Pasif agresif

Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinin skandal derecede büyük bir başarısızlığa imza attığı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi seçimlerinde Venezuela iki yıllığına 181 ülkenin oyuyla
Konsey üyeliğine seçildi. Latin Amerika ve Karayiplerden istisnasız tüm ülkelerin oyunu aldı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üyelerinin veto hakkı, yani Konseyde gerçek bir etkileri yok. Yine de, bu gelişmenin ABD yönetiminde rahatsızlığa neden olmadığını düşünmek yanlış olur.

ABD yönetiminin engelleyemediği bu gelişme karşısındaki duygusunu en iyi Washington Post’ta konuyla ilgili çıkan haberin dilindeki çocuksu hırçınlık yansıtmış gibi geldi bana:
“Ekonomi cahili eski otobüs şoförü Maduro ..... artık Güvenlik Konseyi’ne tüneyerek uzun uzun anti-Amerikancı nutuklar atabilir.”

ABD’de kimi çevreler Obama yönetimini Venezuela konusunda aşırı pasif buluyor, hatta Obama’nın Maduro’nun gitmesini istemediğini iddia edenler bile var.

Oysa ABD’nin dünyada parmağıyla işaret ettiği tüm düşmanlarıyla dostluk ilişkisi kuran, onları tüm uluslararası platformlarda savunan, uygulamada olmasa da söylemde sosyalizmden taviz vermeyen Venezuela herhangi bir ABD hükümeti için bir rahatsızlık kaynağıdır.

Büyük bir destekle Güvenlik Konseyi’ne seçilerek uluslararası prestijini arttıran, Güvenlik Konseyi kürsüsünü emperyalist saldırganlığı deşifre etmek için tepe tepe kullanacağından ve Konseyde ABD’ye karşı oluşan ağırlığa kan taşıyacağından şüphe duymadığımız Venezuela bir rahatsızlık kaynağının ötesinde ABD hükümeti için bir nefret objesidir.

Venezuela’da hükümetin son aylarda yalpalaması Amerikan yönetiminin Bolivarcı iktidarı yola getireceğine ilişkin bir güven taşıdığı ve dolayısıyla “Maduro’yla devam” diyebileceği anlamına gelmez. Hele de şu konjonktürde hiç...

Bu ayın başında bir grup senatör Dışişleri Bakanı Kerry’ye bir mektup yazarak Bakandan Venezuela’nın Konseyde bir sandalye kazanması ihtimaline karşı diplomatik bir atak yapmasını istediler. “Venezuela’nın Rusya’nın Kırım’ı ilhakını desteklediğini, diğer otoriter rejimlerle beraber Esad’ın kendi halkına saldırılarının BM tarafından kınanmasını engellediğini” hatırlattılar. Venezuela’nın Konsey üyeliğinin, “tam da dünyanın en zorlu sorunlarıyla karşı karşıya olunup bunlara karşı kolektif çaba sergilenmesi gereken bir anda büyük bir geri adım” olacağına işaret ettiler.

Obama yönetiminin Venezuela politikalarını eleştirenler 2006’da Venezuela’nın Konsey üyeliğinin Bush’un başarılı lobi faaliyeti sayesinde engellendiğini hatırlatıyorlar.

Anlamadıkları şey ise şu: Obama yönetimi ne bile isteye pasif bir tutum takınmış durumda ne de “Bolivarcı Devrim” sürecini, sürecin taşıyıcısı aktörü ekarte etmeden rayından çıkarma stratejisi izliyor.

Gerçek şu ki bölgede ve dünyada dengeler değişmiş durumda ve Obama yönetimi basitçe bocalıyor, yalnızca Venezuela değil, bölgenin bütünü söz konusu olduğunda pusulasız biçimde gündelik politikalarla idare ediyor. Devlet içinde dışişlerinden, istihbarat birimlerine, bunlarla açık/örtük ilişkiler içindeki, kendini “demokrasi kültürünün güçlenmesine ve yaygınlaşmasına vakfetmiş” düşünce kuruluşlarına kadar her kafadan bir ses çıkıyor.

ABD’nin Venezuela’da nereye yüklendiği belli değil. Şubat ayında sokak eylemleri başladığında bir yandan eylemleri örgütleyen muhalefetin en sağ kanadına selam çaktılar, hükümeti insan hakları ihlalleri suçlamaları ile köşeye sıkıştırmak istediler diğer yandan hükümetin muhalefetin daha ılımlı gözüken kanadına uzattığı zeytin dalını olumlu karşıladılar, ABD’ye tâbi olmayan bölgesel entegrasyon örgütü UNASUR’un arabuluculuğuna ses çıkarmadılar. Bir yandan çeşitli ABD’li kaynaklardan yıkıcı eylemleri için Venezuela muhalefetine para akmaya devam etti, bir yandan bir türlü ülkeye yaptırım kararı çıkartılamadı.

Ne var bunda, ABD bunu hep yapmıyor mu, denebilir. Sorun şu ki, buradan bir strateji çıkmıyor.

Obama yönetimine ateş püskürüp Latin Amerika’da kaybedilen hegemonyayı sertlik uygulayarak geri kazanmayı savunan Amerikan sağı tıpkı Küba’ya yönelik ambargonun gevşetilmesi için giderek artan sayıda yükselen sese karşı çıktığı gibi bildik ezberlerden öteye geçmiyor. Kıtaya kan ve göz yaşı getirmiş ama ABD lehine kalıcı bir başarıya asla tekabül etmeyen ezberler...

İster pasif olsun ister agresif iki tarafın da gerçek bir açılımı yok. Venezuela’nın bu açılımsızlığı iyi değerlendirip değerlendiremeyeceğini yaşayıp göreceğiz.