Fidel Castro’yu öldürmek…

Eski notlarımı karıştırıyorum… Gazete haberlerine, makalelere, kitaplara düşülmüş notlar bunlar.

Çok konuşmuş ama hiç boş konuşmamış, çok yazmış hep kendini okutmuş, sürekli mücadele etmiş asla boyun eğmemiş, başarısızlıkları geçici olmuş, son nefesine kadar yenilmemiş. Kafası dik, alnı açık ölmüş.

Eisenhower, Kennedy, Johnson, Nixon, Ford, Carter, Reagan, Bush, Clinton, oğul Bush… 10 ABD Başkanı. “Öldürün” demişler CIA ajanlarına. Öldürememişler. “Devirin” demişler, devirememişler.

Öldüremezlerdi; paranın, teknolojinin, özel laboratuvarlarda geliştirilen patlayıcıların, gizli silahların aşamayacağı bir irade koruyordu onu: Örgütlü bir halk.

Küba dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerinden birine sahip. Güçlü çünkü halka yaslanıyor, çünkü halka güveniyor, çünkü halkla birlikte hareket ediyor. Kaynaklarını başka ülkelerde gizli kapaklı operasyonlar yapmak için kullanmıyor, devlet başkanlarını zehirlemek için plan yapmıyor. Vatandaşlarına komplo kurmuyor, fesatla iştigal etmiyor. Kendisini, Küba Devrimi’ni savunmaya odaklanıyor. 

Dünyada olup bitene duyarsız olduklarından değil. Tersine. Küba talep edildiğinde hekim yolluyor, eğitimci yolluyor, spor hocası yolluyor başka ülkelere.

Sonra asker yolluyor. Namibya’nın Bağımsızlık Mücadelesi’nde karşı karşıya gelen devrimci Angola ile ırkçı Güney Afrika arasındaki savaşın kaderini Kübalı gönüllü askerler değiştirdi. Yüz savaşçıdan, bin savaşçıdan söz etmiyoruz. Güney Afrika’ya diz çöktüren 1988 muharebeleri sırasında 55 bin Kübalı vardı kara kıtanın bu kanlı köşesinde.

Fidel’in cenazesinde o kıtanın temsilcileri “Afrika’ya gelip ülkelerine kendi yoldaşlarının cansız bedenleri dışında tek bir çöp dahi götürmeyen sadece Kübalılardır” dediğinde taş kesilmiştim. 

Gerçekler devrimcidir; Küba Devrimi gerçeğin ötesidir.

Öldüremediler, Küba Devrimi Fidel’i korudu.

Yakın korumaları takım elbiseli, iri kıyım, kara gözlüklü tipler değildi. Sadece bakışlarından anlayabilirdiniz görevlerini. Öfke, kibir ya da dehşet ifadesi olmazdı o gözlerden yansıyan. Kararlı, Devrim’e sadık, uyanık ve dost kişiler sakınıyordu tehlikelerden Castro’yu. CIA onlar arasından bazılarını devşirmeyi becerdiyse de sonuç kocaman bir sıfır oldu.

Ama en büyük koruma Fidel’in siyasi dehası ve o dehaya kattığı benzersiz ahlaktı. Pentagon’un geliştirdiği hiçbir silah Küba Devrimi’nin gezegenimize yaydığı devrimci iyimserliği aşıp Castro’ya ulaşamadı.

Fidel’i öldüremediler.

Diş de geçiremediler.

Sovyetlerin son lideri Mihayil Sergeyeviç Garbaçov da şansını denemiş, Havana’ya kadar gitmişti. “Dost” Sovyetler Birliği’ni yıkmakla meşguldü, Küba’nın lafı mı olurdu. Bir sıkımlık canı vardı. Öyle düşünüyordu. 

Öncesinde ziyaret ettiği her ülkede karışıklık çıkmış, CIA ile KGB el ele verip eksikli de olsa sosyalizm deneyini yaşatmaya çalışan yönetimleri çöküşe götürmüştü. Direnmeye kalkanlara parmağını sallıyor, tehdit ediyordu. 

Aldı dersini ABD Başkanları gibi…

Tanıklık etmek isterdim Garbaçov’a haddinin bildirildiği görüşmeye. Lenin’den, Stalin’den ama en önemlisi Sovyet emekçilerinden miras kalan büyük esere öldürücü darbeyi vuran yüzsüz adamın suratını görmek için…

Öldüğünde “çok iyi arkadaştık” demiş. Ne diyebilirdi ki? 

Fidel Castro’yu öldüremediler.

Diktatör Batista çok uğraştı, gerilla Fidel’i yok edemedi. CIA çok uğraştı, Devrim’in liderini alt edemedi. 

Sonra liberal akıl “kanlı diktatör” yaratmaya kalktı Fidel’den; başarılı olsaydı en ağır “ölüm” olurdu bu. Kübalı çocukların uzattığı el, yüzlük ihtiyarların sevecen bakışı, Devrim’in yeniden yarattığı kadınların sarsılmaz iradesi ve partisi Küba Komünist Partisi’nin aydınlık ve dürüst varlığı izin vermedi. 

Fidel’i insanlığın hafızasına bir despot, bir zalim, bir zorba olarak geçiremediler.

Bir mucizedir Küba. Korkarak söylemem gerekiyor ki, o mucize büyük ölçüde Fidel’dir. “Kişilerin rolü bir yere kadar” diyemiyorum Castro söz konusu olduğunda.

Devrimden önce bir strateji ustasıdır. Devrimle birlikte usta bir devlet adamı.

Komünistliği devrimden sonradır. Sonradır da, komünistin hasıdır.

Öldüremediler. Üç yıl önce sakin yatağında ve ülkesini, halkını yokluğuna alıştırmış olmanın huzuruyla gözlerini açmamak üzere kapadı.

“Çok yaşasın” demiyorum, yaşayacağı kesin.

Milyonlarca insan gibi ben de sadece ve sadece teşekkür etmek istiyorum. 

Gracias Comandante…