Irkçılığın renkleri

Bu hafta dünyanın en ilginç ırkçılık hikayelerinden birini anlatma iddiasıyla karşınızdayım.

Önce Tarantino’nun geçen yıl piyasaya sürdüğü Zincirsiz filmini hatırlayalım. Kahramanımız köle Cango, bir tesadüf sonucu, kölelik karşıtı bir Almanın himayesine girer. Kötü şöhretli bir Mississippi plantasyonunda bulunan sevgilisini kurtarmak için Alman dostunu ikna eder. Bu plantasyonun gaddar sahibi Calvin Candie ile büyük bir hesaplaşma yaşanacak, sonunda Cango sevgilisini kurtarmayı başaracaktır. Plantasyondaki diğer kölelere en büyük eziyeti baş hizmetçi köle Stephen yapmaktadır. Kayıtsız şartsız efendisinin yanında yer almayı, diğer köleleri ihbar etmeyi, onlara akla gelmeyecek işkenceler uygulamayı kişiliğinin bir parçası haline getirmiş. Diğer kölelerin cisminde kendi kökenine savaş açmış Stephen’ın ölümü de Cango’nun elinden olacaktır.

Şimdi Stephen’in psikolojisinin ve zihniyet dünyasının koskoca bir ülkenin tarihsel bilincini oluşturduğunu ve sonuçta o ülkenin insanlarının büyük bölümünün Stephen gibi hissettiğini, Stephen gibi yaşadığını hayal edin.

Hikayemiz Kristof Colomb’un Yeni Dünya’da ilk ayak bastığı yer olduğu söylenen bir Karayip adasında, Hispaniola’da geçiyor. Adanın, çoğu Afrika kökenli olan sakinleri iki ayrı ülkenin yurttaşları olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Doğuda Dominik Cumhuriyeti, Batıda Haiti. Dominik Cumhuriyeti, komşusu yıllardır açlık, salgın hastalık, dış müdahale ve en son depremin yarattığı yıkımla anılırken görece istikrarlı bir ülke görünümü arz ediyor. Bağımlı küçük bir ada ülkesinin olabileceği kadar elbette... İki ülkenin dili farklı. Haiti’de Fransızca ve daha ağırlıklı olarak Kreol dili, Dominik’te İspanyolca konuşuluyor. Haiti’de Afrika’nın çok çeşitli yerlerinden koparılıp köleleştirilmiş halkların kendi kültürlerinden sentezledikleri Vudu dini hakimken, Dominik’te Katolik Hıristiyanlık hakim. Üstüne üstlük araları da hiç hoş değil.

En son Dominik Cumhuriyeti’nde Latin Amerika’da haftalardır tartışılan bir karar alındı, nasıl uygulanacağı merak konusu. Dominik devleti 1929 sonrası ülkeye yerleşen tüm Haitili göçmenleri vatandaşlıktan çıkaracağını açıkladı.

Bu, Dominik Cumhuriyeti’nde Haitilileri ülkeden sürmek için alınmış ilk karar değil. Ülkede devlet tarafından sürekli kaşınan kökü mazide bir Haitilileşme korkusu var. Haitililer ülkeye gelmeye başladıkları yirminci yüzyılın ilk yıllarından beri aşağılanıyor, en kötü işlerde, en korkunç koşullarda çalıştırılıyorlar.

Küçük bir adada bu kadar büyük farklar ve düşmanlık nasıl olur diyorsanız, sömürgecilik tarihine bakmak zorundayız.

İspanyollar Hispaniola’yı ilk işgal ettikten sonra büyük şeker plantasyonları kurdular. Avrupa’dan gelen hastalıklara ve ağır çalışma koşullarına dayanamayan yerli halk çok geçmeden bütünüyle yok oldu. Yerlerini alan geniş Afrikalı köle nüfus zamanla ada kültürüne başat karakterini veren nüfusa dönüşecekti. İspanyollar Latin Amerika’nın uçsuz bucaksız topraklarına saldırırken ada Fransız korsanların işgaline uğradı. Batı’da kurdukları, bugün Haiti olarak bildiğimiz koloni 18. yüzyılda Fransız ekonomisinin yüzde 70’ini finanse ediyordu. Çok geçmeden hiç beklenmeyen bir şey oldu ve Haiti’nin köle nüfusu ayaklandı, on yıllara yayılan mücadeleler sonunda Yeni Dünya’nın Afrikalıların omuzları üzerinde yükselen ilk bağımsız cumhuriyeti doğdu. Bu Cumhuriyet Ada’nın doğusuna doğru yayıldı. Dominik’te 20 yıl kadar süren Haiti işgali, Haiti’nin yeni egemenlerinin kendi kültürel yapılarını ve ekonomik düzenlerini dayatma çabaları, Dominiklilerde Haiti’yi çağrıştıran her şeye karşı bir nefretle sonuçlandı. Dillerine, Afrikalı kökenlerine, dinlerine karşı. Haiti’ye karşı kazanılan bağımsızlıktan kısa bir süre sonra İspanya krallığına yeniden kolonileştirilmek için başvuran Dominik’in büyük toprak sahiplerinin başını çektiği egemen sınıfı anavatanını Afrika değil, İspanya olarak kabul etti. Haiti’ye karşı bağımsızlık için savaşan komutanlarının tamamı siyah olsa da beyaz mermerden yapıldı heykelleri. Bu inkar öyle bir noktaya vardı ki, 1930’larda ‘Belalı Geçit’ adı verilen geçidi aşıp Dominik Cumhuriyetine geçen binlerce Haitiliyi katleden diktatör Trujillo kendi Afrika kökenini gizlemek için kamuoyu karşısına yüzünü beyaz pudraya bulayarak çıkıyordu.

Emperyalist dünya Haitili kölelerin yaptığını hiç unutmadı, hiç de affetmedi. Yıllarca Fransa’ya ve İngiltere’ye ödenen ağır tazminatlar, ABD öncülüğünde dış müdahaleler, iktisadi sömürü ve tahakküm Haitilileri bellerini doğrultamaz hale getirdi. Acı bir şekilde emperyalizmin en büyük yardımcısı ise sömürgeciliğin attığı tohumlar nedeniyle kendi öz kardeşlerinden nefret eden Dominikliler oldu.

İşte Cango ve Stephen’ın hikayesi...