Şenliğin sonu mu? - II

Geçtiğimiz hafta Venezuela’da sınıf mücadelesinin ana konusu haline gelen dolar spekülasyonu, tüketim malları stoklama faaliyetleri ve enflasyon üzerine konuşmuş, sürmekte olan ekonomik savaşın politik yönünün kuvvetli olduğunu vurgulamıştık.

Döviz vurgunu ve stoklama kapitalizmin mantığı açısından “rasyonel” bir yol olarak görünüyor. Buna göre sermaye sınıfı petrol gelirlerinin kamulaştırılması, fiyatlar üzerinde uygulanan kontroller ve devletin kendi üretim ve dağıtım zincirinde uyguladığı sübvanse gıda ve temel ürün fiyatlarıyla rekabet güçlüğü sonucunda azalan kârlarını telafi ediyor. Ancak bu faaliyetlerin seçim dönemlerinde yoğunlaşması ve Chavez’in ölümünden beri hız kesmemesi konunun politik boyutuna işaret ediyor.

Bu politik boyut medya kanalıyla ülkede yaşanan kıtlığın abartarak propagandasını yapmak, belirsizlik ve panik atmosferi yaratmak ve planlı programlı vandalizmi halk tepkisi olarak sunmak gibi amaçlar taşıyor.

Geçen hafta hep birlikte izledik. Sermaye sınıfından aldığı pası kaleye göndermek üzere bazı faşist siyasetçiler gençleri sokağa döktü. Şimdilik top direkten döndü ama bu tehlikeli oyun daha ne kadar sürdürülebilir?

Maduro ve ekibinin bir ay önce açıkladıkları yeni ekonomik kararlar sermaye kesimini silahsızlandırabilecek mi? Şimdi silahsızlandırmayacaksa ne zaman silahsızlandıracak? Venezuela’da bu sorunun giderek daha yüksek sesle dile getirildiği anlaşılıyor.

Alınan kararlarda iki boyut öne çıkıyor:

Biri fiyat denetimlerine getirilen yeni ilkeler. Fiyatlar sabitlenecek, karlar yüzde 30’u geçemeyecek ve resmi kurla temin edilen dövizle ithal edilen ürünlerin üzerinde buna ilişkin ibare olacak. Böylece kimse pahalı dövizi bahane ederek fiyatları arttıramayacak. Bu kuralların çiğnenmesi durumunda ağır cezalar öngörülüyor. Uygulanması son derece zor bir karar.

Döviz kuru yönetimine ilişkin alınan kararın püf noktası ise geçen yılın başlarında oluşturulan tamamlayıcı kur yönetimi sisteminin alanının genişletilmesi. Yani şu: Hükümet gıda ve temel ürünlerin ithalatı için uyguladığı düşük sabit kurun yanında (6.3 bolivar), ihale sistemiyle döviz sattığı bir başka sistem geliştirmişti. Buradaki dövizin fiyatı 11.3 bolivar. Hükümet haftalık olarak ne kadar ve hangi alanlardaki yatırımlar için ihale düzenleneceğini açıklıyor. Son kararlarla haftalık olarak verilen döviz miktarı iki katına çıkarılıyor dolayısıyla bu sistemin ağırlığı artacak. Ayrıca devletin aynı tamamlayıcı sistem dahilinde döviz bonolarını dolaşıma sokarak dövizin serbestleşmesi yönünde bir adım daha atması söz konusu. Bu bonolarla bir üçüncü döviz kurunun ortaya çıkacağı ve bunun diğer ikisinden de yüksek olacağı tahmin edilebilir.

Son kararlarla yıllardır döviz kontrolü sistemini başarıyla uygulayan Kur Yönetimi Komisyonu ortadan kaldırıldı. İşlevleri ulusal dış ticaret merkezine aktarıldı.

Sabit kur politikasından vazgeçilmesi ithalat ve yurtdışına para transferi üzerindeki devlet kontrolünden geri basılması anlamına geliyor. Hükümetin yüksek fiyatların ve stoklardaki yetersizliğin kaynağını kurutmak, üretim ve ithalatta özel sektörün payını azaltmak yerine şimdilik “piyasaları rahatlatmayı” tercih ettiği anlaşılıyor.

Venezuela’nın TÜSİAD’ı Fedecamaras açılımı geç kalmış ama olumlu bir adım olarak değerlendirmiş.

Beyefendiler bu kararların Bolivarcı Devrim’in ekonomik modelinin başarısızlığını kabul etmek anlamına geldiğini buyurmuşlar.

Ne diyorlardı?

İktidar petrol rantını üretken olmayan alanlara aktararak (sosyal harcamalar kastediliyor) endüstriyel üretimi ve üretimde çeşitliliği arttıracak yatırımların önüne geçiyor. Aşırı harcamalar sonucu ortaya çıkan bütçe açığı para basarak sübvanse ediliyor. Hele petrol fiyatları düşme eğilimine girdiğinde açık artıyor bu da yüksek enflasyona neden oluyor. Döviz kısıtlamaları ve fiyat kontrolleri nedeniyle sermayedarlar üretimden, yatırımdan ve ithalattan vazgeçiyorlar. Bu da enflasyona neden oluyor. Bu döngüyü geri çevirmek için tüm kontroller kaldırılmalı, petrol gelirleri gerçek sahiplerini bulmalı. Çünkü sermaye olmadan ülke ekonomisini ayakta tutamazsınız.

Neoliberalizmin objektif doğrularmış gibi sunduğu bu çerçeve gerçekleri ters yüz ederek altında yatan sınıf çıkarlarını gizliyor. Halbuki toplumcu bir çerçeveden bakıldığında, yoksulluğu, işsizliği azaltan, sınırlı da olsa üretken alanlara yatırım yapan, gelirlerini arttıran ve borçlarını ödeyen ve tüm bunları sermayenin rant musluklarını keserek yapan Bolivarcı iktidar ekonomik olarak başarısız değildi.

Son kararların geçici bir ödün olduğunu, sermayenin Bolivarcı iktidarı kendi minderine çekemeyeceğini umuyorum.