O iş o kadar kolay değil!

Gözde Kök'ün “O iş o kadar kolay değil!” başlıklı köşe yazısı 18 Aralık 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Chávez geçen sene bu zamanlar Cristina Fernández’e kanser teşhisi konduğunda “bu bir tesadüf mü” diye sormuştu. ABD’nin istemediği liderleri kanser hastası yapacak bir teknoloji geliştirmiş olabileceğini öne sürüyordu. Kendisi ve Cristina’dan başka Paraguay’da Fernando Lugo, Brezilya’da Lula ve ardından yeni başkan Dilma Rousseff aynı hastalıkla mücadele halindeydi. Chávez’in iddiası fazla ciddiye alınmadı, elinde delil de yoktu zaten. Peki ama kuşkulanmakta haksız mıydı? Bilimsel olarak iddia edilenin mümkün olup olmadığını bilemiyorum. Ancak liderlere dönük suikast ABD’nin yirminci yüzyıldan kalan ve pek çok defa başvurduğu bir teknik. Mantığı ilkel ve kolaycı: istenmeyen bir rejimin başındaki lider yok edildiğinde rejimin büyük bir darbe alacağı ve kısa zaman sonra çözüleceği varsayımına dayanıyor. Bu taktiğin beyhude bir saplantıyla en fazla uygulanmaya çalışıldığı ülke Küba oldu. Amerikan istihbaratı Fidel Castro’yu yok etmek için öyle tuhaf yöntemlere başvurdu ki... Hem de defalarca. (Meraklısı daha önce Türkiye televizyonlarında da gösterilen ‘Fidel’i Öldürmenin 638 Yolu’ belgeselini izleyebilir.)

Biz şimdilik son yıllarda Latin Amerikalı liderlerin arka arkaya kansere yakalanmasına tesadüf diyelim. Ama ABD’nin de, onun beslemesi Venezuela muhalefetinin de Chávez’in nükseden hastalığına aynı ilkel ve kolaycı mantıkla yaklaştıkları çok açık. Sonuçta Chávez’in nasıl kansere yakalandığının bir önemi kalmıyor, Venezuela muhalefeti liderin hastalığını fırsata çevirmek istiyor ve bu isteği son zamanlardaki emperyalist linç kültürünü çağrıştıran biçimlerde dışa vuruyor.

Bugünlerde muhalefetin sözcüsü bir politikacı değil, José Rafael Marquina adlı bir hekim. Twitter hesabından ve Chávez karşıtı medya aracılığıyla hiç durmadan liderin sağlık durumuna ilişkin açıklamalarda bulunuyor. Benim rastladığım bir televizyon programında anatomik bir resim üzerinde Chávez’in hastalığını ayrıntılı biçimde tasvir ediyor ve liderin kısa sürede öleceğini öne sürüyordu. Sunucu kadın programı kapatırken bir kez daha iki cümlede Chávez’in hastalığını ve kısa zamanda öleceğini tekrarlamasını istedi. Bu sırada yüzünde nasıl bir ifade belirdiğini görmeniz lazım. Birkaç gün önce Chávez’e vekalet eden Nicolás Maduro’nun bu iğrenç tutuma istinaden “¡ya basta!” (yeter artık) dediği kadar var.

Venezuela’nın önümüzdeki dönem kıyasıya bir mücadeleye sahne olacağı ve devrim sürecinin en önemli sınavını vereceği aşikâr. Ancak muhalefet sevinmekte aceleci davranıyor. Öncelikle zorlu ama başarılı bir ameliyat geçiren Chávez’in durumu iyiye gidiyor. Öte yandan umdukları sonuç gerçekleşse bile iki nedenden ötürü işleri zor.

Öncelikle, Amerikalı uzmanların, güçlenmesi için seferber oldukları, en kirli psikolojik savaş taktiklerini öğrettikleri, en yeşil Amerikan dolarlarını akıttıkları Venezuela sağı kendi içinde birlik sağlamayı bir türlü başaramıyor. Hem Miranda valisi, sabık başkan adayı Henrique Capriles gibilerin kişisel hesaplarının üstesinden gelecek bir irade ortaya konamaması, hem de halkın karşısına ciddiye alınır bir programla çıkılamaması yüzünden. Capriles seçim kampanyası sırasında “seçilmem durumunda ülkeyi yoksulların umursanmadığı eski zamanlara döndüreceğim zannedilmesin” demek zorunda kalmamış mıydı?

İkincisi Bolivarcı Devrim geride bıraktığı 14 yılda kendi özgün kulvarında belli bir birikim yarattı. Bolivarcı koalisyonun ideolojik heterojenliği, burjuvazinin geriletilmesinde alınan mesafenin kısalığı, devlet mekanizmasının dönüştürülememiş olması... Bunların hepsi var. Öte yandan devrimi derinleştirmek isteyen bir irade ve bu iradeye destek vermeyi sürdürmesi muhtemel geniş bir toplumsal kesim de var. Chávez’in ülkedeki popülaritesini yalnızca kişisel karizmasıyla açıklamaya kalkmak kurumsallaşma yolunda ilerleyen pek çok ilerici hamleyi yok saymak olur. Devrim hareketinin bölge halkları için anlamını da unutmayalım. Bölgedeki solcu hükümetler de Bolivarcı Devrim’in sürmesini istiyor. Lula Chávez’in seçim zaferini “hepimizin zaferi” diye selamlamıştı. Venezuela’nın büyük uğraşlar sonunda Güney Amerika ticari birliği Mercosur’a bu ay başında kabul edilmesi ülkedeki devrimci sürecin geriye dönüşsüzlüğünün garantilerinden biri olarak açıklanmıştı.

Kısacası Venezuela zor günlere gebe olsa da, daha önce Küba’da boşa çıkarılan “diktatörü öldür, ülkeyi ele geçir” taktiği burada da işe yaramayabilir. Geçtiğimiz Pazar günü yapılan bölgesel seçimlerde, elinde tuttuğu sekiz eyaletten beşini kaybeden Venezuela muhalefetinin aldığı yenilgi bunun ilk göstergesi kabul edilmeli.