Saygı gösterin "halkımıza"...

Memleket giderek kararıyor, bu uğursuz günlerde liberallerin hali neredeyse tek eğlence kaynağımız haline geliyor. "AKP dostları kulübü"ne üye ağızların Başbakan ve diğer hükümet ileri gelenlerinin son günlerdeki performanslarına açıklama getirme çabaları ortaya traji-komik bir görüntü çıkarıyor.

Aşağı yukarı hepsi, sağa sola sataşmaların, vandal eğilimlerin, küfürlerin, yok yere babalanmaların, milliyetçi hezeyanların "seçim taktiği" olduğunda birleşiyor. Kimi, "değmez" diyor, kimi "bu şekilde MHP tabanını kazanırsın ama bizi kaybedersin" mesajını veriyor, kimi de "fazla abartmaya gerek yok, seçime kadar katlanacağız" yorumunu yapıyor. Böylece her seçim öncesinde AKP'nin şirin gözükmeye çalışarak takiyye yaptığını ileri sürenlere, bu kez "agresif" bir propaganda dönemiyle başka kesimlere şirinlik yapıldığını varsayanlar eklenmiş oluyor.

Ne şirinlikmiş bu!

Ve ne yalakalıkmış bu!

Yalakalık değilse, ne ahmaklıkmış bu!

AKP'nin seçimlerde muhafazakar tabana seslenebilmek için heykele, içkiye sardığı teziyle kamuoyunu rahatlatma derdine düşenlerden Ruşen Çakır, cuma günü NTV'deki programında ODTÜ'lü felsefe hocası Ahmet İnam'ı konuk etti. İnam'a okuldaki akademisyenlerin siyasi eğilimlerini, örneğin referandumdaki tercihlerini sorduğunda "hayırcıdırlar çoğunlukla" yanıtına şaşırdı İnam'ın "AKP'nin gizli gündemi olduğunu düşünüyorlar" demesi üzerine gevrek kahkahasını patlatarak dalga geçmeye başladı, "hâlâ orada mı kalmış zavallılar" dercesine…

Çakır "gizli gündem" saplantısıyla alay edip Türkiye'de devlet ve toplumun dinselleştirildiği gerçeğini yok sayadursun, Türkiye'de süreç gizli, örtülü filan değil son derece aleni bir biçimde işlemeye devam ediyor.

AKP faşizmi, kendi toplumsal temellerini güçlendiriyor.

Seçim taktiğiymiş!

Irkçılığın, Osmanlı öykünmeciliğinin, sanat düşmanlığının, devletin dinselleştirilmesine dönük ısrarlı çabaların, diktatoryel davranışların, bütün bunların ötesinde kötücül bir kimliğin seçimlere dönük bir manevra olduğunu söyleyerek rahatlamak ve de rahatlatmaya çalışmak nasıl bir mantıktır?

Bir önceki genel seçimlerde yüzde 47 oy almış bir siyasi partiden söz ediyoruz, "marjinal hesapları" olan bir partiden değil!

"AKP dostları kulübü"ne üye olanları bir kenara koyalım şimdi. Acaba bu tablodan Türkiye solu ders çıkarıyor mu?

Ne yazık ki hayır!

Hâlâ "halkın değerlerine saygı göstermek gerek" saçmalığıyla toplumdaki mevcut ilerici, sol birikimin iğdiş edilmesi sol adına savunulmaya devam ediyor.

Ne demiştik, çok genel hatlarıyla referandumdaki yüzde 42'yi kazanmaya çalışmadan yüzde 58'e yönelemeyiz…

Ne demiştik, sağcı bir toplumsallığın karşısında sol değerleri diri tutup onu yaygınlaştırmadan siyasi iktidara karşı direnme olanağı elde edemeyiz…

Ne demiştik, AKP siyasal alanda toplumsal desteğinin ötesinde güçlendi, bunu sineye çekmemeliyiz…

AKP seçim taktiği filan geliştirmiyor. AKP, onca haksızlığa, yoksulluğa karşın çeşitli nedenlerle haksızlıklardan ve çürümeden yana tavır alan yaygın bir toplumsal kesimi yine yaygın ama pusulasız diğer toplumsal kesimlerin üzerine kışkırtıyor.

Halkın kötüleştirilmesi ve kötürümleştirilmesidir bu.

Saygı göstermeye devam edin!

Kötücül güçler heykele yöneldiğinde "canım pek de iyi durmuyormuş" diye aklınızdan geçirin, içki içenler şamar oğlanına çevrildiğinde "biz de kötü alışkanlıklarla mücadele etmiyor muyduk" diye teselli arayın, sonra da polis terörüyle boğuşan öğrencilerle, emekçilerle "dayanışma" örgütleyin…

Protestoculara "siz ne biçim insansınız uleeen" diye yanıt yetiştiren devlet görevlileri, "yamyamların paralarında bile bu kadar sıfır yoktu" diyen bir Başbakan Yardımcısı, kendi bakanını ezip un ufak etmekten hoşlanan bir padişahçıktan haz duyan geniş bir toplumsal kesimi "emekçi halk" diye allayıp pullamayı ve bütün bunlara gerçek insani değerlerle karşı çıkmaya çabalayan, milyonlarca işçiye aydına "orta sınıf" damgası vurmayı sürdürün…

Bu da halkçılık ve devrimcilik olsun!