‘E-Muhtıracı’nın ‘En Muhtıra Çocuğu’nu Halk ‘HAYIR’ Darbesiyle Defedecek!

Ağı sunulacak kişiyi oyuna getirmenin en klasik yolu, ağıya tatlandırıcı katmaktır. Kurbana tuzak ve pusu kurmak canlıların bir özelliğidir. Kurban tuzakları, kurban pusuları, değişik canlı türlerindeki öykü ve örnekleriyle başlı başına bir konudur. İnsan bu konunun en ‘zengini’dir. İnsanı, kurbanına içgüdüleriyle tuzak kuran diğer canlılardan daha kıvrak ve mahir kılan, onun sahip olduğu ‘akıl’ unsurudur. Ama ‘akıl’ insana soyluluk kadar soysuzluk da eklemiştir. Çünkü aklın gelişim sürecinde şeytani zekâ ve ahmaklık da uç verdi. Öyle ki, akılla ahmaklık arasında bir uçurum oluştu ve şeytani zekâ aptallığı yönetmeye koyuldu. Aynı zamanda bu ‘akıl’ insanı kurbanına tuzak kurma konusunda, canlıların en vahşisi kıldı. İnsanlık tarihi, aklı ve zakâsını acımasız işkence yöntemleri bulmak için kullanan, kölelerini kör testereyle yavaş yavaş parçalara ayırtıp, yaralarını tuzlatarak köpeklerine kemirten, kanı ve etini kurbanın ailesine içirtip yediren, kölelerini vahşi hayvanlara parçalatma şölenleri düzenleyen, yüzbinlerce insanı acımasız yöntemlerle katleden ve bundan doyumsuz zevk alan Neron ve kardeşi Caligula benzeri zalimlerle doludur. Yeni değil: Can almaktan zevk duyan canilerin, kurbanları ardından ağladıkları ve bu sadizm histerisini yeni işkence yöntemleri ve katliamlarla yatıştırdıklarına da tarih tanıktır. Kurbanını süsleyen ve besleyen tek canlı yine insandır. Öyle ki, kurbanını süslerken bu ‘eylemini’ bir de dualarla ‘taçlandırır’!

İnsan dışındaki bütün canlıların kurbanıyla ilişkisi, doymasıyla orantılıdır. Yedikçe iştahı açılan, doymak bilmezliğinde sınır bulunmayan ve kan körü olacak derecede vahşileşerek vicdanını yitiren insanla, kurbana tuzak, pusu, işkence konusunda tırtıl, çakal hatta sülük dahil hiçbir canlı yarışamaz. İnsan, kurbanını kandırma yolunda yalan, iftira, gözdağı ve her türlü silahı kullanabilir. Bu tuzak ve pusuların tarihi yazılsa onbin cilt tutar.

İnsanlık tarihi, egemen güçlerin iç hesaplaşmaları açısından da, egemen güçlerin mazlum halka dönük hesapları açısından da, bu türden kandırmaca, komplo, suikast, tuzak ve pusu örnekleriyle doludur. İnsanın doymak bilmezliği, açgözlüğü, kurbanına karşı acımasızlığı ve vicdansızlığı doruk noktasına kapitalist, emperyalist yağma çağında ulaşmıştır.

Tellerine elektrik bağlı kafesinin dışına peynir konulan aç fare, peynire doğru birkaç kez yekindikten sonra, çarpılmanın etkisiyle bir kenara çekilir ve ölümünü bekler. Elektrikli tele yaklaşmaz. Aynı deney farenin yavrusuyla yapıldığında görülür ki, bu kez fare yavrusunun yanına geçmek için ölene dek durmaksızın o tellere vurur kendini. Açgözlüğe dayalı maddiyatı öne çıkaran kapitalist sistem, canlıdaki bu ‘yavrusuna ölümüne kavuşma’ duyusunu dahi insanda yok etmiştir.

Diğer canlılara göre akıl-zekâ unsuruna sahip olduğu halde, kandırılmaya, unutkanlığa ve yanılgıyı tekrarlamaya en yatkın canlı da yine insandır. İnsan, ambalajı değiştirilen sahte malı tekrar almaya, yeni tatlandırıcılarla hazırlanan ağıyı tekrar içmeye, farklı görüntülerle süslenen pusuya tekrar düşmeye yatkındır. Dostları sesleri kısılana dek uyarsalar da, içindeki ‘açgözlülük, kumara yatkınlık, kanma eğilimi’ onu tuzağa doğru dürtükler. Aynı insanlık tarihi, devrimcilerin bu türden tuzak ve pusulara karşı halkı uyarmak için çırpınışlarının örnekleriyle doludur.

Canlılar aleminde sadece insan toplumlarında yavrular yalanla kandırılır. Yalan kandırmacasının bir adım ötesi gözdağıdır. Bir başka canlı topluluğunda bu görülmez. İnsan toplumlarında çok sayıda örneği olsa da, kuzusuna kurdu gösterip ‘bak bu koç senin baban’ diyen koyuna doğada daha tanık olunmadı! Kendi türüne karşı acımasızlık, kendi türünü tuzak ve pusuya düşürme ‘yeteneği’ de insan topluluklarına özgüdür.

Türkiye’deki iktidarın bugün yaptığı budur. İşte, tarihimizin en kanlı, en zalim, halka ve halkın evlatlarına karşı en acımazız dönemlerinden birinin ürünü olan 12 Eylül Anayasası’nı, makyajlayıp ‘darbeden kurtarıcılık’ ambalajıyla halka tekrar sundular. Halkoyu üstünde oyun kurdular. Kurbanı tuzağa getirmenin yoluna, ‘demokrasi, özgürlük, eşitlik’ gibi yemler sıraladılar. Ağıyı tatlandırdılar! Kurbanı süslemek için gün yok ki, seytani zekâ ürünü yeni taktikler keşfetmemiş olsunlar! 12 Eylül generallerinin darağacında boğazladığı gençlerin son mektuplarına bile sahte gözyaşları damladı! Ama şaşırmamak gerekiyor.

Kurbanına yönelirken başvurulan bu türden yöntemler emperyalist mihraklar için şaşırtıcı değil ki, kapıkulları için şaşırtıcı olsun. Irak’ı işgal ve yağmalama yolunda, ABD ve Batı bu yağmalama saldırısını ‘özgürlük ve demokrasiye açılım’ diye sunmamış mıydı?

Evet, sistemin erketesi liberallerin tutumu da şaşırtıcı değil. “Dün dündür bugün bugün!” Dün ‘darbeye hayır’ diye kaval çalıyorlardı, bu gün darbe anayasasına ‘evet’ diye gaklıyorlar. ( O zarif saksağandan özür dileyerek söylüyorum.)

ABD’nin, her on yılda bir kendi muhalifleri ve muhalif olma ihtimali taşıyanları askeri darbelerle tasfiye etme geleneği var. Bu kez taktik değiştirip, geleneğini sivil darbe ile sürdürdü. Bu süreçte liberal çığırtkanlarını, ‘darbe karşıtlığı’ gürültüsüyle ‘sivil zemberek’ akorduna bağladı. Sanki dünyada ve tarihte, kapıkulu iktidarlarla emperyalist yörüngeli orduların sıkı fıkı olmadığı bir başka mekân ve zaman varmış gibi, şimdilerde bu liberal erketelerin bazıları “AKP’nin son dönemde orduyla biraz fazla sıkı fıkı olduğu”nu söylüyor! H. Özkök’le sıkı fıkı değil miydi. Sonrakinin farkı ne? Özkök’ün uzun boylusu olmaktan başka. Tayyip de Özal’ın uzun boylusu! Önemli olan boy mu huy mu? Dolmabahçe’yi hatırlayın: Biri ‘e-muhtıracı’ diğeri ‘en-muhtıra çocuğu’ iki aynı huylu uzun boylu, enikonu fısıldaşırken hesapları neydi? Halkın acılarına merhem olmak mı, acılarda semiren tacirlere rehber olmak mı? Ama, “dün dündür, bugün bugün”! İşte makyajlanmış ‘darbe anayasası’na “evet” kampanyasının çığırtkanları yine bildik liberal takım! AKP orduyla sıkı fıkı olmayıp da ne yapacak? Tarihe ‘boklama’ diye geçecek olan ve CIA tavsiyesiyle yapılan kaba tesviye, tasfiye işi bitti. Şimdi havayı yoklama, karayı aklama işi var! Yani 12 Eylül ‘kara kaplı’sını AK Parti’yle aklama işi. Ak’ı karası boyanın sadece cilası. Dolar sevdasının secde-i şükran seccadesi her koşulda yeşil mayalı. Kimi haki sırmalı asker kaputunda, kimi nefti tuğralı yobaz çaputunda! Yeni karışımıyla halka ikram edilen Anayasa bundan başkası değil: Şerbet tasında Tayyip şırasıyla tatlandırılmış Evren ağısı. İş, halkı kendi oyuyla oyuna getirmeye kaldı. Yani yutturmaya. Şu şeytani zekâya, şu ‘üçkâğıt’a bak!

Hayır, hayır! Bu ‘üçkâğıt’, bu oyun bozulacak! Başka çare yok! Halk yırtıp atacak üstündeki kara perdeyi. Bu çabaya omuz vermeyenlerse, faşizme ve zalimlere resmiyet kazandıran teslimiyetleriyle anımsanacak.