Erdoğan, Erdogan, Erdovan…

Dünya lideri böyle olurdu zaten. Birden fazla nedenle artık uluslararası bir sorun durumunda Erdoğan. Kimilerine göre Erdoğan’ı güçlendirmek, bütün dünyanın ya da batı aleminin karşısında duran kahramana dönüştürmek için emperyalist merkezler planlı programlı hareket ediyor; yani olup bitenlerin hepsi hikaye.

İyi hikaye de, bunun sonu yok, Erdoğan siyaseten etkisizleşirse eğer, bunu da senaryoya dahil edip “daha da güçlendirmek için dinlendiriyorlar” diyebilirler. Bir tanıdığım, Sovyetler Birliği’nin aslında dağılmadığını, uluslararası sermayeyi aldatmak için “ölü numarası” yaptığını söyler dururdu, Putin’in son yükselişi ile birlikte sanırım iyice heyecanlanmıştır.

Dediğim gibi bunlar iyi hikâye!

Bizimse yaşadıklarımız korku film sınıfına mı girer ucuz komedi mi, karışık. Günde ortalama on kişi ölüyor çatışma bölgelerinde, bunun gülünecek tarafı yok. Çocuklara da onar onar tecavüz edildiği anlaşılıyor, bunların aşağılık olduğunu biliyorduk ama ölçüsüz bir sapkınlığın normal haline gelişi ilk kez bu kadar aleni bir hâl aldı ve bu kâbusun yaratıcıları bir yandan bizi güldürmeyi de beceriyor; danışmanlar, bakanlar, gazeteciler, daha da yukarıdakiler sergiledikleri acz ile insanın olağanın ötesindeki zavallılıklarla eğlenme zaafını gıdıklıyorlar.

Öfke nöbetlerinin ortasında kahkaha atabiliyoruz. Mevlüt Yüksel’in ZDF baskını enteresandı örneğin…

Avrupalılar da gülmeye başladılar bizimle beraber.

Gazetelerde Erdoğan, Avrupa Parlamentosu’nda Erdovan, televizyon programlarında Erdogan. Ve beraberindekiler…

Bu kez emperyalist kibirden ibaret değil. Tepeden bakma, aşağılama, kapitalist dünyadaki hiyerarşideki farkları hatırlatmaya daraltılabilecek bir “gündem”den söz etmiyoruz.

Erdoğan, dilleri mümkün değil dönmez Erdovan, Avrupalı dostlarını hazırlıksız yakaladı ve onların da sorunu, hatta krizi oldu.

Mesele mülteci meselesi değil tek başına. Tamam, daha dün Brüksel-Strazburg hattında “bu şantajcıya neden yardım ediyoruz” havası hâkimdi. Ancak tablonun bütününe baktığımızda Erdoğan’ın Avrupa Birliği’nin zaten dökülmeye başlayan cilasını bütünüyle kazımaya başladığını söyleyebiliriz.

Neden mi?

İstedikleri kadar topu dışarı atsınlar, Avrupa’nın “ilgili” kamuoyu Erdoğan’ın kendi dünyalarının parçası haline geldiğini, getirildiğini biliyor. Dolayısıyla her tür aşağılama girişimi, AB’yi de vuruyor. ABD’yi bu yazıda bir kenara bırakalım, Londra-Paris-Berlin üçgeninde projelendirilmeyen bir AKP’nin Türkiye’de iktidarını sürdürmesinin olanaksızlığı ortada. Erdoğan’a verilen açık çeklerin sayısı, onunla kurulan dostluklar, “solcusu”ndan sağcısına çekilen aile fotoğrafları…

Daha şimdiden “bu adamı biz yarattık” demeye başladılar.

İyidir.

Buna ek olarak Erdoğan Avrupa’ya ayna tutmaktadır ve giderek daha fazla yer işgal eden “Erdovan sorunu” kıtanın siyasi kalitesindeki düşmeyi, siyasetçilerin çapsızlıklarını göze sokmaya yarıyor.
Erdoğan Türkiyesi içlerinde çünkü. Suudi Kralı’nı başka bir dünyanın temsilcisi olarak yutturup kendi “kaliteleri”ni hatırlatmaları mümkündü ama Erdoğan’a o kadar yatırım yaptılar ve son mülteci işinde bu yatırımı öyle bir güncellediler ki, “Erdovan sorunu” “vah vah yazık şu insanlara” türünden bir Avrupa merkezci duygunun ötesine geçiyor.

Avrupa’da sistem “yazık bize” yakınmasını engelleyemiyor. Erdoğan onlara Berlusconi’yi, Sarkozy’yi, Le Pen’i, korku filmi ve ucuz komedinin diğer kahramanlarını hatırlatıyor. Erdovan güldürüleri Merkel’i de aşağıya çekiyor. Ve bütün bunlar koskoca Avrupa kıtasında siyasetçi erbabının topyekun yerlerde süründüğü bir sırada gerçekleşiyor. David Cameron sokağa çıkacak durumda değil, Hollande’a kimse inanmıyor artık, e işte Merkel bildiğiniz gibi…

Avrupa zaten dibe sürükleniyordu, Erdoğan ağırlığı eklendi, tam oldu.

İyi oldu, güzel oldu. Emperyalizmin, emperyalist liderlerin itibarsızlaşması iyidir.

Reis sen büyüksün; ancak sevinme, çünkü ilk kurtulmak isteyecekleri yüksün!