Cepheleşme nasıl mümkün olacak?

"AKP meselesi değil, sistem meselesi" AKP'ye yol açmak, bu partinin iktidarını sağlamlaştırmasına izin vermek için "sol"dan bulunmuş formüldü. Artık nasıl bir sistem algısı yerleştiyse, AKP'nin onu zayıflatacağını, sola alan açacağını düşünüyorlardı. Erdoğan'ın partisinde cisimleşen iradeyi görmezden gelerek "eşit mesafe", "karışmama", "tarafsızlık" gibi konumlanışlar da devrimci siyasetin gereği olarak sunuldu bir dönem.

Açıktan AKP'ci olan "sol" görünümlü gericileri saymıyorum. Sol bunlardan kopmakta geç kalarak, bunları hâlâ aydın diye eteklerinde taşıyarak, onlarsız yapayalnız kalınacağını varsayarak da elini güçlendirdi AKP'nin. Bu türden şahsiyetlerin bir bölümünün şimdilerde yumurtalı, boyalı protestolarla karşı karşıya kalışı, bir bölümünün solun referansı olmaktan tamamen çıkarılarak alay konusu haline getirilmesi kopuştaki gecikmenin yarattığı öfkenin yansıması olabilir.

Bütün bunlar önemliydi, çünkü AKP kurmayları solun onayı olmadan mağduru oynayamayacaklarını iyi bildikleri gibi solun toplumda zaman içinde örgütlü bir direnç ortaya çıkartabilecek tek güç olduğunu az çok kestiriyorlardı.

Zamanı iyi kullandılar. Solda en çok korkulan yafta "Ergenekonculuk" olmaktan çıkarak "AKP'cilik" haline geldiğindeyse işlem ne yazık ki büyük ölçüde tamamdı.

Bugün Türkiye solunun AKP konusunda netleşmesi, AKP'yi yerli yerine oturtması bir ilerleme sayılır mı bilmiyorum. Bu bir toplumsal değer taşıyor mu, çok tartışmalı. Üstelik AKP ve "sistem" orada durduğu sürece "sol meseleyi anladı" diyerek avunmanın bir anlamı yok.

İşin başındayken, 2003'te, 2004'te AKP karşıtlığında büyük ölçüde yalnızlaşan TKP'nin bu yalnızlığı daha az dert edip, karşıtlığı daha fazla toplumsallaştırmanın yolunu bulması gerekirdi örneğin…

Geçmiş, geride kaldı!

Zaman acımasızca sıkıştırmaya devam ediyor bizi…

İşin daha kötüsü, artık adlı adınca bir AKP sendromu yaşanıyor ülkede. Her badireyi atlatan, her dönemeçten daha güçlü çıkan, tepkiler çoğaldıkça toplumsal tabanı genişleyen bir siyasi iktidar!

Geçmişte AKP'yi teşhis etmede karşımıza çıkan tutukluk onunla mücadelede de sürüyor.

Cumhuriyet mitinglerinin AKP'nin direncini artırdığını zamanında, henüz o mitingler çok büyük kalabalıkların buluşma platformu olmaya devam ettiğinde ileri sürmüştük. Yüz binleri birden fazla kez yan yana getirerek düşüremediğiniz hükümet, doğal ki güçlenir. Cumhuriyet mitingleri "halk korkusu" olan güçlerin halkı mümkün olduğunca kişiliksizleştirerek ileri sürdüğü eylemlerdi berbat bir düzeni AKP'ye kaptırmamak için çırpınanların hak sahipliği iddiasına insanlar göz göre göre alet edildi.

Bunu şu nedenle yazıyorum: AKP o mitinglerle birlikte nicel büyüklükler karşısındaki direncini artırdı. Evet, devrimci bir önderlikle o sayılarda insanın devinmeye başladığı bir Türkiye'de işler değişecektir ama tek başına "kitlesel güç", kendi kitlesini korumaya devam eden AKP ile mücadeleyi asla kurtarmaz.

Bu nedenle Türkiye'de gereksinilen "en geniş güçlerin" ya da "solun birliği" değildir. Tamam, birlikte bir şey yapılıyorsa, bu verili güç dengesinin izin verdiği en büyük nicelikle yapılmalıdır artık. Zamlara karşı, santrallere karşı, NATO'ya karşı, öğrencilerin soruşturmalarına karşı, işten atılmalara karşı, kamu emekçilerinin hakları için, 1 Mayıs için, barış için, özgürlük için, artık neyse… Küçük ve küçülten eylemlerden, daha doğrusu pratiği "iş"e dönüştüren angaryalardan kurtulup, etkili biraradalıklar hedeflenmeli.

Ama dediğim gibi, büyük eylemler meseleyi çözmez.

Çoğalmayı hedeflemeyen protesto ve tepkiler hiç çözmez.

AKP'nin toplumu teslim aldığına, dahası ele geçirdiğine ilişkin kanaat, AKP'ye ilişkin saçmasapan iyimserliklerin ardından yerleşti. Kendi kendini AKP'nin çok da "kötü" olmadığına ikna etmeye çalışan "düzen dışı sol" ile AKP'nin arkasındaki seçmen desteğini her defasında hafife alan "düzen solu CHP" AKP'nin önüne bir dev aynasını koyuverdi. Öyle ki, daha önce bu partiyi önemseyin diye uyaran bizler, şu sıralar bu partinin sanıldığı kadar güçlü toplumsal dayanakları olmadığını hatırlatma ihtiyacı hissetmeye başladık.

AKP'ye olmadık bir güç yakıştırmanın ilk sonucu, onun ele geçirdiği toplumsal düzlemi ona yakın ideolojik girdilerle fethetmeye kalkmaktır. CHP'nin bir düzen partisi olarak AKP'lileşmesi normaldir örneğin ama bir solcunun buna hak vermesi, buna öykünüp "biz de böyle yapsak" demesi akıl tutulmasıdır. Türkiye'de AKP'nin ideolojik konfigürasyonunu kabullenmeyenlerin beşte biri dahi bu gerici kuşatmayı bertaraf edecek güce sahipken sola bazı şeyleri kabullenmeyi vaaz edenler, has parti yolcusu bazı solcuların saçmalamasına "acaba doğru mu yapıyorlar" diye anlam yükleyenler AKP'nin teslim aldığı yeniklerdir.

Türkiye'nin toplumsal düzlemde AKP'lileştiğine dönük kabulün bir diğer yansıması ise radikalliği mikro toplumsallıklarda var edip, günü ve devrimciliği kurtarma arayışlarıdır. Söz konusu mikro ölçeklerdeki en sıradan bir kıpırdanmanın dahi tatmin edeceği bir zihniyetle bugünün sorumluluklarının yerine getirilmesi olanaksızdır.

Bugün bize gerekli olan, toplumun değişik kesimlerindeki hoşnutsuzluğa ortak bir anlam kazandıracak açılımı gerçekleştirmektir. CHP'nin bu hoşnutsuzluğu ne hale getireceğini CHP'ye en hayırhah bakan solcular dahi biliyor. Öte yandan AKP'nin bu hoşnutsuzluğu umutsuzluğa mahkum ederek sindirme operasyonu etkili bir biçimde sürüyor.

O halde?..

Sol, ideolojik ve siyasal donanımını işçi sınıfından başlayarak toplumun hoşnutsuz kesimlerine hızla açmalı, orada test etmelidir. Sol, kendisiyle baş başa kalarak, kendi içini düzenleyerek, kendi içinde arayışlar sürdürerek yola devam edemez. Cepheleşme örgütlü olanları yan yana getirmekten çok, örgütsüzlere siyasal bir değer kazandırdığı oranda anlam taşıyacaktır. Bu açıdan, AKP'nin en güçlü olduğu sanılan an solun en fazla olanağa sahip olduğu andır aynı zamanda.

Hep dediğimiz gibi, AKP hak ettiğinden daha fazlasını almıştır, şimdi bunun bedelini ödetme zamanı gelmiştir.

Sol AKP'ye teşhis koyarken kaybettiği zamanı ancak hızlı davranarak telafi edebilir. "Ben ne yapabilirim" sorusu, bugünün en devrimci sorusudur. Sol bu soruyu toplumda akıllara düşüren binlerce farklı nedeni tasnif edip, kendince işe yarar kısmını ortaya çıkarmakla uğraşmamalı. Sol, bu soruyu, ona mümkün olduğunca hızlı yanıt vererek şekillendirmeli.

"Ülke şeriata gidiyor, ben ne yapabilirim"i burjuva laisizmine "ülke tek parti diktatörlüğüne gidiyor, ben ne yapabilirim"i burjuva parlamentarizmine "ülke bölünmeye gidiyor, ben ne yapabilirim"i milliyetçiliğe bırakan bir Türkiye solu havlu atmış bir Türkiye soludur.

Böyle bir soldan ne Türkiye işçi sınıfına ne Kürt halkına bir fayda gelir.

Bugün Türkiye'de "sol birleşsin hele, bir bakarız" diyen akıl hocalarını, "helal olsun şu gençlere" diye kahramanlarını selamlayan izleyicileri, kendini solun bilirkişisi ilan eden sıfırcı aydıncıkları değil, "ben ne yapabilirim" sorusuna yanıt arayan çok büyük bir toplamı gözümüze kestirmek durumundayız.

Örgütlü komünist bunu yapacak, sorumlu aydın bunu yapacak, sendika üyesi işçi bunu yapacak, üniversitelere sahip çıkan öğrenci bunu yapacak, cepheleşme böyle gerçekleşecek.