Asker Kenan Kadar Sivil Turgut’tan Nefret Edebilmek...

12 Eylül'le hesaplaşma gündemde. Daha doğrusu, darbeler gündemde olunca kaçınılmaz olarak laf bir biçimde dolanıp 12 Eylül'e geliyor. Sevindirici gelişme. AKP buna katlanacak artık, onlar darbelerin tarihini 1960'dan başlatıp sonra aniden 28 Şubat'a sıçramayı tercih ediyorlardı ama olmuyor. Hafızasız mafızasız, Türkiye toplumunun her bir tarafında 12 Eylül'den izler var.

Anlaşıldığı kadarıyla tartışılacak.

Ama nasıl?

Askerin siyasete doğrudan müdahalesi ya da sivil iradeye saygısızlık etmesi... Bu mu merkeze konacak?

Şimdi yine denecek, "önce bu konuyu halledelim, amasız, fakatsız darbelere karşı çıkalım." Buna söyleyecek sözümüz var ama şimdilik susalım. 12 Eylül'le
ilgili sözümüzü söyleyelim.

Türkiye 12 Eylül'le sonuna kadar hesaplaşmalıdır.

NATO'cu generallerin halk düşmanlığını, anti-komünizmi, patron yalakalığını faşizm düzeyine çıkarma kararı alırken bundan böyle bin kez düşünmeleri için bu hesaplaşma gerçekleşmelidir. Çünkü 12 Eylül'ün belirleyici özelliği tam da bunlardır: Halk, sosyalizm ve işçi düşmanlığı!

Hesaplaşmanın bu noktasında AKP'nin, onun destekçisi kutsal koalisyonun bir işi var mıdır?

Yoktur!

12 Eylül'le hesaplaşma, Türkiye burjuvazisinin "yetti artık bu işçilerden çektiğimiz" diye düşünüp, "yasadışı" bir iktidar için düğmeye basarken elinin titremesi için gereklidir. Çünkü 12 Eylül, sermaye sınıfının dertlerini çözmek için de gelmiş, onun temsilcilerine yavşak kahkahalar attırmıştır.
Sermaye sınıfının 12 Eylül'deki parmağını kesip atacak mıdır molla kılıklılar? Bunu yapmayacaklar ve de parmaklarıyla büyük burjuvaziyi, patronları sorumlu olarak işaret etmeyecektir liberaller.

12 Eylül'le hesaplaşma devlet eliyle dinbezirganlığına soyunanların çanına ot tıkamaya yarayacaktır elbette. Gericiliğin palazlanması, 12 Eylül sabahı yankılanan Evren'in uğursuz sesiyle birlikte büyük hız kazanmıştı. Kimi aklı-evveller, halkın generallere tepkisinden dolayı siyasal islama yöneldiğini ileri sürerler. Oysa gericilik cuntanın "milli eğitimi"yle, cemaatlerle koalisyonuyla ve solu yok etme operasyonlarıyla yükselişe geçmişti.

12 Eylül'le hesaplaşmaktan söz edenlerin aklının ucundan 12 Eylül karanlığının bir başka boyutu geçiyor mu acaba? AKP Türkiye'yi "bugünkü tercihlerine 12 Eylül getirdi" diyebilecek mi?

Bunlar denmeyecek, bunlar yapılmayacaksa, 12 Eylül'le nasıl hesaplaşılacak?

Ve nihayetinde 12 Eylül'le birlikte Türkiye'de yeni bir Amerikancı dalga yaşandığı... 12 Eylül'ün nedenleri niçinleri ve sonuçları söz konusu olduğunda ABD ve Alman emperyalizminden bahsetmemek olmuyor.

Evvet... Nereden başlayacaksınız 12 Eylül'le hesaplaşmaya?

Yok, bunlarla değil de, asker vesayetiyle hesaplaşılacak(mış).

Vesayet rejimi kalkınca Türkiye demokrat olacak, müreffeh olacak, hatta özgür bile olacak(mış).

Hiçbir şey olmaz.

Gerçek 12 Eylül'le hesaplaşılmadan Türkiye'de hiçbir ilerleme olmaz.

İşin doğrusu şudur: 12 Eylül'le hesaplaşılmalıdır, çünkü 12 Eylül faşist bir diktatörlüktür. 12 Eylül NATO'cudur, 12 Eylül işçi düşmanıdır, 12 Eylül Amerikancıdır, 12 Eylül Kürt düşmanıdır, 12 Eylül işkencecidir, 12 Eylül gericidir. 12 Eylül sivillere karşı değil sola, halka, emeğe karşı yapılmıştır.
İşin özü, 12 Eylül'le hesaplaşabilmek için örnek olsun asker Kenan kadar sivil Turgut'dan da nefret edebilmek gerekiyor.

***

Geçtiğimiz pazartesi soL'da ÖDP Kongresi ile ilgili bir yazım yayınlandı. Bu yazıdan sonra çok sayıda kişiden olumlu tepki aldım. Sağolsunlar... Yine sağolsunlar "özgürlükçü sol" çizgisindeki yayın organlarından birinde söz konusu yazımın "kamera arkası" görüntülerine ulaşılmaya çalışılmış. Beğenmemeleri doğal da, çarpıtmasalar...

Yazımda ÖDP'nin sosyalizan bir yönelime girmesinin tercih edilir olduğunu belirtmiştim. Buradan şu sonuç çıkmış: TKP sosyalizmi kendine ayırıyor, ÖDP'ye sosyalizan diyor! Partilerin birbirlerini belli siyasal ve tarihsel konumlara oturtmalarında şaşacak bir şey yok. Siz kendinize bir şey dersiniz, bir başka parti sizi farklı bir yere yerleştirir. Ancak benim yazıdaki vurgumun birilerinin sosyalistliğine not vermeye kalkmamla ilgisi bulunmuyor. ÖDP'nin başından beri kendisini yalnızca "sosyalist" bir parti olarak tanımlamama tercihinden hareket etmiştim. Ne bileyim ÖDP'den ayrılanlar arasında SHP'nin içindeki tartışmalarla ilgileneceğine ÖDP'lilere "bakın milliyetçi TKP size ne demiş" diye mahalle dedikodusu yapacakların çıkacağını!

Sonra Alper Taş'ın imam hatipliliğinin basında gündeme getirilmesini "kötü" bir şey olarak algılamışım, çünkü imam hatiplileri elitist bir yaklaşımla ve de asker kafasıyla dışlarmışım! Alper Taş'ın İmam Hatip Lisesi'nde okumuş olması benim gözümde haber değeri taşımıyor. Bunu haber yapanların hangi saikle hareket ettikleri herhalde açık. Daha anlaşılır olması için örnek vereyim: Ufuk Uras'ın bisikletle dolaşması -ki bu da olağan koşullarda bir haber değeri taşımaz, haberleştiriliyorsa, Uras'ı şirin göstermek içindir. Aşağı yukarı aynı medya kafası "ÖDP'ye İmam Hatipli Başkan" başlığını bulup çıkarıyorsa, bunu ÖDP'yi ya da yeni genel başkanını şirin göstermek için değil, kafa karıştırmak ve hatta gözden düşürmek için yapmıştır. Bana gelince... Umurumda değil... Kimin nerede okuduğu... Nereden geldiği...

TKP'de de imam hatipliler var hem, merak etmeyin.

Son olarak, yine bir haber değeri olmasa da, Kemal Okuyan TKP Genel Sekreteri değildir.