Seçim darbesi

Geçen hafta zorlu coğrafyalar demiş, Meksika’yı örnek vermiştik. Bu hafta listeme küçük bir Orta Amerika ülkesi olan Honduras’ı eklemek istiyorum. Bakın neden bu ülkedeki siyasi süreçleri ve toplumsal mücadeleleri yakından takip eden Kanadalı bir aktivistten aktarıyorum:
Honduras’ta şiddet kendini sık sık ve farklı formlarda gösteriyor… Şu açık ki ev içi şiddet devlet şiddeti ve ekonomik şiddet ile güçleniyor. Honduraslı Kadınlar Kollektifi’nden Maria Luisa Regalado Kanadalılara ait fabrikalarda genelde 11 saatlik vardiyalarla çalışan kadın işçilerin gördüğü muameleyi anlatıyor. Kotalarını dolduramayacakları korkusuyla tuvalete gidemiyor, çalışma koşullarından kaynaklı ciddi sağlık problemleri yaşıyorlar. Çalışabildikleri süre uzasın diye şirket doktorları tarafından sürekli ağrı kesici veriliyor, vücutları iyice güçten düşünce düşük ücret kategorisine alınıyorlar. Ağrı kesiciler yetersiz gelmeye başladığında verimsizlikleri nedeniyle işten çıkarılıyorlar.

Buna benzer kıyımların çok yaygın yaşandığı Honduras’ın 12 oligarşik aile tarafından yönetildiği söyleniyor. Ekonomi ellerinde, yönetim ellerinde, medya ellerinde… İlerici kalkışmaların yaşandığı Nikaragua ve El Salvador gibi komşularına karşı Honduras bu alçaklar sayesinde ABD’nin karşı devrim üssü olagelmiş. Bu önemi dolayısıyla da Devrimin göz kırpmasına bile izin verilmediği bir yer olmuş.

2006’da egemen sınıfın bir üyesi olan Manuel Zelaya iş başına geldikten birkaç yıl sonra iç ve dış koşulların etkisiyle halkçı bir siyasete doğru meyledince ABD ve Honduras oligarşisi büyük ihanete uğramış hissetti. Kurucu bir meclis ve yeni bir Anayasa için referanduma gidileceği gün, 2009 yılıydı, Amerikan elçiliğinde tezgahlanan bir darbeyle başkanı alaşağı ettiler. Önce bir ABD üssüne kaçırdılar. Sonra bir süre bir Karayip ülkesinde, en son da kendi ülkesindeki Brezilya elçiliğinde sürgünde kalmaya zorladılar.

Honduras’ın tüm sokaklarında amansız bir polis ve asker şiddeti kol geziyordu. O günlerden beri Honduras dünyada en fazla cinayet işlenen ve bu cinayetlerde failin en fazla meçhul kaldığı ülke olma ünvanını koruyor. Yine de Zelaya’ya başkanlık döneminde az çektirmemiş toplumsal muhalefet günlerce sokakları terk etmedi. Sonunda Kolombiya ve Venezuela araya girdi Zelaya oligarşi ile ülkesine dönmesin ve direnişin birleşik örgütü Ulusal Halk Direnişi Cephesi’ne siyaset yapma özgürlüğünün tanınmasına imkan veren bir anlaşma yaptı.

O ana kadar seçimleri boykot etme ve toplumu direniş cephesine örgütleme stratejisini benimseyen direniş hareketinin içinde bu anlaşmadan sonra bir tartışma başladı. Partileşme gündemi vardı. Daha solda duran pek çok ekip ‘malum çevrenin’ direnişin seçim başarısına asla ve asla izin vermeyeceğini düşünüyordu. Üstelik direnişin dinamizmi geri bir siyasi programa heba edilecekti. İnsanların umudu kurallarını darbecilerin koyduğu sahte biçimsel demokrasi süreçlerine kanalize edilecekti. Yine de partileşme ve seçimlere girme fikri ağırlık kazandı ve karşı çıkanlar dahil herkes 2013 seçimleri için Zelaya’nın eşi Xiomara Castro’nun adaylığını destekleme noktasında birleşti.

Korkunç cinayetler işleniyordu. Direnişçiler günlerinin sayılı olduğunu düşünmelerine rağmen tarihin en enerjik seçim kampanyalarından birini yürüttüler. Olağan koşullarda Castro’nun seçilmesine kesin gözüyle bakılıyordu.

Honduras oligarşisinin bunlara seyirci kalması imkansızdı.

Direniş adaylarını öldürdüler… Anayasa mahkemesinin bağımsız hareket etme ihtimali olan üyeleri seçim usulsüzlükleri yaşandığında yüz kızartıcı bir kişiliksiz gösterebilecek kişilerle değiştirildi. Seçim yasasını değiştirmek istediler. Halk tarafından püskürtüldüler. Sandıkta direniş adına görev alacak olanlara yönelik tehdit ve rüşvet teklifleri gırla gitti. Bir sürü seçmen gidemeyecekleri sandıklara kayıtlarının yapıldığını gördü.

Seçimler olağanüstü tehditkar bir atmosferde gerçekleşti. Sandıklar dört yıl önce darbe yapmış askerler tarafından korundu, direnişin taraftarları yanına bile yaklaşamadılar. Ölüler oy kullandı. Pek çok diri ölü görünüyordu, oy veremedi. Direnişin bir çok yerdeki oyu oligarkların oyu olarak gösterildi.

Bu yaşanan bir sandık darbesinden başka bir şey değil. Direniş hareketi içinde birileri ‘biz demiştik’ diyorlar mı acaba, bilemiyorum. Ancak net veri şu: Hareket içinde silahlı mücadele yanlıları artıyor. Direniş cephesini oluşturan grupların sitelerinde bugünlerde çok daha fazla Che’nin Bolivya’daki silah arkadaşı Tania’yı silah elinde ya da Sandinista savaşçılarını bir barikatı savunurken görebilirsiniz.