Kadınlar için pembe otobüs

Okulları harem-selamlık düzene geçirmek, hastanelerde kadın hekim-kadın hasta sistemini yerleştirmek, toplu ulaşım araçlarında kadınlarla erkekleri ayırmak ve benzeri ideolojik hedefleriniz olsa ve de buna karşı toplumda aşamadığınız bir direnç ortaya çıksa…

Ne yapardınız?

Bu kafadaysanız, “karanlık” düşünmeye devam eder ve şu yolu bulurdunuz: Öyle bir ortam oluşsun ki, en özgürlükçü kadın bile kendini güvende hissetmeyeceğinden atılacak “muhafazakar” adımlar karşısında daha az tepki versin, büyük çoğunluksa içine kapanarak alınan “önlemleri” sineye çeksin ya da desteklesin.

Bugün tecavüzün, tacizin, dayağın sosyal medyada paylaşılan muhalif bir cümle kadar dahi önemi kalmamış durumda. Cinsel tacize uğrayan kadınların gittikleri karakolda ciddiye alınmadıklarına dair sayısız haber yer aldı basında. Yalnızca mevcut iktidarın değerler sistemi ile ilgili değil bu, düpedüz mühendislik çalışması yapılıyor.

Savunmasızlık hissi pekiştiğinde daha fazla kadının ve onları “koruduğu”nu sanan erkeğin ikna olacağı düşünülüyor açık pembe otobüslere, kızlı-erkekli sıraların kaldırılmasına…

Yalnız kadınlar değil, bütün toplum aynı yöntemlerle özgürlüklerinden fedakarlık etmeye alıştırılıyor. Bütün dünyada…

LONDRA: 14 KİŞİYE BİR GÜVENLİK KAMERASI

İngiltere’den örnek verelim. Başkent Londra’da her 14 kişiye bir güvenlik kamerası düşüyor. Her gün işe gidip gelen birinin ortalama 300 kameraya takıldığı söyleniyor. Geçtiğimiz yıllarda Londra’da polislerin sokak kameralarını kullanarak evlerin içini gözetlediği ortaya çıkmıştı. Bildiğiniz röntgencilik!

Diğer ülkelerde de durum aynı.

Peki insanlar neden bunu kabulleniyor?

Güvenlik kaygısından!

Ve ilginçtir, onca kamera, yüz tanıma sistemi Londra ya da diğer kentleri daha güvenli hale getirmiyor. Gasp, yaralama, cinayet gibi saldırılar bazı örneklerde artmaya devam ediyor ya da istatistiklerde herhangi bir iyileşme gözükmüyor. Azalan tek şey grev ve gösteri sayıları! 1980’lerin başında İngiltere’de 30 milyon iş günü grevde geçirilmiş. 2015’te bu sayı 170 bin. 2018’de ise çok küçük bir yükseliş var üç yıl öncesine göre: 273 bin. Oysa İngiltere’de işçi sınıfının durumu bundan 30-40 yıl öncesine göre çok daha kötü. 

Kötü ama insanlar hem örgütsüz bırakıldılar hem de “güvenlik” önlemleri en fazla ve aslında temelde hak arama ve siyasi faaliyetleri vuruyor. Araştırmalar insanların bu gözetim sisteminde mücadele etmekten çekindiğini ortaya koyuyor. Birçok işletmede emekçilerin her hareketinin kayıt altına alındığı hesaba katılırsa şaşırmamak gerekiyor bu kaygılara…

Sorduğunuz zaman her şey insanların can güvenliği için! Ama sonuç, insanların güvenlik karşılığında özgürlüklerini teslim etmesi. Amaç zaten bu olduğu için suç oranları düşmüyor. Güvenlik kaygısı olduğu sürece haklar, özgürlükler budanıyor. Kime yaradığı açık değil mi?

ADLİYE KAVGALARI: BİLDİRİ DAĞITIRSAN YANDIN, DÖVÜŞMEK SERBEST

Bir örnek de bizden verelim. Memlekette her gün bir Adliye önü kavgası yaşanır; bunlar artık kural oldu, videolarla haberleştiriliyor. Bakıyorsunuz, dakikalarca birbirlerine sopalarla saldıran gruplar, sonra silahlar çekiliyor, birkaç kişi yaralı ya da cansız yere seriliyor. Kenar mahallede, karanlık bir sokakta değil, her tür önlemin alındığı kamusal alanlarda gerçekleşiyor bu olaylar. Gazeteci ya da vatandaş kamerayla çekiyor uzun uzun, lakin dakikalarca kimse müdahale etmiyor. Aynı yerde, yargıdaki emekçilerin hakkını arayan bir bildiri dağıtmaya başlayın, bakalım kaç saniyede başlıyor Anayasal hakkınızı engelleyecek “büyük operasyon”.

Adliye önünde gösteri yapmak yasak ama birbirinizi dövebilirsiniz!

Burada patronların evrensel bir aklı olduğu artık görülmeli. Tehditle korkutup, insanlara sözde yaşama hakkı verip geri kalan haklarını bir bir almak.

Bu nedenle kapkaççılar, çeteler, suç örgütleri sömürü düzenine çalışıyor; IŞİD ve benzeri barbar örgütlenmeler uluslararası tekellere büyük hizmette bulunuyor. Öyle bir hizmet ki bu, yoksa var ederler bu örgütleri. Ediyorlar da…

KAPİTALİZMİN 'SUÇ' BAĞIMLILIĞI

Bugün dünyada “suç”un bir kaynağı kapitalizmin yarattığı eşitsizlik, adaletsizlik ve yoksulluktur. Diğer bir kaynak yine kapitalizmin çürütücü, çirkinleştirici, insanı yok eden özellikleridir. Ama bir kaynak da kapitalizmin “suç”a olan gereksinimidir. 

Bu nedenle evet her şey komplo değildir ama Paris’te, Brüksel’de, Berlin’de ya da Vaşington’da patlayan  bombalara, ABD’deki kanlı okul baskınlarına bir de bu açıdan bakılmalıdır. Yönetebilmek için korkuyu daim kılmaları, güvenlik kaygısını canlı tutmaları gerekiyor. 

Özetle, kapitalizm alçak, insanlık dışı bir toplumsal düzendir; pembe otobüsler kabullenilmemelidir.