Yalancı ama ‘iyi avcı’ mümkün. Hatta ‘yalancılık avcı özelliğidir’ denebilir! Avcı hikâyelerini dinlemeye doyum olmaz! Ama, gel de yalancının ‘iyi savcı’ olmasını anla! ‘Mütalaa’sı gizli tanık, sahte delil, yalan beyana dayalı ama ‘savcının en alâsı’!
Tanıdığım bir ürolog var, mesleğinde birinci sınıf. Daha sen “pro” demeden prostatındaki problemini söylüyor! Ama siyasetten, sosyal sorunlardan bihaber! Bazı meteorologlar var ki, ‘hava tahmini’ şaşmaz, yüzde yüze yakındır. Daha ‘pazar’ demeden o gün gök ne renk alacak, sana çizer! Ama ırkçılık düzeyinde milliyetçi olabilir! Gök cisimlerinin ırkı olsa, dünya dışındakileri topa tutar! Kısacası, sosyal hayattan bihaber ‘iyi ürolog’ ya da ırkçı fakat ‘iyi meteorolog’ mümkün de, ‘iyi sosyolog’ nasıl oluyor, anlayabilmiş değilim! Acaba başka ülkelerde de böyle mi, bilmiyorum, ama Türkiye bunlarla dolu! Demek ki ülkemiz bir istisna!
Sözgelimi, zulüm sisteminin gedikli kürekçileri, bu ülkede ‘insan haklarının bekçileri’dir! Yani öyle sunulurlar. O denli çok ki, hangi birini sayayım, medya onlarla tıka basa dolu! Mini eteklisinden türbanlısına, jölelisinden sakallısına, fraklısından şalvarlısına kadar!
‘İyi topçu’luğu ırkçılığına örtü olan sporcumuz var; sihirbazlık derecesinde ahlaksız dizi oyuncumuz var; sistem körükçüsü ‘solcu’muz var; ‘ABD över yurtsever’imiz var; ‘karanlığın avukatı iyi demokrat’ımız var... Hem de bu memlekette sürüsüne bereket! ‘Savaş çığırtkanı ama iyi aşçı’ mümkün, bunu anlıyorum, ama ‘barışçı’ nasıl oluyor, çözebilmiş değilim. Kastım, Barış Nobeli sahibi Obama’dan çok bizim dalkavuklar! Hem de her biri prof. ‘uzman’! Bu ‘uzmanlık çorbası’na bir açıklama bulmalı. Ama hukuk diliyle mi, psikiyatri diliyle mi, siyaset diliyle mi, yoksa sokak ya da tokat diliyle mi? Maşallah uzmanlık alanı ‘sahte ilaç piyasası’ gibi! Halka ‘çakma uzman’ kakalamadıkları alan kalmadı! TV ekranı işporta tezgâhı gibi, ileri derecede şariat yanlısı ama “iyi demokrat” dolu! Ha keza ‘eskiye özlem duyan yenilikçi’ gırla! Bit pazarına nur yağmasa “Yeni Türkiye” doğar mıydı! Muhafazakâr dinci ama “iyi devrimci” bulmak için uzağa gitme, bakanlardan başla saymaya! Üstelik, ebleh liberallerce “muhafazakâr devrimci” diye onaylı! Aydınlanmacılık muarızı ama “demokrasi muhafızı” dersen, “Meclis’e ve medyaya” bak yeter! “Hilafetten bu toplum ne zarar görmüş” diye soran vekil-yazar az mı? “Özgürlükçü” ama “ABD’nin Ortadoğu’da inisiyatif almasına” körükçü “Marksizm uzmanı” olan yerde, “yok yok” olmasın da ne olsun! ‘Ne kadar köfte, o kadar ekmek’; ne kadar liberal, o kadar çorba!
Karanın karası ‘AK Parti’miz, sığ mı sığ “stratejik derinliğimiz”, dünyaya alay konusu “dünya liderimiz” olduktan sonra, dincilik açılımlı “laik sosyal demokratımız” niye olmasın! Kısacası: “Ayıkla pirincin taşını” dönemi, kendini “ayıkla taşın pirincini” diye yenilemiştir! “Yeni Türkiye” ile neyi yedirdikleri belli değil mi?
* * *
“Köpek katliamı” diye tıklayın. bakın vahşetin boyutuna. Haberlerin sonu gelmiyor. “Toplanan köpekler çöp aracında canlı canlı preslendi” başlıklısından “Yavru köpekleri çuval içinde denize attılar” başlıklısına kadar! “Canlı canlı preslenme eylemi”ne belediye yetkilisi “aklınca” açıklama yapmış: “Canlı değillerdi, uyutulduktan sonra çöp aracına alındılar!” İnsan kılıklı oldukları için mecburen “insan” diye anılan bu tür yaratıkların vahşetini tanımlamaya dilin gücü yetmez. Böyle haberler çıktığında, ‘Çapul’ Capone ile göz göze gelmekten utanıyorum. Öyle içten, öyle masum, öyle duygu dolu bakıyor ki, sanki, gözleri ardında insanı insan olmaya çağıran derin bir kuyu var; içi ışık dolu!
Bir ‘yuva’ya kavuşana dek, ömrünün ilk iki yılını kafeste geçirmiş; ondan ki en korktuğu şey yalnızlık; havlamayı yalnızlığın uğultusunda yitirmiş. Uyurken inlediği zamanlarda sesi çıkıyor. Dostluğun sıcaklığını yitirmekten öyle korkuyor ki, dolaşmaya çık, üç adımda bir dönüp sana bakıyor! Banka otur, başı yanı başında, bakışı bakışında! En sevdiği şey iki kaşı arasına dokunulması! İnsan nasıl kıyar böyle canlıya?