CHP Kurultayı: Gürsel Tekin'in çiziği ne anlama geliyor

Cumhuriyet Halk Partisi Kurultay’ı, Kılıçdaroğlu “diktatör” sözünü ağzına almasaydı Parti Meclisi seçimlerinden ibaret olacak, siyaset kurtları dışında kimsenin ilgisini çekmeyecekti. Son dönemde aşırı duyarlıyı oynamaya karar veren AKP cenahı “diktatör bozuntusu” lafını olay edince kurultay gündem oldu.

Üstüne, Kılıçdaroğlu’nun AKP’ye karşı “sert” muhalefete geçtiği izlenimi yaratıldı.

Oysa içeriğe uymuyor hakaret sözü, bir eklenti gibi duruyor. Kılıçdaroğlu’nun açış konuşmasında yeni, etkileyici bir şey yok. AKP’yi sıkıştıracak, “eyvah bunlar etkili muhalafet yapıyorlar” dedirtecek bir şey de yok. “Hukuksuzluk” üzerine kurulmuş. E ama, 13 yıl ülkeyi altüst etmiş bir siyasi partiyi “hukuksuzluk” ekseninde eleştirmeye kalkarsanız, ortaya “uzun ve sıkıcı konuşma” çıkar.

Ancak CHP’de kimsenin bu konuşmayla ilgilendiğini düşünmüyorum. Genel Başkanlık için tek aday  olduğu kesinleştiği andan itibaren, CHP Kurultayı Parti Meclisi listelerinden ibaretti.

Oysa ortada 21 maddelik bir kurultay sonuç bildirgesi vardı. Bir şey söylemesi beklenen. Şu ya da bu yönde… “Sözde” de olsa… 

Lakin bu bildirge sanki Parti Meclisi’ndeki liste savaşlarından rol çalmasın, onun önemini azaltmasın diye hazırlanmış. Boş değil, bomboş!

Merkeze konan kavram “Özgürlükçü Demokrasi”… Bu kavram lime lime edildi yıllarca, sakız gibi çiğnendi, ezildi, farklı bağlamların içine yerleştirildi. Bana göre zaten anlamsız bir tamlamaydı yıllar içinde yok hükmünde, değersiz bir çift sözcüğe dönüştü.

CHP’nın sınıf karakteri belli, misyonu belli, programı belli, tarihi belli. Bu partiyi sol değerler üzerinden eleştirmiyorum, yanlış anlaşılmasın.

Sorunum şu, sol değerleri savunan insanları yaygın olarak etkilemeye devam eden bir parti olarak CHP hiçbir şey söylemiyor. Söylemeye kalktığında da alabildiğine tutarsız şeyler söylüyor.

Düşünün, özgürlüklerden söz etmeye karar veriyorsunuz, 21 maddelik bir bildirge çıkarıyorsunuz ve dinselleşmeye tek bir maddede değiniyorsunuz!

O maddeyi de şöyle formüle ediyorsunuz: “Laiklik, inançların ve yaşam tarzlarının güvencesidir. Devletin tüm inançlara saygılı, tüm inançlara eşit mesafede olacağı bir laiklik anlayışı güçlü bir şekilde kurulmalıdır.”

Böyle laiklik tarifi mi olur? Bu laiklik anlayışı, yıllardır AKP’yi meşrulaştırdı. Ülke bu hale gelmişken “Din siyasetten ve devlet işlerinden tamamen dışarı” diyemeyen bir sosyal demokrat parti!

Ha, Laikliğin “onu ben getirdim” böbürlenmesindeki parti tarafından suyunun çıkarılması önemsiz, Parti Meclisi’nde kimin çizik yiyeceği, kimin liste deleceği önemli!

21 madde… 

Tek ama tek somut unsur var. “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı üzerindeki şerhler kaldırılmalıdır”.

Özgürlükçü demokrasiye Avrupa Birliği’nin piyasa faşizmini güçlendirmek için hazırladığı bir programa uyarak ulaşacaklar. Kürt sorunu da böylece çözülecek!

Dedim ya kimseyi ilgilendirmiyor. Başkanlık ısrarına karşı parlamenter sistemi güzellemek için Osmanlı örneğine değinilmesi de kimseyi ilgilendirmiyor.

Hitler referansı ile başkanlık savunusunun karşısına Osmanlı referansıyla parlamenter sistem savunusu; ülkenin haline bakın!

Önemli olan Parti Meclisi’nin bileşimi, oradan kimilerine göre “Yeni bir CHP”, kimilerine göreyse “Yeniden CHP” çıkacak. 

Ama unutulan iki şey var:

CHP’de uzun süredir delegeler ideolojilere, programlara oy vermiyor ki. Zaten kimin ne dediğini bilen de az. Örneğin dün Gürsel Tekin ideolojisi nedeniyle PM dışında kalmadı. Sevmeyenleri çoktu. Selin Sayek’in çok oy almasını liberalliğine bağlamak ne kadar mümkün? İyi insan olarak tanınıyor.

Yok, CHP’de ideolojilerle ilgilenilmiyor. Zaten yaşaması için buna mecburlar. Belirsizlik, herkesi CHP’ye mahkum ediyor, herkes o belirsizliğe renk katma uğraşına gömülüyor, herkes bir sonraki kurultaya randevu veriyor. Ülke için tükenen umutları, parti içi beklentiler dengeliyor.

Ve giderek kimsenin birbirinden farkı kalmıyor.

Peki Gürsel Tekin'in suçu ne?