Özgür Ceren’i öldürdü… Bu mudur?

Eleştiriler, kızımızın geri dönmesini sağlamayacak…” İçişleri Bakanı aynen böyle dedi.

Yerden göğe kadar haklı.

Adamın biri yıllar önce bir çocuğu öldürmüş. Yakalanmış, yargılanmış, mahkum olmuş. Cezasını çekmekte olduğu hapishaneden yarı açık cezaevine nakledilmiş. Oradan kaçmış. Kaçakken başka suçlar işlemiş. Bir kez daha yakalanmış. Bir yıl sonra tekrar açık cezaevine konmuş. İyi halden! Buradan bir kez daha firar etmiş. Hiç tanımadığı 20 yaşındaki Ceren Özdemir’i bıçakla öldürmüş. Yakalandığında, “fırsat bulsaydım daha fazla kişiyi öldürecektim” diye konuşmuş.

Sonra savcılık basında yer alan bu öyküyü biraz değiştirdi. Çocuğu öldürmemiş de, cinayete teşebbüs etmiş… Açık cezaevinden iki kez değil de bir kez kaçmış. Açıklamada geçiştirilen, belirsiz bırakılan bir sürü nokta var.  

Daha önce bir çocuğu öldüren ya da öldürmeye teşebbüs eden, akıl sağlığının yerinde olmadığı belli olan ve madde bağımlısı Özgür adındaki bir adamı “özgür” bırakan bir sistemi ve o sistemin sorumlularını eleştirmek anlamsızdır. Gereken, suçlamak ve mahkum etmektir!

Bu ülkede sosyal medyada iki satır muhalif yorum yazan, şu ya da bu konuda iktidarın hoşlanmadığı bir açıklamaya imza koyan, sendika ya da siyasi partilerin eylem ve etkinliklerine katılan biri katillerden, çocuklara tecavüz edenlerden daha tehlikeli görülüyor. Bütün dikkat ve önlemler siyasi hasımlara yöneldiğinden, yasalar buna göre sürekli yeniden ve yeniden değiştirildiğinden katiller, tecavüzcüler “zararsız” sınıfına terfi ediyor. Bir de adları var, kader mahkumu… 

Sonuç budur.

Bu sonuç bir eleştiri konusu olamaz. Bu sonuç her düzlemde mahkum edilmelidir.

Peki nasıl?

Herkes haklı olarak yükleniyor Ceren için “çok bile yaşamış” diye yorum yapanlara, “oh olsun” diyenlere… İğrençlik.

Lakin buraya nasıl gelindi ve bu çürümeden rahatsız olanlar ne yapıyor?

Sol bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplumun vicdanını besleyen ana damardır. Adil olanı, doğruyu, gelişkini, iyiyi savunmak, bunların toplumda öne çıkan değerler haline gelmesi için çaba göstermek eşitlik mücadelesinin parçasıdır.

Sol bu anlamda çok irtifa kaybetti. Solculuk adına cehalete, pespayeliğe göz yumuldu, zamanla onun parçası haline gelindi. Şimdi zaten ortada pek sol da kalmadı ya…

Evet, solu boş verelim. Bugün sokak hayvanlarına işkence yapanlara, karısını kaldırımda yere yatırıp öldüresiye dövenlere, küçücük çocuklara cinsel tacizde bulunanlara, Cerenleri Şuleleri katledenlere kızan ve öfkelenen kesimler ne alemde?

Etrafı kaplayan lümpenliğin ne kadar dışına çıkılıyor, bununla ne kadar mücadele ediliyor? Unutulmasın, zirvesinde katillerin tecavüzcülerin yer aldığı çürümeyi besleyen çok geniş bir kültürel yapı var. En başta da toplumsal iletişim kanalları…

Dün haberlere göz atıyorum; bir gazeteci birine kapak yapmış, bir başka gazeteci vurmuş gol olmuş… Bunlar haber başlıkları ve en masumları… 

Sosyal medyadaki tabloya dikkatle bir bakın. Ya da en iyisi bakmayın! Durum ortada. Kedinin bacağını kesmiş paylaşıyor, öbürü hayvansever, “seni elime geçirirsem iki kolunu da keseceğim” diye yorum yapıyor. Kimi her yediğini, her giydiğini, her bi haltını paylaşıyor, paylaşacak bir şey bulamayan içinden kötüyü çıkarıp paylaşıyor.

Cinayeti, tecavüzü dışlasanız da bu ortam yine de hiç masum değil. Yüzeysellik, sembollerin ve raconların öne çıkması, yaftalama merakı…

Siyaset dünyasında en çok “kanıtlamazsan şerefsizsin, müfterinin önde gelenisin” kalıbının kullanıldığı bir ülkede sudan nedenlerle insan öldürülmesine neden şaşırıyoruz?

Bugünkü düzen bu sığlıktan besleniyor ve yönetebilmek için bu sığlığın mamulü insanlara göz yumuyor hatta onlar sayesinde ayakta kalıyor. Katiller ve tecavüzcüler “öncü”. Peki ya gerisi?

Önceki gün Hindistan’da bir sinema yönetmeni “kadınlara tecavüzün suç olmaktan çıkarılması”nı önerdi. Öldürmedikçe! Diyor ki, kadınlara eğitim verilsin, erkeğe direnmesinler, yanlarında prezervatif bulundursunlar. Böylece kadın cinayetleri azalırmış.

Demek ki alçaklık evrensel. Bununla mücadelede iki ilke önemli. Bu alçaklığı bize dayatan toplumsal sistemi sorgulamak, onunla hesaplaşmak. Ve toplumun iletişim kanallarında çürümeyi besleyen dile ve her tür alışkanlığa tavır almak.

Diğer türlü, bu kozmik kanalizasyonda kazanan hep egemen sınıflar olacaktır.