Sarı kurdele

12 Eylül’ün ülkemizdeki Küba dostları için bir başka anlamı daha var. 12 Eylül 1998’de Kübalı beş istihbarat görevlisi, Gerardo, Rene, Antonio, Ramon ve Fernando, Miami’de Küba’ya karşı terör eylemleri planlayan karşıdevrimci çetelere sızıp bilgi toplarken yakalandılar. O tarihten beri, Amerikan adaletinin pençesindeler.

Hukuki sürecin ve yaşadıkları zulmün ayrıntılarına burada girmeyeceğim. 15 yıldır Amerikan hapishanelerinde tutsak olan beş yurtseverin ve ailelerinin neler yaşamış olabileceğini sizlerin hayalgücüne bırakıyorum. Düşünebildiğinizin en kötüsünü düşünün yeter.

Ülkemizde 2002’den bu yana faaliyet gösteren José Martí Küba Dostluk Derneği de dünyadaki diğer Küba’yla dayanışma hareketleri ile birlikte davanın takipçisi. Beşli’nin özgürlüğüne kavuşması için verilen mücadeleye elinden gelen katkıyı sağlamaya çalışıyor. Bugüne kadar konuya Türkiye kamuoyunun ilgisinin nasıl çekilebileceğine ilişkin yürütülen tartışmanın önemli bir bölümüne tanık oldum. Hukuksuzluğun kural olduğu bir ülkede, onca acıların yaşandığı ve yaşanmakta olduğu bir ülkede Küba Beşlisi’ni anlatmak, diyorduk. Daha geçen gün çok sevdiğim bir arkadaşım Beşli davasının ülkemizde olup bitenlerle bağlantısını kurmadıkça konuya ilişkin bir duyarlılık yaratabilmek zor, diyordu. Anlaşılan Beşli özgürlüğüne kavuşana kadar biz bunları konuşacağız, payımıza düşen bu... Oysa, düşünüyorum da Beşli’nin mücadelesine destek meselesi, Küba’yla dayanışmanın ve Amerikan adaletsizliğine karşı çıkmanın ötesine geçti çoktan. Verilen mücadelenin kendisi, ortaya koyduklarıyla anlaşılması, saygı duyulması, dayanışılması ve örnek alınması gereken bir şeye dönüştü. Hele şu sıralar, saflarımız kalabalıklaşırken ve yeni ve uzun soluklu bir mücadeleye girdiğimizi apaçık görüyorken, Kübalıların Beşli ile ilgili ısrarına bir dönüp bakmak lazım yeniden.

Her şeyden önce bu bir sebat öyküsü. Gündemlerin çabuk eskidiği, insanların ilgisinin kolay dağıldığı ve trajedilerin bile hesabının sorulmadan unutulduğu bir ülkedeyiz. Buradan bakınca 15 yıl boyunca her an aynı güne uyanır gibi aynı haksızlığı anlatmanın, aynı talebi yükseltmenin boğucu bir şey olabileceği hissine kapılıyor insan. Kübalılar bununla nasıl mı baş ediyor? Mistik bir uyuşuklukla değil elbet. Beşli gündemini hayatlarının dinamik bir parçası kılarak. Gündelik hayatlarını Beşli’yi unutturmayacak sembollerle doldurarak, Beşli’yle bütün güçlüklere rağmen canlı bir iletişimi koruyarak, dünyadaki dayanışma hareketine öncülük ve enerji aktarma misyonunun bilinciyle ve en önemlisi asla alışmayarak, kendilerine yapılan haksızlığı asla kabullenmeyerek...

Kübalılar Beşli’nin özgürlüğünü kendi özgürlükleriyle özdeşleştirerek dünyadaki Küba dostlarının da zihinlerini berraklaştırdılar. Herkesi sade düşünmeye ve konsantre olmaya davet ettiler. Bazen yalın gerçekleri en doğal, en naif biçimde ifade etmekten daha etkili ne olabilir? Kübalılar bunu yaptı. Yaratıcılığın son sınırında hiçbir eylem biçimine küçümsemeden yaklaştılar. Eski bir dolmuşu Küba Beşlisi’nin resimleri ve sembolleri ile donatıp şehir turu atan bir Moskovalı dayanışma grubunun eylemlerini heyecanla anlattıklarında, gülümseyerek dinledik onları.

Bazen de Gerardo’nun küçücük hücresinde yapıp gönderdiği bir karikatürde ifade buldu bu mücadele ya da Ramon’un bir şiirinde. Beşli’nin tıkıldıkları delikte ayakta kalmak için buldukları yöntemler, soluk aldırdı dışarıda onları bekleyenlere.

Görkemli etkinlikler, büyük eylemlerse bunlardan da geri durmadı Küba. Ama bu büyük işler asla tek atımlık kurşunlar olmadı. Ne zaman sonuçlanacağı belli olmayan bir mücadelenin uğraklarıydı yalnızca.

15. yılda her yeri sarı kurdelelerle donattılar. Beşli mücadelesini uzun soluklu kılabilmenin en önemli koşulu, bir gün döneceklerine ilişkin samimi inancı asla yitirmemek... Sarı kurdele umudu simgeliyor. O kadar naif, bir o kadar da güzel...