Değer Kirliliği Temel Çürümesidir

İnsanî değerler, insanın insanîleşme sürecinde boy verir. İnsanlığın zenginliği olarak birikir. Esas zenginlik de budur. İnsanlık ve unsuru olan insanın zenginliği, değerlerinin derinliğiyle orantılıdır. Değerlerin bilgi olarak varlığı yeterli değildir, öz anlamıyla yaşanırlığı da gerekir.

Değerler de denizler gibidir. Nehirler gibi, toprak ve hava gibi. Canlıdır. Korunmaları, beslenmeleri gerekir. Sarınmaları, solunmaları, duyulmaları... Korunmayan her canlı gibi, değerler de ölümlüdür. Ölmeleri, yozlaşmanın, soysuzlaşmanın işaretidir. Yozlaşan, soysuzlaşansa kendisidir, yani insan!

Deniz, dibinde toprakla, yüzünde havayla öpüşerek nefes alır. Naylonun, ziftin, katranın, sanayi kusmuğunun zehiriyle saldırılan denizin nefes boruları usul usul tıkanır. Toprakla, havayla öpüşemez olur. Soluyamaz, doyamaz, bağrındaki canlılığı doyuramaz olur. Gün gelir, ölür. Deniz gibi görünse de, 'deniz' diye çağrılsa da, o değildir artık. Başka bir şeydir. Can çekerek, göz göre göre ölmüş bir şeydir, öldürülmüş bir şeydir. Ölümü başka ölümlere bulaşıcıdır. Hayat verdiği her şey onunla birlikte ölmeye başlar. Sadece bağrındaki istiritye, yosun, balık, kaplumbağa değil, toprak ve bulut, yani yeryüzü ve gökyüzü ölmeye başlar. İnsan ölmeye başlar. Bu, kirletile kirletile işkenceyle öldürülmüş denizin intikamıdır.

Kirletilen değerler de böyledir: hayatla öpüşemedikleri, insan ruhunda tutuşamadıkları, insanî anlamlarına kavuşamadıkları yerde ölmeye başlar. Sevda değeri, 'sevda' diye çağrılsa da o değildir artık. Şefkat, bölüşüm, hasret, fedakârlık, merak, incelik, cesaret, umut gibi insanî değerlerin adı kalsa da özü kaybolur. Ziftle, naylonla, zehirle, dolduruldukça ölen ve öldükçe ölümcülleşen denizler gibi, kirlenen incelik kabalığa, vicdan acımasızlığa, sorumluluk sorumsuzluğa, merak kaygısızlığa dönüşmeye başlar. Bu, insanlığın yozlaşmakta, yoksullaşmakta, soysuzlaşmakta, yani ölmekte, ölümcülleşmekte olduğu anlamındadır.

Erotizmin yerini müstehcenlik almışsa, sevda gibi o yüce değer hem kirli hem yaralı demektir. Ölmekte olan cinselliğin insanî anlamıdır. Şirin'e kavuşmak için dağları delen Ferhat'ın hayatımızdaki yerini, yazları Bodrum'a akın eden paparazi kameralarının işgali bunun işaretidir! Cinselliğe, müstehcenlik kirinin sıçradığı yerde Kerem yoktur, Aslı da yoktur, astarı da. Ekranların dört koldan, bin yönden insanlık denizine kir kustuğu yerde Mecnun'un hali acı vermez alay konusudur. Bakın: Amerikalı patron, 'Asla bölüşmem!' diye yapıyor koka kola'nın reklamını. Bölüşme değeri vıcık vıcık! Kanadalı altın tüccarı siyanürle geliyor dağları delmek için! Zenginlik hırsı ölüme gebe! Kardeş kardeşle acısını bölüşemez oldu. Paylaşım duygusu da kirli, acıma duygusu da. Cesaret sinik! İnsan en insanî haklarını aramaktan bile korkar halde. Yani halsiz! Spartaküs yapayalnız. Kahramanlık 'aptallık' sayılıyor! Aklı kullanmanın yolu, 'zengin eş' aramaktan, patron yalakalığıyla iş aramaktan, kazı kazanlı düş aramaktan geçiyor! İnsan, kendisi için işkencede kırbaçlanan gencin sesine bile sağır. İncelik, kireç kuyusuna atılmış köpek yavrusu gibi inim inim! Umut, yakılmış daldaki külü andırıyor! Merhamet, kıyısına suni gübre fabrikası kurulmuş gölden farksız. Yiğitlik, kanadı kırılmış şahin gibi çaresiz. Merak, kaygı, sorumluluk duyguları, ziftlenmiş derelere benziyor. Kirlenmek bu değilse başka nedir?

Ay ışığı sanısıyla ampüle yönelen kelebeğin uçuşu artık ölüm dansıdır! Doğada, yüz gram bal için milyonla çiçek dolaşan arı, kovanı yanına hormonlu su konduğunda, sahtenin cansızlığına bulanır. İnsanî değerler de böyledir: kirlendiğinde sahinin yerini sahte alır. 'Sahtenin' bebeklere 'sahi' diye sunulduğu yerde ölüm dansı başlamıştır insanlıktır can çekişen!

Namus değerinin üstündeki, 'türban' dedikleri şu kire bak. Örtünen hanımefendi, saçının erkeği tahrik, tahrik etmeninse günah olduğu inancıyla böyle gizliyormuş saçlarını! Onurlu bir erkeğin, sapıklığı kendine hakaret sayması gerekmez mi? 'Kapanma özgürlüğü'ymüş! Özgürlük değerinin düştüğü çöplüğe bak! Kadına 'örtünme özgürlüğü' diye hırlanan adamların 'çocuğa sürtünme özgürlüğü' neden olmasın? Ya da, 'işçiye köleleşme, ülkeye sömürgeleşme, halka püreleşme, bilime buharlaşma özgürlüğü' falan! 'Sapıklık' odağında kimin olması gerekir? Saçı 'tahrik bombası' sayanlar mı, toplumsal özgürlük tutkusuyla dolu yüreklerini bağırlarında tahrip bombası gibi taşıyanlar mı? Nasıl 'kul işi' odak saptırmacadır nasıl bir şeytanca mantık! Zülüfe ışık düşürmüş Karacaoğlan'a, halk türkülerine sığınmaya kalksan, o da ne: dört koldan, kasetlerle, cd lerle, mankenlerle, tv lerle, şovlarla onlar da saldırı altında. Vıcık vıcık kirle kuşatılmış. Ne Köroğlu kaldı inlemeyen, ne Dadaloğlu. Bebekler bile magazinle 'uyusun da büyüsün', arabeskle göbek atıp yürüsün oldu! Ninni mi, masal mı geçmiş olsun, öldüler! Kir altında öldüler. Çocuklar kir içinde büyümekteler!

Saldırının böylesi görülmedi. Daha doğrusu: kirlenmenin. Kalitenin yerini 'marka tutkusu' aldı. O da markanın sahtesi! Şu 'tutku' değerinin yüklendiği anlama bak. Daha doğrusu: kirliliğine. Artık, hangi aşık, evermedikleri sevdiğini kaçırdığında sığınacak bir ev bulabilir? Döve döve bayıltılmış gençler, toplu tecavüze uğrayıp öldürülmüş gelinler, gazetelerin sıradan haberleri değil mi? Hani bu toplumda 'aşıklara merhamet' duygusu vardı! Kaldı mı? Hani bu toplumda 'yardımlaşma duygusu' vardı! Kim kimden 'dövize endekslenmemiş' borç isteyebilir? Karşılıksız yardımlaşmalar zaten internet çağındaki telgraf direkleri gibi çoktan 'yıkılıp' gitti! Daha doğrusu: o dostluklar, değer kirlenmesi sürecinde, kir içinde boğuldular!

"Dün mü? O bitti! Yarın mı? Kim öle, kim kala! Ben bugüne bakarım!" diyor gencecik adam. Aklınca gününü gün edecek! Güz aylarında toprağa attığı tohumun yeşermesi için baharı bekleyen çiftçinin sabrına, azmine, hayatı sürdürme çabasına vah ki vah! 'Genç adamın hali içler acısı' diyecek olsam, o bu duygumun farkında bile değil! 'İçler acısı' kavramının düştüğü çukura bak! Kirli haline. Şu konuşulan dile, o dildeki, özü boşaltılmış kavramlara bak! Şu toplumsal sersemleşmeye, hafıza kaybına, teslimiyete, kültürel erezyona! Ülke işgalleri, halk katliamları, artık dünyamızda, 'uygarlık-özgürlük taşıma' diye sunuluyor zalim 'mazlum maskesi'yle dolaşıyor soygun çeteleri 'yardım kuruluşu' adı altında örgütleniyor emperyalizme kapıkulu olmuş imam 'demokrasi havarisi'! 'Aydın' kavramından bile yobazlığa maske üretildi. Hayatlarının bir döneminde solculuğa bulaşmış tiplerden, emperyalizme bulaşıkçı 'yeni solcular' klonlandı! 'Değer' kavramı 'borsa dili'yle açıklanır oldu! Demagojiye bilimsellik, yalana yasallık, vahşete uysallık patenti verildi! Ne rastlantı: 'beyaz adam' bile siyahi çehreye sarındı! Kavramların, dilin zifiri kiri ürpertici!

'Erdem'den anlaşılan ne 'acı'nın 'sevinç'in toplumsal boyutu var mı 'öfke, direnç, dürüstlük, bağlılık, incelik, hele ki vicdan' kavramları ne anlatır? Bir sorun kendinize. Ve güncel hayattaki halleriyle karşılaştırın? 'İnsanî özüne uygun' diyorsanız ne alâ! Sığsa, kirliyse yada çoktan yitip gitmişse, nedenini ve pusudaki tehlikeyi sorun kendinize. Vicdan değerinin yitmesi, toplumda faşist kararmanın işareti değil mi? Bir de bunun sonucundaki 'fay kırılmasıyla' insanlığın üstüne çökecek olan enkazı anlamaya çalışın bakalım! İlk önce de sanatçılar, aydınlar, yani 'ürünleriyle en yüce değerleri yarattığını düşünen insanlar' kendilerini sorgulamalıdır. İnsanlığa karşı sorumluluk duygusu taşıyanların, insanî değerler ve dili, özgün anlamıyla yaşamak ve konuşmakta direnmeleri gerekir.

Yarattığı insanî değerler, insanlığın temelidir. Kirlenmesi, o temelin çürümekte olduğu anlamına gelir. Uğrunda dövüşmek, insanî değerleri korumanın tek çaresidir.