Gericiden "İyi Sanatçı" Çıkar mı?

Olabilirlik - Olurluk

Neden çıkmasın? Tabiki çıkar! Şimdi birisi, "İnsan lotodan milyoner olabilir mi?" diye sorsa, "Hayır!" demek olası mı? Gericiden 'iyi sanatçı' çıkması olabiliriği de bu kadardır!

Gericiden iyi sanatçı çıkarmaya yada en azından çıkabileceğini ispatlamaya çabalayan bir kesim var ki, çabaları 'kumardan, lotodan' zengin olma tutkusu gibi tortulaşıp içlerine işlemiş. Kurtulamıyorlar. Ne yaparsanız yapın kurtulamıyorlar. Tam ikna ettiğinizi, olabilirlikten olurluğa, düşten gerçeğe doğru ikna ettiğinizi sandığınız yerde, batıyor, bir süre sonra başka yerden başlarını gösteriyorlar yine. Karabatak gibi. Ya da ayrıkotları....

62 yaşımdayım. 45 yılı sanat-kültür uğraşıyla geçen ömrümün 40 yılını yoğun şiir uğraşı alır. Bildim bileli bir kesim aynı söylemle çıkagelmiştir. Neyi ispat etmek isterler, ne amaç güderler, ona pek girmeden! Dönem dönem başka kişiler, başka sözcüklerle de olsa, aynı şeyi söylerler. Verdikleri örnekler de, bir elin parmağını geçmez, aynı örneklerdir:

"İyi şair olmak için doğru düşünmek gerekmediğini en azından Ezra Paund örneğinden biliyoruz!"

Sözü bu biçimiyle Enis Batur söylemiş Fakat 'patenti' ona ait değil. Dedim ya, ben bu sözü 45 yıldır duyarım. Mirasını bölüştüğüm insanlar da duymuşrur. Şiirle, sanatla ilgili herkes duymuştur. Gençlerin kulaklarına 'yeni ve önemli bir buluş' gibi üfleyip dururlar. Zaten başka biçimlerini tekrarlamaya gerek yok. Tümü, değişik zamanlarda, değişik kişilerce, değişik sözcüklerle aynı anlamın aynı örneklerle tekrarıdır. Ve zaten bütün çağlarda, dünyanın her tarafında kumar-loto tutkunları da, 'kazanma' umutlarını aynı olabilirlik temelinde tekrarlarlar. Tuhaf olan: bu 'tekrarcılar' solculuktan da vaz geçmezler. "Peki savunuyor musun, yani Hitler'e sempatiyi söz gelimi?" diye sorsanız, "Bir realitenin altını çiziyorum!" türünden yan sokağa saparlar! "Emperyalizm de bir realite ama, 'kadermiş gibi dayatılan bu realite'yi değiştirmek için savaşmak da insani bir görevdir!" desen, bir başka 'çıkmaz sokağa' doğru, 'başka sinsi hesaplarla' gazlarlar! Öyle ya: katılmadığın bir realitenin altını, değiştirmek duygusuyla çizmiyorsan, o realite karşısında 'sinsi bir sevincin' sahibisin demektir. Tıpkı, yoksullara, 'kumardan zengin olma umudunuzu sakın yitirmeyin' diyen 'kumarhane sahipleri' gibi..

Bilen bilir de, bilmeyene açıklarsak: Ezra Paund ünlü bir Amerikalı şairdir. Döneminde Hitler ve Mussolini'ye sempati duymuş hatta radyolarda övücü konuşmalar yaptığı söylenir.

Benim de konuşmacı olduğum bir toplantıda, konuşmacılardan biri, aynı görüşü dillendirdiğinde, 'Peki, bu şiir yeteneklisi kişi, o dönemde, Hitler yerine Lenin'e yakınlık duysaydı, şiirini daha derin, daha büyük yerlere götürmeyecekti diye bir garanti mi var elinizde?' diye sordum kendisine. Bilirsiniz, böyleleriyle demagoji hünerinde yarışılmaz. Baktım, felsefenin çayırında, bayırında dolaştırıyor sözü bu kez, "Tamam, günümüze gelelim şimdi Bush ve onun katliamlarına sempati temelinde bir şairliğin olabilirliği konusunda düşüncen ne?" diye sordum. Bir önceki turda, hem de sol söylemle, 'Emperyalizmin vahşeti' üstüne konuşmuş olduğu için, bu kez bana, 'Demagoji yapmayın! Benimle söz yarışı yapmak istiyorsunuz! Dinleyicilere politik ajitasyon yapıyorsunuz!" dedi. Hani, dinleyiciler 'seçkin şairin koyun sürüsü' ya!

Hayır, söz yarışı yapmak istemiyordum. 'Seçki zevat'ın, felsefenin ve tarihin sisli derinlerinden, günümüze gelmesini istiyordum. İçinde boğuştuğumuz, karanlık ve aydınlık meseleleri, vahşet ve şefkat meseleleri, kan ve can meseleleri daha iyi anlaşılsın diye.

Ona da böyle söyledim: "Hayır, böyle bir yarış zaten saçma, ama istersen şu konuda yarışalım: senin adını söyleyeceğin ve 'sanat açısından önemli' diye altı çizilebilecek bir gerici sanatçıya karşılık, ben bir değil bin önemli devrimci sanatçı sayacağım. Böyle bir atışmaya girelim. En azından olabilirlik ve olurluk (hatta olması gerekirlik) açısından!"

Lorca'nın, bir mandalin çiçeğine getirdiği imgeyi yerinde solumak için, ta İspanya'nın güneyindeki köyüne gidecek kadar şiir tutkunu biriyim ama, 'seçkin zümre'den bu şahısların ikide bir tekrarlayıp durdukları şu 'şairin ayrıcalığı' denen şeyin ne olduğunu bir türlü anlayabilmiş değilim.

Hitler'i ve Bush'u öven bir başkası, dünyaya ve insanlığa düşmanlığın parçası olurken, şairi 'ayrıcalıkla baş tacı kılan şey' ne? Dalgıç olmadığım için, bu kadar derin meselelere inemiyorum! Yetenekli bir genç, 'şeriatçıyım, faşistim' falan dese, 'ispatlanma' duygusuyla nerdeyse zil takıp oynayacaklar. İçleri yanması gerekirken. Nihilizmin, mistisizmin, gericiliğin, bulanıklığın, bireyciliğin, topluma karşı duyarsızlığın, sorumsuzluğun etkisi altında kalmış bir kişi bunları sevindiriyor. Doğru olan: genç, yetenekli birinin, hayat gerçekliğiyle derinleşmesi değil mi? Şiir, yaratıcı emekse, aydınlığa dönük emzirmez mi kendini? Şairin bir işi de, anlaşılmaz olanı durutup anlaşılır kılmak mı anlaşılır olanı bulanıklaştırıp daha da anlaşılmaz kılmak m? Hani zalime karşı mazlumun yanında sızlayacaktı kalbimiz hani kan dursundu bebekler ölmesindi! Hayır, hayır, bunlarınki, kurt sarmış bir ağaçta kurtlanmamış bir zerdali bulup 'ispatlanmak'!

Beni, yetenekli gencecik kardeşlerimin ufku ilgilendiriyor. O ufkun Mayakovski'lerin, Marti'lerin, A.Josef'lerin, Aragon'ların, Alberti'lerin, Brecht'lerin, Nazım'ların, T.Fikret'lerin, Neruda'ların...ruhundaki gökyüzü kadar derinleşmesi...Zulüm ve vahşete karşı yeni doğan bebeklerin, yaşama tutkusunun sesi olmak..Hayata ve insana yaraşır olmak.

Dönem dönem, keneler gibi düşüyorlar gençlerin ufkuna, son derece 'bizans', son derece 'bilgiç', son derece 'elit', son derece pervasız, sorumsuz, obur, sinsi....

Onları gördükçe, Puşkin'in, bilgece, yalın, açık, hayattan söz eden "Öğüt" ü gelir aklıma. O ölümsüz şairin o ölümsüz şiiri:

"Keneler ve sivrisinekler
Çevrende uçuştuğunda gazete kalabalığıyla
Boşuna kafa yorma, harcama ince sözler
Karşı koyma bu küstah gürültüye ve çığırkanlığa.

Çünkü mantık da uslup da sevgili dost
Bu inatçı sürüye boyun eğdiremez
Kızmak da boş: fakat kaldır elini ansızın
Şimşek gibi bir yergiyle onları ez."