Bilim ve günlük yaşam

Bilim günlük yaşamda ne işe yarar? Soru biraz ortaöğretim kompozisyon konularına benzedi ama dinci gericiliğin yükseldiği, bilimsel düşünceye saldırıların arttığı bir dönemde basit gibi duran konularda da netleşme gereğini duyuyorum.
Günlük yaşamla ilişkisine girmeden önce bilimi tanımlamak gerekir. Yoksa bilim dışılığın propagandasına yol açar hale gelmek hiç de zor olmaz. En kaba şekliyle bilimi, deneyle gerçekliği kanıtlanmış her türlü bilgi olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımdan hareketle, ünlü bilim tarihçisi ve politikacısı John Desmond Bernal’in bilim yaşam ilişkisini ele aldığı üç düzleme bakılabilir:
Öncelikle günlük yaşamın getirdiği insani gereksinimlerin karşılanmasında bilimin işlevi vardır. Hatta bilimi, insanların yaşamını kolaylaştırmak için üretilen teknolojiler olarak tanımlayanlar bile bulunur. Bilimin giderek hayatın daha fazla alanına daha güçlü bir etkide bulunmaya başladığı gerçeği elbette tüketim kalıplarının oluşması ve kârlılık için organize edilmiş olsa da yaşama getirdiği kolaylıklar yadsınamaz. Bu nokta bilimin en az savunulmaya gereksinim duyduğu alandır çünkü tüketim temelli olması, kapitalist üretimin devamı için zorunlu olması, onu her türlü dinci baskıdan uzak tutmaktadır.
Bilim insanın maddi dünyaya olan bağımlılığını ortadan kaldırır, daha doğrusu bunun olanaklarını sunar. Bundan sonra toplum artık sadece kendi koyduğu sınırlamalara bağlıdır.
Bu noktada bilimin ikinci işlevi, üretim sürecindeki işlevi gündeme gelmektedir. İlk kez 17. Yüzyıl başlarında İngiliz düşünürü Francis Bacon’ın dile getirdiği bu işlev, sonraki yüzyıllardaki gelişmeler ile doğrulanmıştır. Günümüzde pek çok ülke, 1960’lı yıllardan itibaren geliştirilmeye başlanan teknoloji odaklı iktisat teorilerine uygun olarak, bilim ve teknolojiyi kalkınma modellerinin ana ekseni haline getirdiğini söylemektedir. Burada bilimle teknoloji arasında döngüsel bir ilişki ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan bilim, insanın örgütlü olarak geliştirdiği, bireysel ve toplumsal bir etkinliktir. Bu etkinliğin gelişimi, her zaman, genel toplumsal etkinliğin de bir parçası olmuştur.
Bernal’e göre bilimin üçüncü işlevi, bilimin toplumdaki değişimin baş aktörü olmasıdır önce teknik değişim biçiminde ekonomik ve toplumsal değişimlerin yolunu döşeyerek, sonra da toplumsal değişimin kendisinde daha bilinçli ve dolaysız bir etkide bulunarak rolünü oynadığını söyler. Bir miktar indirgemeci olmayı da göze alarak toplumsal yapı değişimlerinin öncesinde devrim denilebilecek bir bilimsel gelişme gerektiği bile söylenebilir.
Bunlara ek olarak bilimin gündelik düşünce sistematiği üzerindeki etkisi dördüncü işlevi olarak sayılabilir. Burada kastedilen aslında neden-sonuç ilişkisi içerisinde, somut verileri temel alarak düşünebilme yetisidir. Böyle bir sistematik içerisinde düşünebilen bir insan her türlü dayatmadan, her türlü dogmadan (ve doğal olarak bunun örgütlü şekli olan dinden) etkilenmeyecektir. Diğer işlevlerde yöneten yönetilen uzlaşması kimi zaman gerçekleşse de, bu son işlev tümüyle aynı sınıflar arasında uzlaşılamaz bir durumdur.
Sanırım bu yazı, gecikmiş bir sınır belirlemesi oldu.