Nobel’in ‘dinamit’ imalatı berdevam!

Bernard Shaw 1925 yılında kendisine Nobel Ödülü verildiğinde, rettetmiş ve ret gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Nobel, dinamitin keşfiyle insanlık suçu işlemiştir!”

Bernard Shaw, budamak için çıktığı ağaçtan düştüğünde 94 yaşındaydı. Ağaçtan düşmesi yaşama vedasının da nedeniydi. Canı, iyileşmeyen yaralarına yenik düştü. Ama adı, insanlık mirasının her zaman saygıyla anılacak ölümsüzler listesine çoktan kayıtlıydı. Tanıklık ettiği savaşlar dünyayı cehenneme çevirdiği günlerde, şöyle seslenmişti: “Dünyada barışı sağlamak isterseniz politikacıları öldürün, halklar anlaşır!”

Nobel Ödülü’nün çekiciliği, anında milyon dolarlık nakit kazanç, süreçte ise milyonlarca dolarlık getiri sağlamasında gizlidir. Eğer bu özelliği olmasa idi, alanların ne kadarı ‘kabul’ etmiş olur, ne kadarı Berard Shaw tavrı gösterirdi? Ayrı konu! Nobel alanları kaba hatlarıyla, ‘eserlerinin gücüyle Nobel alanlar, polititik hesaplarla Nobel verilenler’ diye iki kesime ayırabiliriz. Bu ödülü eserlerinin hakkıyla alan kesimdekiler, Nobel’e teslim olmayıp, insanlık suçu ve suçlularına karşı bir biçimde tavır sergileyerek, yine de onurlarını koruyorlar. Diğer kesimin özelliği ise, Nobel’in asıl işi, yani ‘canlı dinamit’lik! Sistemin ‘itliği’ gibi bir şey!

Sözgelimi, şu anda dünya barışının baş belası ve ‘insanlık suçu’nun canlı dinamit kuyusu kim ve ne diye sorulsa ilk akla gelen ABD ve Başkanı olur. Onun da Barış Nobeli var! Anımsayın, ödül verildiğinde kendi bile şaşırmıştı!

‘Tek tek ve seksek atımlık Nobel dinamitleri’ne gelince: sürüsüne bereket! Biri, Orhan Pamuk. İkide bir, sektiği bir ülkeden gaklıyor! ‘Dünyada barışı, zenginliği ve başarıyı sağlamak isterseniz, halkları ölümüne teslim alacak politikacılara güvenin, onlar kendi arasında anlaşır!’ türü, Bernard Shaw’ınkinin tam tersi bir duyguyla, fakat ödülün ruhuna hizmet aşkıyla ötüyor da ötüyor!

En son, ‘El Pais’ adlı gazeteye ötmüş! “Son 10 yılda, mevcut iktidarla, Türkiye çok daha zengin ve başarılı oldu!” demiş. İçten pazarlıklı, karanlık ruhlu, düpedüz hain! Bu özellikleri taşıma konusunda rakip tanımaz derecede hüner sahibi. Kindar, ukala, sinsi...

Sahtekârlığın, utanmazlığın, düzenbazlığın bir sınırı var diye bilinir. Yok işte! Yokluğuna bu ‘canlı Nobel dinamiti’nden daha canlı kanıt mı olur?

“Başarı ve zenginliğe” bak: 7000 bini Kürt olmak üzere zindanlar insan dolu, İHD raporlarında Türkiye ‘insan hakları ihlalleri’nde rekor sahibi, savaş taşeronu AKP’nin ağzında heykel ‘ucube’, müzisyen ‘kerhane doğumlu’, gazeteci ‘lağım ağızlı’, aydın ‘yarım porsiyon’, tiyatrocu ‘asalak’, karikatürist ‘şarlatan’ hukuk, iktidarın zulüm kırbacı, bilimin danışmanı ulema, eğitim ‘dinci ve kinci gençlik yetiştirmeye’ endeksli deresinden dağına ülke yağma alanı, 30 bin yabancı şirket Anadolu’da talan peşinde liseli, üniversiteli yüzlerce öğrenci zincirli... say ki say!

“Başarı ve zenginlik”ten söz edene bak: Böyle öten kişi, Fazıl Say’a “Hangi kerhanede doğdun?”, Bekir Coşkun’a “Ağzından lağım akıyor!” diyen iktidar milletvekilleri olsa, bir ‘mazeret’ bulunur! Öten kişi Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar! Son günlerde Batı’da birdenbire yine popüler. Kurduğu “Masumiyet Müzesi”ni göstermeyen tv, yazmayan gazete kalmadı. Zindanlar masum insanla dolu ama ekranlar “Masumiyet Müzesi”nin raflarındaki “nostaljik objeler”e endeksli! Pamuk, 1950’lerin, 1960, 1970 lerin “masumiyet objeleri”ni toplarken verdiği emek ve çektiği zahmeti anlata anlata bitiremiyor. Sanırsınız ki, 1950 de ABD’nin Kore Savaşı için Nato’ya kurban olarak yollanan masum Anadolu çocuklarının mektupları ‘komünist tevkifayı’yla Sansaryan Hanı’nın işkence odalarına doldurulan masum aydınların sökülen dişleri, tırnakları 6-7 Eylül zulüm ve yağmasının hedefi olmuş masum insanlara ilişkin malzemeler sanırsınız ki, 1970 lerin 12 Mart zindanlarında çekilmiş acılara ilişkin belgeler Şişli’de, Beşiktaş’ta, Ortaköy’de, Erenköy’de katledilen gençlerin, Ulaş’ın, Vedat’ın, Cevahir’in anıları.... Sanırsınız ki bunları toplamış! “Masumiyet Müzesi”ne o yıllardan “binbir emek ve zahmetle” topladıkları: diş fırçası, macun tüpü, kap kacak, çanak çömlek, saat, düdük, tencere, tepsi, sigara paketi, çamaşır, vapur resmi....

“Bu benim fantazimdir!” desin saygı duyalım “Ben sanatçıyım, politik bir misyonum yok, çocukluk ve gençliğimi geçirdiğim İstanbul ve o yıllarda orda yaşanan hayatın masumiyet simgeleri benim için bu!” desin arkasında duralım. Ama bu zibidi, politikacıdan politikacı! Döne dura dinci, faşist, emperyalizmin savaş taşeronu, halk, aydın ve sanatçı düşmanı bir iktidarın Türkiye’ye sağladığı “zenginlik ve başarıları” anlatıyor. Cahillik değil, sinsilik saflık değil, içten pazarlıkçılık dürüstlük değil kalleşlik, yani düpedüz hainlik!

Batılı için “muhalif aydın” simgesi o! Sanırsınız ki muhalifliği ülkede yaşanan zulme muhaliflik! Halbuki tam tersi, zulüm örtüsü! Geçen yıllarda Batı basınında, “AB yolunda daha çalışmamız gereken derslerimiz, yapmamız gereken ödevlerimiz var!” diye ötüyordu. Şimdi, bu “muhalif aydın” a göre, Batı tarafından “kalbi çok kırılmış”da olsa, “Mevcut iktidarla Türkiye çok daha zengin ve başarılı” oldu! Ruh yapısının % 10’u pamuk, % 90’nı viskoz, yani ‘yamuk ve fos’ olunca ‘muhalif aydın’lık da bu kadardır!

“Ne olursa olsun, sanatçılığı düzeyli”ymiş, “Ne olursa olsun, bir yazarımızın Nobel alması ülke için sevinilesi mutlu bir durum” muş! Yemezler! Kim yerse yesin de, sanat ve ülke mutluluğunu hayat kabında tartan kimse bu mavalı yemez!

Attila İlhan’ın tanımıyla “Çok satan ama çok az okunan!” bu yazara Nobel verildiğinde, şahsen ben, yurdum adına, sevinmenin tam tersi bir duyguyla, hem aşağılandığımızı düşündüm, hem kaygılandım. Aşağılandığımızı düşündüm, çünkü: kültür ve sanattaki çıtamız çok aşağıya çekildi. Nazım’ın, Y.Kemal’in, Dağlarca’nın, S. Ali’nin, S. Faik’in paçasına bile erişemeyecek denli aşağılara çekildi. Ki bu aşağılama en fazla AB’ye ve AKP’ye yakışmış ve yaramıştır. Kaygılandım, çünkü, bu yapıda bir kişinin bu ödülle, sisteme ve egemen güçlere canlı dinamit, politik oyuncak, safsata malzemesi olacağı açıktı. Fazlasıyla da oldu.

Şu hale bak: Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, ama ne kendisinin ciddi bir edebiyat analizi ve değerlendirmesi var, ne dünyada kendisi hakkında ciddi bir edebiyat analizi ve değerlendirme. Edebiyat adına konuşmaları, sadece safsata özlü, postmodern bulamaçlı gevezelik. Kendisi hakkında yapılan ‘edebi değerlendirmeler’ de bundan farklı değil. Esas olarak “muhalif aydın” sıfatıyla, yani “politik kimliği”yle popüler! O da sahte! Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ama medyatik eylemlerinin %10’u 3. sınıf sanatçıklık % 90’ı 1. sınıf gericilik! Dünya silah sanayisinde önemli payı olan Nobel sermayedarlarıyla, Barış Nobelli dinamit kuyusu Obama ne kadar örtüşüyorsa, bu ‘tek tek ve sek sek atımlık canlı dinamit’ de o kadar...

Canlı dinamit kabak tadı verir mi? Demek ki verirmiş!