'Putin gibi bir erkek istiyorum'

Rusya bu yıl 8 Mart’a Duma’daki taciz iddiaları ile girdi. Dış İlişkiler Komitesi başkanı, nüfuzlu bir avukat olan Leonid Slutski kadın gazetecileri taciz etmişti. İddiaları yalanlamak her nedense bir başka Duma komitesinin başkanına düşmüştü. Aile, Kadın ve Çocuk Komitesi başkanı Tamara Pletneva Slutski’yle ilgili suçlamalara asla inanmadığını, Slutski’nin kadınlara daima fazlasıyla “şefkatli” davrandığını bildirdi. Ve ayrıca dedi, gazeteci kızlar buraya daha uygun kıyafetlerle gelmeliler. Burası bir devlet kurumu. Burada kimse göbeği açıkta dolaşamaz. Eğer gerçekten…”

Gerisini getirmemiş. Sanırım biz getirebiliriz: “Eğer gerçekten tacize uğramak istemiyorlarsa.” Dünyanın her yerinde kadın düşmanlığının argümanları aşağı yukarı aynı nasıl olsa.

Tamara’nın başkanlığını yürüttüğü ve kadının nasıl bir bağlama yerleştirildiğini ismiyle ele veren komite birkaç yıl önce cinsiyet eşitsizliği konusuna eğilmesi yönündeki talepleri geri çevirmişti. Herhalde kabul etse mevcut devlet politikasından bir hayli uzak düşmüş olurdu.

Rusya’da bugün cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmaya çalışan değil, cinsler arası muhafazakar bir işbölümünü teşvik eden politikalar izleniyor. Ortodoks kilisesi ile işbirliği halinde Kremlin “gerçek ailenin” (nastayaşaya semya) norm haline gelmesi için çabalıyor. (*) Rusya’nın yaşlanan nüfusuna çare olarak çok çocukluluk devlet tarafından destekleniyor ve kadınların erken yaşlarda gebeliğinin desteklenmesi tartışılıyor.

“Gerçek ailenin” öne çıkan figürü Putin’in son 8 Mart konuşmasında değindiği gibi en büyük melekesi annelik olan, güzelliğine tapılan, sadakati, fedakarlığı dünyaya bedel olan kadınlar...

Rusya’da kadınlar eğitimli ve işgücüne katılım oranları dünya ortalamasının çok üzerinde. Bazı kalifiye işlerde kadınların üstünlüğü söz konusu. Siyaset erkeklerin egemenlik alanı olmayı sürdürse de Rusya’da kadının Sovyet mirası olan kamusal alandaki güçlü varlığı ortadan kalkmış değil.

Ancak ülkedeki durumu anlamak için bu verilerin yanına çığırından çıkmış kadın güzelliği piyasasını, “feminenliğinizi nasıl uyandırırsınız, sizi hediyelere boğmasını nasıl sağlarsınız?” türünden “aydınlatıcı bilgiler içeren” yayınların peynir ekmek gibi satılmasını, kız çocuklarına okul kitaplarında sistematik biçimde “anne ve eş olmanın en büyük mutluluk” olduğunun aşılanmasını, “zengin erkek avcılığının” popüler kültürün olağan bir ögesi haline gelmiş olmasını, kışın dondurucu soğuğunda, kar altında giyilen süper ince çorapları ve topuklu ayakkabıları, ev işlerinin ve çocuk bakımının toplum tarafından kadının doğal sorumluluğu kabul edilmesini, aile içi şiddetin yaygınlığını, işyerlerinde yaşanan ve çoğu durumda sineye çekilen tacizi, ücret eşitsizliğini eklemek gerekir.

Yıllar önce Kabardino-Balkarya bölgesinden daha iyi yaşama umuduyla Moskova’ya taşınmış bir Rus arkadaşım olmuştu. Arkadaşım, annesi ve ablası -üç emekçi kadın- ve iki küçük çocuk Moskova’nın çeper mahallelerinden birinde yaşama tutunmaya çalışıyorlardı. Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, sefalet, metropolün dışlayıcı toplumsal atmosferi, umutsuz yeniden evlenme çabaları yaşamlarının üzerine örtülmüş hüzünlü, gri bir örtüydü. Arkadaşımın sapsarı saçları vardı, sonradan bana “burada sarı saç güzellik için zorunlu gibi, o yüzden ben de boyuyorum”, demişti.

“Güzel Rus kadını imajına” uymak evlilik yapmak isteyen kadınlar için neredeyse bir zorunluluk. Kadın-erkek nüfusu arasındaki ciddi dengesizlik, Rus erkeklerinin “sorumsuz ve güvenilmez” olduğu yönündeki kabulün sürmesi gibi etkenler yabancılarla evliliği de üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir seçenek haline getiriyor.

Rusya’da erkekler kadınlara göre daha az yaşıyor. Ortalama yaşam süresi erkeklerde 65, kadınlarda 76. Alkol tüketimi ve şiddet eğilimi önemli etkenler arasında sayılıyor. Hükümet geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinden itibaren Rusya’da etkili olan ve “erkeklik krizi” olarak adlandırılabilecek duruma çare olarak şişirilmiş bir erkeklik imajını pompalıyor.

“Erkekliğin rehabilitasyonunu” Putin iktidarının ilk yıllarına rastlayan ikinci Çeçen savaşına götürmek mümkün. Putin’in “güçlü erkek” sembolü olarak öne çıkmaya başladığı bu dönemde bir önceki dönemin savaşmak istemeyen, ezik, alkolik, işsiz güçsüz erkek imajının yerini kahraman ve güçlü Rus askerleri alıyordu. Rusya’da güç, heteroseksüellik ve milliyetçilikle karakterize olan “yeni erkek” bütün toplumun arzu nesnesi haline getirildi.

Kadınlar bu erkeğin peşine düştü.

Cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik baskıların toplumda yüksek sesle tartışılması oldukça manipülatif bir yoldan engellenmiş oluyordu böylece.

Bu manipülasyonun en tuhaf araçları zaman zaman inanılmaz boyutlarda yaygınlık kazanabildi. Tıpkı devlet radyo ve televizyonlarında, hükümet mitinglerinde dahi çalınan “Putin gibi bir erkek istiyorum” şarkısı gibi. 

“Erkek arkadaşım yine başını belaya soktu

Sarhoş bir halde kavgaya karışmış

Artık yetti ve onu kovdum.

Artık Putin gibi bir erkek istiyorum.

Putin gibi güçlü, sarhoş olmayacak, beni incitmeyecek ve terk etmeyecek.”

(*) Rusya’nın batıyla ideolojik ve kültürel alanlarda süren rekabetinin önemli unsurlarından biri batıdaki yozlaşmaya karşı geleneksel değerleri savunmak. Muhafazakar bir aile tasarımına sıkı sıkıya sarılması ve eşcinsel evliliğe karşı aktif düşmanlık bir boyutuyla buraya dayanıyor. Eşcinsellik Rus yönetici sınıfına göre batının icat ettiği bir sapkınlık. Bu mesele bir başka yazının konusu olmayı hak ediyor.