Ya keçi boynuzu ya sosyalizm

Dün akşam, 1921’de emperyalizme karşı mücadeleye katılmak için Anadolu’ya geldikten kısa süre sonra katledilen Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve diğer 13 komünisti anmak, gericilikle mücadelede asla boyun eğmeyeceğimizi haykırmak için düzenlenen toplantılardan İstanbul’dakine konuşmacı olarak katıldım.

1920’de kurulan TKP’nin Milli Mücadele’ye yaklaşımına, kemalist hareketin doğal çelişkilerine, bugün emperyalizmle, yobazlıkla mücadelenin neden tekellerin düzenine karşı mücadeleden ayrılamayacağına, sahte solculuğa, Bidenseverlere, Koç övgücülerine, Saidi Nursi, Erdoğan kuyrukçularına sevdalılarına değinen bir konuşmaydı..

“Kapitalizmden bir an önce kurtulmak” gerekiyordu.

Ne ki, bunları söylerken, bunları söyleyip söyleyemeyeceğimden emin değildim.

Diktatör dava açar, birileri tutanak tutar, işgüzarın biri ihbar eder kaygısı değildi emin olmamamın nedeni. Açsın, açsın…

Arıza benden kaynaklanıyordu, sesim arada sırada tamamen gidiyor, geldiğinde de bir tuhaf çıkıyordu 15-20 gündür. Hoş, hepimizin aklından hiç çıkmayan o “tuhaf ses” gibi değil, çatallı, pürüzlü bir ses ama olsun!

Düşünsenize, “buna izin vermeyeceğiz” diye bağlayacaksınız, tam o sırada söyledikleriniz bedeninizden sadece bir hırıltı olarak çıkacak!

Normalde konuşma metni hazırlayan birisi değilimdir, dün bu alışkanlığımı terk ettim, arada ses iptal olursa bir arkadaşımız okumaya devam ediverir diye. Böyle işte…

Ama yadırgayan pek olmadı boğuk sesimi.

Çünkü neredeyse herkes aynı dertten muzdarip.

“Bu yıl böyle… Ses gidiyor, kuru öksürük, bir türlü de geçmiyor.”

Anlayacağınız bütün ülke, hatta dünya parazit yapıyor, biz de hâlâ kapitalizmden bir an önce kurtulmak gerek uyarısını yapma ihtiyacı duyuyoruz.

Tekellerin düzenini yıkmadan olmaz diyoruz.

“Antibiyotik almadan geçmez” diyorlar.

Sonra başlıyor eğlence!

- Sakın antibiyotik alma, zehirliyorsun vücudunu
- Antibiyotik almazsan geçmiyormuş ama…
- Alma, alma.
- Ne yapayım?
- İyi beslen, bol bol meyve ye.
- Meyvede hormon varmış, zirai ilaç varmış, kabuğunda parafin varmış.
- Balık ye, tavuk ye, proteinsiz kalma.
- Ama onlar da antibiyotikliymiş.
- Çiftlik balığı değil, deniz balığı ye.
- Çok pahalı, hem de ağır metal varmış hepsinde.
- Bal ye öksürüğe iyi gelir.
- Şekerli su, çoğu sahteymiş.
- Yoğurt ye, antioksidan, çok faydalı.
- Yahu en çok antibiyotik yoğurda konmuyor mu?

 Anladığım kadarıyla bu sıralar gönül rahatlığıyla yiyebileceğimiz tek şey keçi boynuzu, harnup pekmezi. Öksürüğe de iyi geliyormuş.

Şaka gibi ama eczanelerde satılıyor!

Biz de hâlâ “bu düzen değişmeli” diyoruz.

Emperyalizm dendiğinde akla ilk önce silah fabrikatörleri, sonra petrolcüler geliyor. Oysa en alçakları gıda ve ilaç tekelleri.

Bunlar el ele vermiş insanlığa son derece “bilimsel” yollarla saldırıyor, milyonlarca kişiyi hastalandırıyor, zehirliyor, öldürüyor ve bundan inanılmaz paralar kazanıyorlar.

Ve bütün bunları yasal yollardan yapıyorlar. Çünkü insanları zehirlemek serbest, diktatöre diktatör demek yasak!

Saçma değil mi! Yaygın olarak biliniyor, salgın hastalıkların büyük ölçüde ilaç ve gıda sektörünün marifeti olduğu ama kimse bir şey yapamıyor.

Bugün bir enkaza döndürülen Suriye’de bir sürü sorun vardı; haksızlıklar, adaletsizlikler de. Ama gıda ve ilaç endüstrisinde bu ülke uluslararası tekellerin insana düşman sistemine direniyordu. Yalnızca enerji kaynak ve yolları ya da jeostratejik hesaplarla çökmediler Suriye’nin üzerine. Bu direnci kırmaları da gerekiyordu. Kötü örnek çünkü.

Yakıp yıktılar. Hepsi oradaydılar. Petrolcüler, savaş baronları, ilaç endüstrisi, gıda tekelleri…

Kardeşler, nereye kaçacaksınız?

Organik ürün pazarlarında dolanıp, bütün ömrünüzü gezen tavuk peşine düşerek mi geçireceksiniz?

Çocuğunu zorunlu din dersine yollamamak için Hıristiyanlığa geçmeye başlayan aileler varmış; onlardan mı olacaksınız?

Sabah, öğlen, akşam keçi boynuzuna ne dersiniz?