Erdoğan kimi kandırıyor?

Kemal Okuyan'ın "Erdoğan kimi kandırıyor?" başlıklı köşe yazısı 21 Kasım 2012 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Başbakan Erdoğan İsrail’in Gazze saldırılarının ardından bir kez daha Birleşmiş Milletleri eleştirmeye, bu kurumun yapısının değişmesi gerektiğini söylemeye başladı. Suriye başlığında da her fırsatta aynı şeyi söylüyordu: Veto hakkı kaldırılsın.

Neydi veto hakkı? Amerika Birleşik Devletleri, Çin Halk Cumhuriyeti, İngiltere ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olarak herhangi bir karara, oylama sonucu ne olursa olsun, karşı çıkma hakkının verilmesi…

İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından oluşan yeni dünya sisteminin sonucuydu bu. Yeni kurulan Birleşmiş Milletlerin sağlıklı çalışabilmesi için uluslararası dengelerin gözetilmesi ve istikrarın korunması gerektiği düşünülmüştü Yalta Konferansı’nda.

Kısa süre sonra bu dört ülkeye Fransa eklenmiş, savaşın mağlubu Almanya ve Japonya ise dışarıda bırakılmıştı.

Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra Rusya Federasyonu, BM Güvenlik Konseyi daimi üyelik statüsünü devam ettirdi. Ancak tartışmalar hemen başladı. Yapı, iki sistemli bir dönemin ürünüydü ve Sovyetler ortadan kalktığına göre bir reform yapılması zorunluydu. Böyle deniyordu.

Bu tezin kendini fazla ileriye atmayan sahiplerinden biri kuşkusuz Almanya’ydı. Avrupa Birliği gibi zor bir projeyi hayata geçiren, giderek büyüyen, Demokratik Almanya’yı yutan emperyalist Almanya, askeri alandaki kısıtlamalardan bir bir kurtulduktan sonra, doğal olarak Fransa ve İngiltere’nin sahip olduğu hakların kendisine de tanınması gerektiğini düşünecekti.

Zaman içinde başka ülkeler de sıraya girdi. Örneğin Brezilya… Örneğin Hindistan…

Bu ülkeler, “biz de daimi üyelik istiyoruz” dediler açıkça…

Öte yandan, Birleşmiş Milletler’in yeniden yapılandırılmasını en fazla isteyen ülke bizzat ABD’ydi! Ama bunu veto hakkını kaybetmeden hayata geçirmek isterdi! Nitekim Obama’nın, geçtiğimiz yıllarda Hindistan’a yaptığı ziyarette “Hindistan Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olmalı” derken yalnızca stratejik önemi olan bir ülkenin gururunu okşamıyor, ABD’nin BM’nin yapısını sorgulamak istediği mesajını da veriyordu.

Bu nedenle Amerikan basını, sürekli olarak, Çin ve Rusya’nın veto hakkını istismar ettiğini, artık BM’de reform yapılması gerektiğini ileri süren haberler yayınlıyorlar. Ama dediğim gibi, ABD’nin Filistin, Küba gibi başlıklarda kullandığı veto hakkını hiç gündeme getirmeden…

Birleşmiş Devletler 1945’te kurulduğunda yola 51 üye ile çıktı. Şimdi 192 üye var! Genel Kurul’da hepsinin oyu eşit. Bu ülkelerin önemli bir bölümü ekonomik, askeri şantaja boyun eğebilecek, tamamen bağımlı, hatta rüşvete muhtaç ülkeler. Dolayısıyla emperyalistler açısından çok daha elverişli bir tablo var.

Okurlarımız hatırlayacaktır, soL’da konuyu manşete taşımış ve Suriye oylamasında ABD ve Türkiye gibi ülkelerin desteklediği karar tasarısını benimsemeyen ülkelerin toplam nüfusu, “evet” diyenlerden daha fazla olduğu gösterilmişti. Ama oylamada bu ülkeler azınlıkta kalıyordu.
Suriye’nin ipini çekecek karar tasarısının Güvenlik Konseyi’nde de onaylanması ancak Rusya ve Çin vetosu ile engellenmişti.

Bu engelden kurtulmak istiyorlar.

ABD’nin canını sıkan temel mesele Filistin. Eğer Filistin sorununda İsrail’e sahip çıkmak gibi ancak bir süper gücün altına girebileceği ahlaki yük olmasaydı, ABD BM reformunu çoktan gündeme getirmişti.

Ama yine de getirecekler. Yeni Zellanda bastırıyor, Almanya kulis yapıyor, Brezilya başka bir yerden zorluyor…

Erdoğan da bağırıyor!

Peki kimi kandırıyor? Bu konuyu ilk kendisinin gündeme getirdiğine mi inandıracak milleti? Çok adaletli olduğunu mu ileri sürecek yoksa!

Erdoğan yine hassas dengelere ve tribüne oynuyor. Biliyor ki, ABD ve Almanya’nın gündeminde daimi üyeleri artırarak garantiye alınmış bir Güvenlik Konseyi ve ardından veto hakkının kaldırılarak Çin ve Rusya’dan kurtulmak var. Bir de Konsey’e Türkiye’yi aldılar mı, yeme de yanında yat!
Dahası var… Türkiye’de laikliği ortadan kaldırdılar, şimdi Erdoğan BM’de de dinler eşit temsil edilsin diye bir saçmalık uydurdu. Orada Müslüman coğrafyasını İran temsil edecek değil ya! Mısır da kendi dertleriyle uğraşır bir süre… Kafasında bu var.

Anlaşıldı… Erdoğan hiç bıkmayacak, hiç yorulmayacak. Sahipleri onu “eee sıktın artık” diyerek terslemediği sürece…

Elbette bir ihtimal daha var. Bu halk “yeter” diyecek ve bitecek!