Latin Amerika’nın velinimeti

Son dönemde dikkatimi çeken bir olgu var. Latin Amerika’da başı sıkışan Çin’in kapısını çalıyor. En son örnekleri Venezuela ve Arjantin…

Venezuela’da ABD’nin yeniden darbe tezgahladığı söyleniyor. Eski generaller açık açık Venezuelalıları hükümete karşı silahlanmaya çağıran videolar yayınlıyorlar. Amerikan devletinden her gün başka bir yetkilinin Venezuela aleyhinde bir çıkışına tanık oluyoruz. ABD basını yine CIA’in servis ettiği iğrenç haberlerle dolu. Aslına bakarsanız ortada yeni bir şey yok. Bolivarcı hükümeti ortadan kaldırıp ülkeyi sağ bir iktidarla yeni bir istikrara kavuşturmak gibi bir niyet de çoktandır yok. 2002’de bunu denediklerinde o kadar komik duruma düştüler ki, devlet başkanına bakanlarına kadar belirledikleri bir projeyle hareket ederler mi, emin değilim. Venezuela’yı bekleyen kaos ve belki bir iç savaş.

Ekonomide yaşanan enflasyon, döviz yokluğu ve temel malların kıtlığı sorunlarıyla bir hayli köşeye sıkışmış olan hükümet zemin kaybediyor. Zemin kaybettikçe ekonomiyi geçici olarak rahatlatacak çözümlere daha fazla başvuruyor.

Maduro’nun Ocak ayındaki Çin ziyaretinin ardından verdiği mesajlar ABD’nin karşıdevrim girişimlerine karşı Çin’i en önemli dayanak noktası haline getirdiklerini gösteriyor. Yeni kredi anlaşması ile Venezuela’nın Çin’e petrolle ödediği borçları katlanarak artarken bir süre daha sosyal uygulamalarını sürdürme olanağına kavuşuyor hükümet.

Yalnızca Venezuela’da değil tüm Latin Amerika’da son zamanlarda düşen hammadde fiyatları ile birlikte Çin’in fiyat istikrarı olan mamul malları karşısında Latin Amerika ülkelerinin dış ticaret dengesi bozuluyor ve aldıkları kredilerin geri ödemelerinde de güçlükler ortaya çıkıyor.

Cristina da iki hafta önce Çin’in yolunu tutanlardandı. 1992 İsrail elçiliği, 1994 Yahudi kültür merkezi katliamlarıyla ilgili soruşturmadan sorumlu savcının evinde ölü bulunmasıyla hükümete yönelik baskılar arttı.  İlkin 2011’de yayınlanan Wikileaks belgelerinin devamının gelmesiyle, ölen savcının ve hükümet karşıtı istihbarat mensuplarının ABD elçiliğiyle yakın ilişkilerinin biraz daha derinlemesine deşifre olması üzerine pis kokular iyice yayıldı. En iyi ihtimalle yaklaşan seçimlerde Cristina’nın devamcısı olacak bir kişinin seçilmesinin önüne geçmek hedefleniyor.

Arjantin yerli piyasayı basan Çin mallarından hoşnut olmasa da ekonomi Çin sermaye yatırımlarından ve uygun kredilerinden vazgeçemeyecek durumda. Ve tüm risklerine rağmen Çin’in Latin Amerika’ya yaptığı yatırım öyle boyutlara vardı ki verimli ilişkiler kurduğu sol hükümetlerin ister istemez siyasi olarak arkasında duracak bir güç olarak görülüyor.

Çin son 10 yıldır hammadde ve enerji ihtiyacını giderek artan miktarlarda kıtadan karşılıyor. Ticaret hacmi itibariyle ABD’den sonra ikinci sıraya yerleşti bile. Venezuela ve Arjantin gelişen ticari ilişkilerde öne çıkan iki ülke olsa da Çin’le ticaret hemen hemen tüm kıta ekonomisinin belirleyici unsuru haline geldi. Gelişen ticaretle beraber özellikle bu ticareti rahatlatacak altyapı yatırımlarında da büyük bir atak yaptı Çin. Amerika Kıtası Diyaloğu’nun verdiği bilgiye göre Çin’in 2005’te yalnızca 231 milyon dolar olan toplam yatırımı 2010’da 37 milyar dolara fırlamıştı. Yalnızca 2013’te 78.3 milyar dolar olmuştu.  

Çin’in artan ağırlığı karşısında ABD yanlısı hükümetler homurdanırken ve Çin’in Latin Amerika’yı Afrikalılaştırdığını söylerken, siyasi olarak baskı altına alınan ülkeler durumdan şikâyetçi olmak bir yana ilişkileri derinleştirmeye çalışıyorlar.