Rehine olayları ve emperyalist müdahaleler

İki gün önce Salı günü, Kamerun’un kuzeyinde, Nijerya sınırındaki bir bölgede, yedi Fransız vatandaşı kaçırıldı. Bölgedeki bir doğa parkını ziyaretten dönerken kaçırıldıkları tahmin edilen Fransız turistlerin dördü yaşları 5 ila 12 arasında çocuklar. Kaçıranların Nijeryalı islamcı örgüt Boko Haram militanları olduğu ve kaçırdıkları Fransızları sınırdan geçirerek Nijerya’ya götürdükleri tahmin ediliyor. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande da Kamerun’da yedi kişilik Fransız ailenin Nijeryalı bir “terörist grup” tarafından kaçırıldığını doğruladı. Kamerun’daki Fransız elçiliği ülkenin Kuzeyinde bulunan Fransız vatandaşlarından bölgeyi terk etmelerini istedi.

Bu olaydan üç gün önce de Nijerya’nın kuzeyindeki bir inşaatta çalışan yedi yabancı da yine Boko Haram militanları tarafından kaçırılmıştı. Boko Haram, son dönemde adını sıkça duyduğumuz İslami Mağrib El Kaidesi (İMEK) olarak bilinen İslamcı örgüt ile bağlantılı Nijerya’nın kuzeyinde bir grup.

Kamerun’da rehin alınan Fransız vatandaşları ile birlikte Fransa’nın dünya çapındaki rehine sayısı 15’i buldu ve bu sayıyla Fransa en fazla vatandaşı rehin alınmış batı ülkesi unvanına sahip oldu. Fransa’yı tahmin edileceği üzere ABD izliyor, şu anda 9 ABD vatandaşı çeşitli ülkelerde rehin bulunuyor. Rehin alınmış olan 15 Fransız vatandaşının tümü Afrika ülkelerinde tutuluyor. Geçtiğimiz Aralık ayında bir Fransız mühendis Boko Haram bağlantılı bir İslamcı örgüt olan Ansaru tarafından kaçırılmıştı. 2010 Eylülünde Nijer’de uranyum şirketi Avera için çalışan 5 Fransız vatandaşı İMEK tarafından kaçırılmış ve bir süre sonra içlerinden biri serbest bırakılmıştı. Rehinenin serbest bırakılması için İMEK’e yüklü miktarda fidye ödendiği iddia ediliyor. 4 Fransız ise hala rehin tutuluyor. İş seyahatinde oldukları söylenen iki Fransız vatandaşı da 2011’in Kasım ayında yine İMEK tarafından Mali’nin kuzeyinde kaçırılmıştı ve hala rehin tutuluyorlar. Bundan bir yıl sonra yine Kasım ayında bir Fransız vatandaşı daha Mali’de farklı bir İslamcı örgüt tarafından kaçırılarak rehin alındı.

Kaçırmaların başlıca amaçlarından biri tabii ki fidye talebi. Fidyeler genelde milyon dolarla ifade ediliyor. Geçtiğimiz günlerde ABD’nin Mali eski büyükelçisi 2010 yılında Nijer’de rehin alınan Avera çalışanları için Fransa’nın İMEK’e, el atından, 17 milyon dolar ödediğini iddia etti. Mali’nin başkenti Bamako’da yayın yapan Fransız radyosu muhabiri Serge Daniel de Nijer’de kaçırılan rehineler için iki Fransız şirketinin toplam 13 milyon avro fidye ödediğini ileri sürmüştü. Daniel’in iddiasına göre Nijer’deki rehine vatandaşları için Avusturya 3 milyon, İspanya 9 milyon, Kanada ise 3 ila 5 milyon avro arası para ödedi. Fransa resmi yetkilileri ise iddiaları yalanlayarak Fransa’nın şimdiye kadar hiç fidye parası ödemediğini ileri sürüyor.

Fidye ödeme iddiaları doğruysa İMEK ve bölgede faaliyet gösteren onunla bağlantılı İslamcı örgütler bu yolla Batılı ülke ve şirketlerden büyük gelirler elde etmiş gözüküyorlar. Fransa ve diğer ülkeleri böyle dolaylı bir yoldan İslamcı örgütlere para aktarmış olmakla suçlamak “fazla” olarak değerlendirilebilir. Ancak rehine olaylarının faili İMEK’e, Libya’da Kaddafi’ye karşı gerçekleştirilen silahlı ayaklanmada Fransa ve ABD’nin önemli miktarda para ve silah yardımı yaptığı biliniyor. Dolayısıyla İMEK’in Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinde 2001 itibariyle yükselişi ve emperyalist ülkelerin bu yükselişteki payı can alıcı bir konu ve ayrı bir yazıyı hak ediyor.

Son olarak Afrika’daki rehine olaylarının Fransız hükümeti açısından her koşulda “olumsuz” bir durum olmadığına, daha açık söylemek gerekirse “istifade edilecek” bir durum olarak da değerlendirilebilecek olduğuna dikkat çekmek gerekiyor. İslamcı örgütlerin Fransız vatandaşlarını rehin alması, Fransa’nın Afrika ülkelerindeki askeri operasyonlarını meşrulaştırıcı bir etken aynı zamanda. Böylelikle Fransa’nın Afrika’daki müdahaleleri doğrudan Fransız halkını ilgilendiren bir boyuta kavuşmuş oluyor.

Kamerun’da rehin alınan Fransız aile ile ilgili kendisine sorulan “bu olay Fransa’nın Mali’deki askeri müdahalesine bir misilleme olabilir mi? Sorusuna Hollande’ın verdiği yanıtı bir de bu açıdan değerlendirmek gerekiyor: “Ben burada daha çok terörist bir örgütün yükselişini görüyorum ve bu harekete geçmemiz için yeterli bir neden”.