Bir gericinin hezeyanı

Andres Oppenheimer Arjantinli bir gazeteci ve televizyon yıldızı. ABD’de eğitim görmüş ve yıllardır ABD’de yaşıyor. Miami Herald’ın dış gündemler editörü, köşe yazarı. Burada yayınladığı yazı ve raporlarını onlarca başka gazete ve internet yayınında da görebilirsiniz. El Pais, La Nacion en önemlileri. CNN İspanyolca’nın mümtaz simalarından aynı zamanda. Ve tabii ki çok sayıda bağlantısı olan, özellikle Latin Amerika iş çevrelerinin nabzını iyi tutan, gazeteciliği ‘business’e çevirmeyi bilmiş bir iş adamı.

Bu hafta Havana’da başlayan Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC) zirvesiyle ilgili haberlere bakarken ‘bir diktatörlüğün meşrulaştırılması’ başlıklı köşe yazısına rastladım. Neyi kastettiğini hemen anladım tabii... Çok zeki olduğum için değil. Hoppenheimer gibileri yıllardır hiçbir yeniliğe ve yaratıcılığa gereksinim duymadan aynı bozuk plağı çalıyorlar. Bu plak Latin Amerika devletlerinin Küba’daki Castro kardeşler diktatörlüğünü, çeşitli uluslararası platformlardan dışlamak bir yana onore ederek meşrulaştırdığını söylüyor.

CELAC ABD’nin borusunun öttüğü ve Küba’nın dışlandığı Amerika Devletleri Topluluğu (OEA) karşısında Küba ve Venezuela’nın öncülüğünde ABD’ye karşı bağımsız bir çizgiyi güçlendirmek için 2011’de kuruldu. ABD ve Kanada bu yeni topluluğun parçası olamadılar. Topluluğun kuruluşunun tek amacı elbette bu değildi ama, ABD’nin Küba’ya yönelik uluslararası blokajı çok akıllıca bir manevrayla püskürtülmüş oldu.

Havana’da düzenlenen zirvenin ABD yönetimini alarm durumuna geçirdiği anlaşılıyor. Zirveyi sabote etmek ve hatta Küba aleyhine bir şova çevirmek için büyük ölçekli bir kaynağı serbest bırakmışlar. Bazı kurumlarını bu iş için görevlendirmişler. Ve tabii onları hazır ve nazır bekleyen Küba’daki paralı askerlere de gün doğmuş. ABD’nin Latin Amerika’daki pis işlerinin yanısıra bu pis işleri demokrasi ve insan hakları sosuna bulama görevlerini de yerine getiren Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) baş rollerde. Plana göre dünyanın her yerinden basın yayın kuruluşları zirveyi haberleştirmek üzere Havana’dayken kentte ‘baskıcı rejime karşı’ protesto gösterileri gerçekleştirilecek ve zirveyle eş zamanlı bir ‘uluslarası ilişkiler ve insan hakları demokratik forumu’ düzenlenecek.

İşte bu noktada Oppenheimer’in hezeyanı anlam kazanıyor. Oppenheimer zirveye katılan Latin liderlerden hiçbirinin Küba muhalefetiyle görüşme fikrine sıcak bakmamasına, az önce bahsettiğim planların parçası olmak istememesine isyan ediyor. Kesin müttefik gördüğü Meksika yönetiminden birilerini bizzat aramış. Böyle bir düşüncelerinin olmadığını öğrenmiş.

Meksika lideri bile ABD’nin açıktan organize ettiği sabotaj planına yanaşmıyor. Oppenheimer isyan ediyor, Kübalı yöneticilerin Meksika’yı her ziyaret ettiklerinde muhalefetle görüştüklerini hatırlatıyor.

Bu durum Oppenheimer’in zannettiği gibi Meksika’nın bile Küba’nın meşruiyetine katkı sağladığını göstermez. Küba’nın Latin Amerika entegrasyonu sürecinde meşruiyet alanının genişlediğini ve bölgedeki sağcı iktidarların da Küba’ya karşı herhangi bir adım attıklarında karşılarında geniş bir ittifakı bulacaklarını bildiklerini gösterir.

Oppenheimer piyasacı ve gerici bir kişi. Büyük sermaye çıkarlarının sözcüsü, egemen sınıfların duygularının tercümanı. Kıtadaki gelişmelere ilişkin yaklaşımları karşı cephenin bakış açısını yansıtması bakımından çok değerli.

Küba konusunda ciddi kavrayış problemleri yaşıyor. Öte yandan Oppenheimer türünün örneklerinden yalnızca bir tanesi. Küba söz konusu olduğunda hepsi saçmalıyor. O nedenle motivasyonumuzu kırmayıp gelecek hafta bu gazetecinin Latin Amerika’daki güncel gelişmelere bakışına göz atalım diyorum.