunu devirmeye yeter! Çünkü yalanın ayakları havada, gerçeğinki yerdedir! Çünkü, gerçek haklı ve suçsuzdur; yalan haksız ve hırsız! Çünkü gerçek er ya da geç hayat tarafından doğrulanır ve kalıcıdır; yalan eninde sonunda yakayı ele verir, tüyücüdür! ‘Uzman’ geçinen yüzbin sahtekârın ‘yararlı’ diye yalanla allayıp pullayıp sunduğu zehirli bir gıdayı, gerçek bir uzmanın çözümleyip ‘teşhir’ etmesi, toplumu uyarması bile, ‘yalanın süksesini’ bozmaya yeter. Bir toplumda sosyalistin varlığı ilkin böyle bir şeydir: yalana karşı doğru düşünceyi üretmek, gerçeği seslendirmek. Gücünün ölçüsü, ‘etinin, budunun kilosu’ değil, düşüncesinin ufkudur. O düşünce aydınlanma yoluna ışık tutar. Sosyalist düşünceden yoksun bir toplum gerçeğe kör, karanlığa tutsak bir toplumdur. Ondan ki, sosyalistlere düşmanlık aydınlığa, gerçeğe düşmanlıktır. Sosyalistlerin en azılı, en sinsi düşmanlarıysa, solun değerlerini maske olarak kullanan libareller, özellikle soldan dökülme / ve sisteme devşirme olanlarıdır. Ve ondan ki, bu unsurlara karşı mücadele, bu unsurların halka, topluma, genç kadrolara teşhiri asla sekteye uğratılmamalıdır.


NB /  Mayıs 16