Solun solla imtihanı

Pek az ülkede sol, "düzen solu"ndan daha büyük bir toplumsallığa yerleşmiş durumda. "Düzen solu" olur mu olmaz mı tartışmasında nefes tüketmemizin bir anlamı yok halkın sola ait özlemlerini, eşitlik ve özgürlük arayışını, daha adil bir dünya arzusunu kapitalizmin sınırları çerçevesine yerleştirerek etkisizleştiren, bu özlem ve arayışları aynı zamanda sermaye düzeninin sınırları ve önceliklerine ilişkin belli bir programa tahvil eden parti ya da hareketleri "düzen solu" diye niteleyebiliriz.

"Düzen solu" sol değil belki ama toplumda sola dönük yönelimlerle kurmaya çalıştığı bağ nedeniyle kamuoyu algısında "sol" ya da "sol"un bir parçası olarak yer etmekte ve bu nedenle kaçınılmaz bir biçimde sol ile etkileşim içine girmekte. Bu etkileşimin kendini insan kaynakları açısından yalnızca toplumsal düzlemde hissettirdiğini düşünmek saflık olur, "düzen solu" ile sol arasında kadrolar ama en çok da aydınlar düzleminde de bir etkileşim olduğu açıktır.

Bu etkileşimden rahatsızlık duymak saçma. Sol, bu etkileşimi hemen her siyasi kesitte kendi lehine çevirebilir. Öte yandan etkileşimin sıfırlanması, solu daha devrimci yapmaz, tersine kıpırdayamaz hale getirir.

Bütün bunların anlamı şudur: "Düzen solu" ile sol arasındaki geniş bir temas yüzeyi oluşturan geçişken bölge ideolojik açıdan son derece hassastır, bu bölgede dişe diş bir hegemonya mücadelesi süregider.

Türkiye'deki sorun, solun "düzen solu" ile sürmekte olan hegemonya mücadelesinde ona kuvvet vermesi beklenen unsurlarının önemli bölümünün "düzen solu"nun sol üzerindeki baskısına aracı olmalarıdır. Dünyanın hiçbir yerinde "düzen değişikliği", "devrim", "sosyalizm" isteyen, kendi siyasi tercihlerini bu biçimde ifade eden bu kadar geniş bir kesimin "düzen solu"yla sol arasındaki geçişken bölgeye yerleştiği görülmemiştir. Söz konusu bölgede hegemonya mücadelesi, bu bölgenin dışındaki kuvvetlerin büyüklük ve etkinlikleriyle yürütülür. Oysa sol, geçişken bölgeye yığılmış, kendine ait alanı zayıflatmıştır. En ilginci kimsenin bunu sorgulamamasıdır.

"Düzen solu" ile sol arasındaki geçişken bölge liberal ve ulusalcı eğilimlerin tahakkümündedir. Solun bu alana sosyalist bir perspektif ve ideolojiyle müdahalesi yerine liberal ya da ulusalcı eğilimlerin solu belirler hale gelmesi için çaba harcayan ciddi bir solcu toplam var. Bu toplamı da "düzen solu" kapsamında değerlendirip kestirip atmak sorunu çözmemektedir. Bununla birlikte, solun bağımsız nicel ve nitel gelişimi sağlanacak ve geçişken bölgeye dönük "yapıcı" müdahaleler ancak bu gelişimin ürünü olabilecekse, bu bölgeyi çok sevenleri ve kendilerini ille orada anlamlandıranları uygun anda yeniden kucaklamak üzere kendi uğraşlarında yalnız bırakmak en iyisidir.

Ancak solun, liberal ya da ulusalcı eğilimler taşıyan ve geçişken bölgenin herhangi bir koordinatında duranlara dönük tek politikası "dışlamak" olamaz. Bu bölgede kalıcı ya da geçici dostlar üretmeden, dahası bu bölgeye sosyalizm perspektifinin üzerini örtmeyen ortaklaştırıcı projeler sunmadan devrimci mücadelenin sürdürülemeyeceği gün gibi açık.

O halde en fazla gereksindiğimiz, bu alandan gelen sürekli ve boğucu girdileri sol adına, kendimiz adına göğüsleyecek bir dinamizm ve özgüven sergilemektir.

Türkiye solunda şu andaki bütün tartışma ve didişmelerin özünde bu dinamizm ve özgüvenle hareket etmek isteyenlerle, solun geçişken bölge tarafından şekillenmesi için uğraşanlar arasında sürmektedir.

Liberal ya da ulusalcı fark etmez.

Türkiye solunun kendini ancak o geçişken bölgede var edebileceğini söyleyenler hangi belirlenimli olursa olsunlar özünde aynı yaklaşımı savunmakta.

Güncel örnekten hareket edecek olursak, İlhan Selçuk'u "faşist" olarak gören de, "büyük devrimci" olarak nitelendiren de, eğer kendini solda konumlandırıyor, "düzen solu" nitelemesini kabullenmiyorsa, benzer hareket noktalarına sahiptir. İlhan Selçuk bir arayışın insanıdır, bu arayışın sol adına kabul edilmesi olanaksız noktalara varmasının sorumluluğu tek başına İlhan Selçuk'un değil, gerçek ve bağımsız bir güç olmak konusunda akıl dışı bir isteksizlik gösteren solundur da… Dile getirdiği düşünceler, önerdiği siyasal hat itibariyle solda sayılamayacak İlhan Selçuk'u, solun dostu yapabilecek ve kendi düşüncelerini buna göre yeniden yapılandırmaya itecek olan, solun iddiaları olabilirdi. Olabilirdi diyorum, çünkü bunu bilemeyiz, bundan emin olamayız. Bildiğimiz, sol böyle bir konuma gelmedi, İlhan Selçuk da açıkçası solu önemsemedi.

Burada tartıştığım İlhan Selçuk değildir. Lakin Selçuk'a sol adına "faşist" diyenlerin önemli bölümünün en az onun kadar solla alakasız işlere soyunduğu unutulmamalıdır.

Tartışılması gereken, solu ulusalcı ya da liberal referanslara mahkum etmek isteyenlerin solu bir ötekine karşı kışkırtmayı temel ilke haline getirmeleri, solun kendisine ait bağımsız bir alan yaratmasına engel olmaya çalışmalarıdır.

Türkiye solunun geçişken bölgede dostlara gereksindiği, bu dostları da ancak kendi bağımsız kimliğini güçlendirerek kazanabileceği gerçeğinin görmezden gelinmesinin ağır maliyetleri vardır.

Kaderini örnek olsun kemalizme ya da Kürt siyasetine bağlayan solun, kendini bu ve benzer odaklara "düşmanlık"la tanımlamakta ısrar etmesi, solun akılcı ve devrimci bir açılım geliştirmesinin önündeki engellerden biri haline gelmiştir. Solun kendini bağımsız bir zeminde üretmeden, sürekli olarak başka odaklar üzerinden konum almaya zorlanması öyle bir noktaya gelmiştir ki, bırakın solun sağlıklı ittifaklar kurmasını, kendini düzen dışı solda görenlerin büyük bölümü birbirlerini faşistlerle işbirliği yapmakla suçlamaya başlamıştır.

Bunun bir aşaması, solun kendi içine, sol olmayanların marifetiyle müdahale etmeye kalkmasıdır ki bundan daha büyük bir ihanet olamaz.

Gözünü kemalizme diken solun, solun diğer kesimlerini kemalizme kurban etmekteki hevesi, bir kısım solun Kürt siyasetiyle sol arasında bir çatışmanın çıkması için gönüllü provokatörlüğe soyunması, solu başka odaklar üzerinden tanımlama alışkanlığının yarattığı çirkinliklerdir.

Sol, başkalarına yalan yanlış kefil olmayı bırakıp kendini güçlendirmelidir. CHP'nin aslında ne kadar solcu olduğunu kanıtlamak solun işi midir, solcunun işi midir? Sol büyür, sosyalist hareket etkisini artırır, CHP'nin periferisinden dostlar çıkar, bu önemlidir, bu istenir bir şeydir. Ama göz göre göre gerçeklere sırt çevirip, CHP politikalarına sürekli kılıf uydurmak niye? Benzer biçimde Kürt siyasetinde zaman zaman görülen, resmi demeçlere yansıyan "emperyalist güçlerle" işbirliği arayışını görmezden gelip, bu arayışa karşı çıkılması gerektiğini söyleyenlere küfretmek, yalancılıkla suçlamak nasıl bir solculuktur?

Bu yaklaşımların solun ittifaklar politikasına yardımcı olacağı mı sanılmaktadır?

Hele bir Kürt sorunu çözülsün, hele bir CHP iktidar olsun, hele bir AKP gitsin… Bunlar hep geçişken bölge meraklısı solun argümanları.

Bu argümanlara kafa tutan solun performansı, sol ile "düzen solu" arasındaki dengesizlikleri ortadan kaldıracak ve solun içini çürüten alışkanlıklardan temizleyecektir.