Venezuela’nın Rusya ve ABD arasında askeri rekabetin konusu haline gelmiş olması hiç hayırlı bir gelişme değil

Rusya Venezuela’yı korur mu?

Venezuela yıllardır ağır bir emperyalist kuşatma altında. Geçtiğimiz günlerde ordu içindeki kıpırdanma ve sağ muhalefetin liderlerinden Guaido’nun kendini geçici başkan ilan etmesi ile birlikte bu kuşatma yeni bir evreye taşındı. Son krizin şiddeti 2002’de başkan Chavez’e karşı gerçekleştirilen ABD destekli darbe girişimi ile karşılaştırılabilir; ancak önemli farklarla.

17 yıl öncesinden farklı olarak her türlü ulusal ya da bölgesel gerilimin uluslararası eksenler arası rekabetin konusu olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenle Venezuela krizi bu kez, geçmişten farklı olarak, hızla bir uluslararası krize dönüştü. BM Güvenlik Konseyi toplantısında da görüldüğü üzere ABD, müttefikleri ile uydularına Venezuela’yı boğmak için ortak eylem çağrısı yapıyor.

Latin Amerika’daki dengelerin ne kadar değiştiği de bu krizle birlikte görüldü. Obama’nın son yıllarında Amerikan yönetiminin Latin Amerika’ya ekmeye başladığı karşıdevrim tohumları bugün meyve veriyor. Bolivarcı Venezuela hükümeti 2002 yılına göre kıtada çok daha yalnız. Brezilya’nın yeni faşist başkanı Bolsonaro Venezuela’ya askeri müdahale dahil her türlü saldırganlığın sinyallerini veriyor. Çok sayıda Latin Amerika ülkesi ABD’nin peşinden geçici başkanı tanıdığını ilan ederek Amerikan hegemonyasının kıtaya dönüşünü ilan etmiş oldu.

Bu tablo karşısında Rusya ve Çin’in Venezuela’ya açık destek vermekle birlikte şimdilik gelişmeleri takip etmekle yetindiklerini söyleyebiliriz.[1]

İki ülke de “pembe dalga”[2] yılları boyunca kıtaya bol miktarda yatırım yaptılar. Çin doğrudan yatırımlar ve gelişen ticari ilişkilerle Latin Amerika ekonomisindeki etkinliğini son 20 yıldır düzenli arttırıyor. Venezuela’ya petrol karşılığı sağladığı büyük meblağlı uygun krediler son dönemde Venezuela ekonomisi için can simidi oldu.

Rusya Çin’den sonra Venezuela’ya en fazla kredi desteği sağlayan ülke. Son 20 yıl içinde Rus devletine ait şirketler Venezuela’ya 17 milyar doların üzerinde kredi verdi. Putin son olarak Aralık ayında 6 milyar dolar kredi ve 600 bin ton tahıl gönderme sözü vermişti.

Dünyanın en zengin petrol rezervlerine sahip olduğu kabul edilen Venezuela’ya Rusya’nın uzattığı yardım eli elbette Rusya açısından son derece kârlı yatırım anlaşmalarını içeriyor. Petrole yapılan yatırımların yanı sıra son dönemde Venezuela’nın iştah kabartan altın madenleri de Rusya’nın kadrajına girdi. Çeşitli ortak projeler bu alanda da gelişiyor. Son saldırı dalgası başladıktan sonra Rus basınında Bolivarcı iktidarla ile bu kadar angaje bir ilişki içinde Venezuela’ya büyük ölçeklerde yatırım yapılmış olmasını eleştiren uzman yorumlarına yer verildi. Bu yorumlara göre bu denli kutuplaşmış bir ülkede o kutuplaşmanın tarafı olmak bir iktidar değişikliği durumunda her şeyi kaybetmeyi göze almak anlamına gelebilir.

Rusya’nın en büyük devlet petrol şirketi Rosneft hem Venezuela petrol şirketi PDVSA’nın baş kreditörlerinden; hem de ülkedeki çok sayıda petrol projesinde hissesi var. Bu projelerden 2017’de sağlanan petrol üretimi 8 milyon tondu.

Bunun yanında Rosneft Venezuela’ya ait ABD’deki Citgo rafinerisinin kredi karşılığında yüzde 49.9 hissesini elde etmiş ve geçmişte hisselerin tamamına sahip olmak için de pazarlık yapmıştı. Bu durumun ABD’yi ne kadar rahatsız ettiğini tahmin etmek güç değil.

Venezuela ve Rusya arasında işbirliği askeri alana da uzanıyor. Venezuela 2006’dan bu yana Rusya’dan büyük miktarlarda silah satın alıyor. Bu silahların yetkin şekilde kullanılması için Rus askeri uzmanları Venezuela ordusunu eğitiyor. Aralık ayında Rusya’ya ait iki adet nükleer kapasiteli Tu160 ağır bombardıman uçağı Venezuela’nın daveti ile Karayip semalarında göründü. 2008’den beri üçüncü kez bölgeye gelen bu özel uçaklar 10 saatlik devriye uçuşu yaptı ve Venezuela askeri jetleri de yer yer onlara eşlik etti. İki tarafın askeri yetkilileri bu deneyimin iki ordunun birlikte hareket etme yeteneğini arttırdığını belirttiler.

Tu160’ların kalıcı olarak Karayiplerdeki Orchila adasında bulunan Venezuela askeri üssüne yerleştirilmesinin planlandığı haberleri bu olayın hemen ardından basına yansımıştı.

Bu hamlelerin Venezuela’nın savunma gücüne verilen desteğin ötesinde anlamlar taşıdığı açık. Rusya’nın böylelikle ABD’nin Sovyetler Birliği ile silahların sınırlandırılması ve azaltılması için imzaladığı 1987 tarihli INF anlaşmasından çekilme tehdidine ve 1991 tarihli START’ın yenilenmesi konusunda ayak sürümesine cevap verdiği söyleniyor.

Aynı hamlelerin ABD’nin Venezuela konusunda ne pahasına olursa olsun sonuç alma yolundaki kararını hızlandırmış olma ihtimali var.

Rusya ordusu askeri uzmanı Albay Vladimir Popov Hezavisimaya Gazeta’ya geçtiğimiz günlerde verdiği demeçte Venezuela’ya ABD öncülüğünde askeri müdahale ihtimalinin belirdiği koşullarda, Rusya’nın Karayipler’de müttefikini yalnız bırakmayacağını bildirdi. Popov Rusya’nın güç göstermesinin belli bir caydırıcılığı olacağına inanıyor.

Rusya’nın müttefikini “korumak” konusunda ne kadar ileri gidebileceğini öngörmek zor. Ancak Venezuela’nın Rusya ve ABD arasında askeri rekabetin konusu haline gelmiş olması hiç hayırlı bir gelişme değil. Venezuela halkının geçmişte olduğu gibi kendi örgütlülüğü ve kendini savunma yeteneği ile son emperyalist saldırıyı püskürtmesini umut edelim.


[1] Gerçi Reuters Rusya’nın Maduro’ya koruma sağlamak üzere Venezuela’ya paralı asker gönderdiğini iddia etti ama Rusya bu iddiaları reddetti.

[2] Solcu/sosyal demokrat hükümetlerin Latin Amerika’da yaygınlaştığı dönem