Diren hayalgücü!

Türkiye’de ortalık bu derece karışıkken nerden çıktı diye düşünebilirsiniz. Ancak tüm bu olup bitenleri izlerken benim aklıma Boris Vian’ın fantastik öğelerle siyaseti hicvettiği şarkıları geldi. Tıpkı aklımızın almadığı, gözümüzün önüne getiremediğimiz kadar büyük paralarla yolsuzluklar yapıp yine mağduriyet edebiyatına sığınanlara halkımızın müthiş ve zekice bir mizahla yanıt vermesi gibi.

Bazen mizah bir konuyu ciddi ciddi ya da “ah vah” ederek tartışmaktan çok daha etkili olabiliyor. Mizah ve hayalgücü haksızlığa ve kötülüklere karşı mücadelenin en iyi araçlarından biri haline gelebiliyor.

İşte benim aklıma da savaşlar, haksızlıklar, ikiyüzlülükler ve atom bombaları ile dolu bir dünyaya hayalgücü ile başkaldıran Boris Vian’ın şarkıları geldi. Bu yüzden bu hafta size bu genç yaşta hayatını kaybeden zayıf ve soluk yüzlü delikanlıdan biraz bahsetmek istiyorum.
Boris Vian’ın kocaman ama çok zayıf bir yüreği vardı. Doğuştan sorunlu olan kalbi kendisini ancak 1959 yılına, yani 39 yaşına kadar yaşatabildi. Ancak o zayıf ve soluk yüzlü genç bu 39 yıla çok sayıda roman, şiir, şarkı ve caz müzisyenliğini sığdırdı.

Bu nedenle Boris Vian’ı bazıları saksafoncu, şarkı sözü yazarı ya da müzisyen, bazıları da romancı olarak tanır. Kendisini romanlarından hatırlayanların aklına hemen Günlerin Köpüğü (L’Ecume des Jours) adlı romanı gelecektir. Günlerin Köpüğü, henüz okumadıysanız okuyabileceğiniz en güzel fantastik aşk öyküsüdür. Züppe ve zengin bir genç olan Colin’in bir partide tanıştığı Chloé ile yaşadığı çok güçlü ama kısa süren aşkın hikayesi. Birbirini çok seven genç çift hemen evlenir ancak genç kızın yakalandığı ölümcül hastalık çiftin aşkına kısa süre sonra son verecektir. Banal aşk romanlarından fırlamış gibi görünen bir hikaye değil mi? Ancak bu hikayenin hiç de banal olmadığını anlamak için kitabın kendisini okumak gerekiyor. Birkaç ipucu vereyim: Chloé’nin yakalandığı ölümcül hastalık verem ya da kanser değil göğsünde büyüyen bir nilüferdir ve nilüferin büyümesini önlemek için Chloé’nin yattığı odayı her gün taze çiçeklerle donatmak gerekmektedir. Ancak çiçekler çok para gerektirir ve zengin ve züppe Colin bu nedenle servetini kısa sürede harcar ve çalışmak zorunda kalır. Ne iş yapmak zorunda kaldığını ise kitaptan okumak en iyisi. Paraları azaldıkça yaşadıkları ev de giderek küçülmektedir öyle ki Chloé nilüfere yenik düştüğünde kendisini yattığı odanın bir fare deliğine dönen pencesinden çıkartmak neredeyse imkansız hale gelmiştir. Chloé’nin cenaze töreni de Boris Vian’ın hayal gücünün en parlak örneklerinden biridir. Kitabın en ilginç öğelerinden biri de takıntılı derecede Jean Sol Partre (yazım hatası yok) hayranı olan Colin’in en yakın dostudur.

Tüm bu fantastik dünyanın içerisinde aslında, kısa hayatında hep bir anarşist olarak kalmış olan Vian’ın düzene, paranın gücüne, dinin ikiyüzlülüğüne karşı eleştirilerini okuyabiliriz.

Ama biz gelelim Boris Vian’ın şarkılarına. Kısa yaşamında Vian’ı en çok etkileyen olaylardan biri savaş ve Japonya’ya atılan atom bombaları olmuştur. Bu nedenle şarkılarında en çok bunları hicveder. Savaşa karşı çıktığı “Le deserteur” (asker kaçağı) adlı şarkısı en bilinenlerinden biridir. Başkan’a mektup yazarak askere gitmeyeceğini açıklayan bir gencin hikayesini anlatan şarkı 1954’te yazılmasına rağmen sonraki on yıllar boyunca, Cezayir’den Viyetnam Savaşı’na, savaş karşıtlığının simgelerinden biri haline gelmiştir.

Sayın Başkan
Size bu mektubu yazıyorum
Belki okursunuz
Vaktiniz olursa
Bugün elime geçti
Celp kağıdım
Savaşa gitmek için
Çarşamba gününe kadar
Sayın Başkan
Gitmeyeceğim
Dünyaya
Zavallı insanları öldürmek için gelmedim
Kızmayın ama
Söylemem gerek
Kararım kesin
Askerden kaçacağım

Şarkı böyle başlar ve gencin askere gitmemek bir yana tüm Fransa’yı dolaşarak herkese “savaşa gitmeyin” çağrısı yapacağını söylemesiyle devam eder. Genç, şarkıda başkana “illa kan dökmek gerekiyorsa, kendinizinkini verin” çağrısında da bulunur.

Ancak bu hafta benim aklıma gelen şarkı daha farklı. Boris Vian’ın 1955’te ABD’nin Japonya halkının üzerine attığı iki atom bombasından sonra gündemden düşmeyen bu konuyla ilgili yazdığı “Le java des bombes atomiques” (Atom bombalarının dansı) adlı şarkısı. Şarkıda bir genç, amatör olarak evindeki atölyesinde atom bombası imal etmeye çalışan amcasından bahsetmektedir. Amcası atom bombasını yapar yapmasına ama bir sorun vardır. Ürettiği bombalar ancak 3.5 metre çapında etkili olmaktadır. Amca çalışır çabalar ama bu sorunu çözemez. Sonunda amca sorunun ne olduğunu anlamıştır: sorun bombanın çapında değil nerede patladığındadır. Atom bombası yaptığını duyan devlet büyükleri bir gün amcayı ziyarete gelir. Amca da bunların hepsi odaya doluşunca arkalarından kapıyı kapatarak bombayı patlatır. Mahkemedeki savunmasında da olayın kazara gerçekleştiğini söyleyerek kendini savunur ancak tüm bu işe yaramazları ortadan kaldırarak ülkesine hizmet etmiş olduğunu da itiraf eder. Şarkı bu ya, mahkeme önce amcayı mahkum eder sonra da affeder ve kendisine minettar olan ülke sakinleri de amcayı ülkenin başına getirirler.

İşte benim aklıma Boris Vian’ın bu şarkısı geldi. Artık nereden geldiyse…