Bu hafta Bizim Amerika’yı yazmak

Gözde Kök'ün “Bu hafta Bizim Amerika'yı yazmak” başlıklı yazısı 04 Haziran 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Çok zor... O nedenle, bu hafta Bizim Amerika’dan Türkiye’ye baktım. Arjantin, Küba, Meksika, Venezuela vb. ülkelerin haber ajanslarının hakkımızda yazdıklarını okudum. Latinler kendi dillerinde Gezi Parkı diyorlar, polis saldırısının gösterilere katılanların sayısını azaltmak yerine artırdığını yazıyorlar, AKP hükümetinin İslamcı ve otoriter karakterini hatırlatıyorlar ve Tayyip Erdoğan’ın yangına nasıl körükle gittiğini aktarıyorlar.

Latin Amerika basını konuya bizim pek çok medya kuruluşumuzdan daha fazla ilgi gösterse de onlar için buralarda ne olup bittiğini anlamak zor. Açıktan yazan görmedim ama belki onlar da bunu “Türk Baharı” olarak nitelendiriyordur. Türkiye’yi, çok genel hatları ile bildikleri bölgedeki toplumsal dinamikler ve siyasi motiflerle özdeşleştirdikleri için, Türkiye’nin sokulmak istendiği kaba sığmaz dediğimiz tarihsel birikimini, özgün dinamiklerini göremeyecek kadar uzak bir mesafede oldukları için...

Yine de, yüzbinlerce Türkiyeli sokaklarda günlerdir “Hükümet istifa” diye öfkeyle haykırıyorken, ülke başbakanının çıkıp hala atar yapabilmesine, onu da yapacağım bunu da yapacağım, asacağım, keseceğim demesine, sokağa dökülmüş halkı akla ziyan biçimlerde aşağılamasına hayret etmekten çok, kendi geçmişlerini hatırlamışlardır herhalde. Kıta ülkelerinin çok büyük bölümünde bir zamanlar kök söktüren kanlı diktatörlerini... Şimdilerde ise, benim görebildiğim kadarıyla siyasi misyonları Erdoğan’la benzeşen, piyasacı, ABD yanlısı yöneticileri olsa da, bunların hiçbirinin kibri, egosu bizim Başbakan’la yarışamaz. Onlar, bu işin şakası olmadığını son 20-30 yıldır enerjisi ve cüreti giderek artan halk hareketlerinin ödettiği bedeller sayesinde çok daha iyi kavramış durumdalar.

Ve şimdi Latin Amerika ajanslarını okurken, birden yabancılaşıyor ve sanki okuduklarım bir Latin Amerika ülkesinden gelen haberlermiş gibi hissediyorum. Sonra heyecanla, yok Türkiye’den bahsediyorlar diyorum. Başbakan’la eşzamanlı olarak bizim de yeni bir deneyim yaşadığımız kesin. Başbakan ilk kez, şimdiye kadar damarına bastıkça sesi yükselen, ancak bir türlü belli bir eşiği aşamayan, bir araya gelemeyen toplumsal kesimlerin tamamını karşısında buluyor. Bu kesimler şimdiden gelecek için umut vadedecek biçimde birlikte hareket etme yeteneği geliştiriyorlar. Bir yandan da AKP’nin büyük bir ustalıkla ördüğü korku duvarı aşılıyor.

Bu tablo, ister istemez yıllardır farklı toplumsal dinamiklerin bir arada ördüğü kitlesel eylemleri, direnişleri, grevleri ile, solu, anti-emperyalizmi iktidara taşıyacak noktaya ulaşan kazanımlarıyla Latin Amerika’yı çağrıştırıyor.

O Latin Amerika ki, mensubu olduğum kuşak için, hiç tanık olmadığımız ama geleceğini bildiğimiz, özlemle beklediğimiz kitlesel hareketlenme bir türlü gerçekleşmedikçe zaman zaman can simidi oldu. Ne zaman, ne zaman, diye sabırsızlandıkça, umutsuzluğa kapıldıkça yeniden enerji toplamamamıza destek oldu bu kıtadaki gelişmeler. Şimdiyse ezikliği üzerimizden atıyor, bakın bizde de olabiliyormuş diyebiliyoruz... Burası Latin Amerika değil, diyenlere söyleyecek bir çift sözümüz var artık...

Evet, burası bir Latin Amerika değil, burası Türkiye. Ve kendi ülkemde bu kadar çok yürekli insan olduğunu fark ettiğim an, yani bu hafta, Bizim Amerika’yı yazmak çok zor, hatta imkansız hale geliyor. Artık, bundan sonra, biraz da onlar bizi yazsın, onlar bize bakıp heyecanlansın diyorum...