Özgürlük İsteğinin ‘Çüşş!’ Dedirteni

Bir benzeri dünyada yok. Araştırdım da söylüyorum. Hatta, 'tarihte var mı?' diye de baktım. Ben bulamadım. Bilen varsa ve beni de haberdar ederse ayrıca sevinirim. Yani, özgürlük isteğinin insana 'çüşş!' dedirten biçimini! Temsilcileri, benzersiz biçimde bir bizde var!

Bu nasıl bir ikiyüzlülük, nasıl bir sahtekârlık, pişkinlik, pervasızlıktır ki karşısında insan, dilimizin o muhteşem olanağıyla, 'Çüşşş!' demekten kendini alamıyor.

Kimden olacak, ikiyüzlü dincilerden sözediyorum. Yazımın başlığını da ilkin, 'Dinci İkiyüzlülük' koymuştum. Ama, Eşek hoşt'tan ne anlar! diye anladıkları dile çevirdim!

Medya mı? Allah için, her Taraf'ta bunların temsicisi var. TV lerde, gazetelerde, spordan modaya, bütçeden kocaya dek temsil edilmedikleri alan ve konu yok. Medyanın, otellerin, yayınların, sokakların, baş bağlamadan girilemeyen camiler, türbeler gibi kesimi de var. Asıl büyük kesim de o zaten. Başı açık olanın da 'örtünme özgürlüğü isteği'yle beyni örtülü!

'Kapanma özgürlüğü'nü 'insan hakları'ndan biri olarak savunuyorlar ya, akıllarına hemen solcular geliyor! Dönüp, solu, 'insan haklarını eksiksiz savunmaya' çağırıyorlar. Başarısız değiller: 'Sol'un bir kesimi ikna oldu buna. Olmayan kesiminin bir kısmı ise, yayınlarında türban tartışmasına 'hoşgörülü'! Bu da 'ikiyüzlülüğe, gericiliğe ikna'nın 'tefeci' hali!

Ayı ininin girişi dünyanın her tarafında kuzeye bakar. Bizim dincilerin 'insan hakları' konusu da 'kıble'den başkasına açılmaz! Dön dolaş, dedikleri özet olarak şudur: "Kapanma özgürlüğü bir insan hakkıdır, sen türban bağlamasan da bana bu hakkımı teslim etmelisin, örtünmek isteyenin türban (kimine göre çarşaf, burka) özgürlüğünü savunmalısın!"

Şimdi, 'örtünme özgürlüğü' diye niteleyip, bunu 'insan hakkı' diye savunan türbanlı türbansız zevat, acaba kendi alanlarında, türban sorununun tartışılmasına izin veriyorlar mı? En azından, kendi yayınlarında karşı görüşe hoşgörüleri var mı? Demagojiye hiç gerek yok: 'Kafayı kapama özgürlüğü'nü insan hakkı olarak savunan, kafayı açma özgürlüğünü de insan hakkı olarak savunacak. Hadi savunsun! Şu Zaman'e yazarları, türban çığırtkanları, kendi yayınlarında, 'Camilere girerken, örtünmek istemeyen kadının (hiç olmazsa turistin) başını bağlatmak ilkelliktir!' desin. 'İran gibi ülkelerde, devlet kurumlarından vazgeçtik, hiç olmazsa sokakta, isteyen çarşafsız, türbansız gezebilsin!' desin. 'Başı açık olmayı ağır suç sayan şeriat yönetimlerinin, kutsal insan haklarını çiğneyen faşistlik' olduğunu söylesin. Hadi! Kendi yayınlarında, ateiste de düşüncelerini savunma hakkından vazgeçtik, hiç olmazsa, türbanı gericilik sayana söz hakkı tanınıyor mu? Hani mesela!

Bunların 'insan hakları' savunuculuğu, yüzlerinin 'sol'a bakan 'sahte' yanıdır. Vitrindeki, parlaklığı sırıtkan sahte inci gibi! Hani, hakiki inciyi at sirkeye, eriyip kaybolur sahtesi sirkede de sırıtır ya! Sırıtarak, 'Biz başı açığa saygılıyız!'diyorlar. 'Hadi, şeriatı, kapanmayı mecbur kılan molla faşizmini lanetle kendi yayınında bana bunu lanetleme özgürlüğü tanı!'dendiğinde, yüzlerinin sağ yanı kasılır: 'Zaten egemen anlayış örtünmeyi yasaklayan yasalar değil mi?'der, diyemediklerini de bakışlarıyla anlatmaya çalışırlar. Gözleri maşallah, devekuşunun gözleri gibi, beyinlerinin dört katı! Bu işi gak guk işi sanıyorlar!

Bırakın onların yayınlarında bu konuyu yazabilmeyi, adımızın geçtiği yazılara bile tahammülleri yok. Atmıyorum, denedim. Bunların yayınlarına, sitelerine, programlarına, (üstelik de masumane) yazılar ilettirdim. 'Masumane' diyorum, çünkü, cepheden söylemli değil, dininde - imanında ve hatta namazında - niyazında türden. Ama, türbanı eleştiren, şeriatla yönetilen ülkelerdeki faşizmi insanlık dışı sayan, cami kapısında baş bağlatmayı ilkellik bulan yazıyı bu kesimde ben şahsen görünür kılamadım. Gayet dindar dille yazılmış bir iletinin içindeki, 'Bu konuda bir laik solcudan da görüş almalıyız!' sözü bile sönsür nedenidir. Adımızla ilettiklerimizin sonucu ise: tehdit yağmuru! 'Özgürlük' kıstasları bu.

Dinci ikiyüzlülüğün 'demokrasi - insan hakları' anlayışına bak! Egemenliği olan kendi alanı 'kurtarılmış bölge'! Orada Darwin'e, Dawkins'e, Nesin'e özgürlük yok. Sadece yasak ve küfür var! Orada şeriat yasalarının insanlık dışılığını, cami önünde başbağı dayatmasının ilkelliğini, kuran kurslarının, çarşafın ucubeliğini, dile getiremezsiniz Fettullah'a lâf edemezsiniz. Ama sizin alanınızda ötme hakkı ister, bunu da 'özgürlük ve insan haklarının kıstası' diye nitelerler! Kendi yayınlarında, adımızın geçtiği yazılara bile sansür uygulayanlar, bu yanda 'demokrat' oluyor! Kendi 'mahalleleri'nde adım atmamıza tahammülleri yok, bizim 'mahalle'de 'şeytan taşlamaya' maraton pisti arıyorlar!

Batı'da da türediler. Avrupa'da da bunların, camiye girerken yada turist olarak İran'a gittiğinde heyecanla örtünüşünü 'fantastik anıları' arasına ekleyen Batılı bayan savucuları var. Geçenlerde Almanya'daki bir toplantımda 'kadın hakları savunucusu' bir bayan, 'Biz rahatsız olmuyoruz, tam tersi toplumda bir renktir!' dedi. 'Hanımefendi bende rahatsız olmuyorum ve toplumda bir renk olduğunu düşünüyorum! Ama burada, Batı'da, yani şeriatla yönetilmeyen ve Darwin'in tartışılmadığı, sizin ülkenizde!' dedim. Sonra, 'Kilisenize girerken, başınıza rahibe takkesi koyma zorunluluğu getiren bir yasayı nasıl bulurdunuz yada İncil'e göre ve Papazlarla yönetilen bir devletiniz olsa, kürtajın, doğum kontrolünün yasak olduğu, o bir rengin tek renk olduğu falan?' diyordum ki, 'Aman, bir Vatikan yeter!' diye kikirdedi!

'Kapanma özgürlüğü'ne hoşgörü, 'insan haklarına saygı'ymış! Gazetedeki "Batı'da kadın nüfusu daha fazla, bir erkeğe ikibuçuk kadın düşüyor!' haberine 'Ya, bizim hakkımızı yiyen kim?' diye tepki gösteren 'cahil bekâr'ın 'zekâ ışıltısı' bile, 'kapanma' ve 'özgürlük' kavramlarını böyle yanyana getireninkinden fazladır!

Bunların 'aydın' geçinenleri, ilerici yayın ve internet sitelerinden hiç eksik değiller. Maazallah, biri kendilerine karşı çıkmasın, mahalle içgüdüsüyle topluca 'hırlaşıyorlar'! Aslında anlaşılmaz olan onlar değil, bizzat onlara 'hizmet' vermeyi 'insan haklarının ölçüsü' sayan 'bizimkiler'. Hadi bakalım, bu yayın yada sitelerinin, ilerici - devrimci duygularla oluştuğunu düşünen arkadaşlardan birisi, dinci zibidilerinin yayınları ya da sitelerine masumane türünden olsun, bir yazı-haber vb iletsin de, sonucunu görelim.

Devrimci çaba devrimci ilkelerin esas alınmasını gerektirir. Hoşgörü, bu ilkelerin ışığıyla örtüşürse anlamlıdır. Devrimci amacı, devrimci ilkeleri 'sulandırma'nın tanımı 'hoşgörü' değildir. Hele ki, 'özgürlük gereği' hiç değildir. Kendi alanında şiirine mi, duasına mı neyine "Allah'ın izniyle!" diye başlayacaksa başlasın! Ama devrimci mücadele alanında esas olan Allah'ın değil, devrimci ilkelerin iznidir. Şeriata karşı mücadele veriyorsan unsurlarına karşı da vereceksin. Devrimci gençlerin yönettiği bazı yayın ve siteler, 'dinci aydın' lafazanlığına 'Çüşş!' demeyi bilmiyor. Kibarlıklarından mı, bilinçsizlikten mi? Onu da ben bilmiyorum.

Bildiğim: gencecik insanlara karşı taşınması gereken sorumluluk herşeyin üstündedir. Bu ilke, gedikli gerici, yobaz, dinci fantazi arayışlarına kurban edilmemelidir. Temelsiz hoşgörü, 'Çüşş!' denecek yerde 'Dehh!' anlamı taşır. Devrimci yayınlardaki dinci sızıntı budur. Dincilik toplumsal bir hastalık mikrobudur. Bu hastalığın örtülü - örtüsüz salgın olduğu bir mevsimden geçiyoruz. Softalık, mikrobu bulaşıcı safradır. KoruNmak gerekir, korumak değil!

Nihat BEHRAM / Ocak 09