Restorasyon: Yeniden?

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - ABD Yazıları

Bu günlerde çokça ima edilen bir mesele var. Biz soru olarak ve açıkça ifade edelim:
Döndük dolaştık, geldiğimiz nokta 28 Şubat öncesi midir?

28 Şubat, elbette bir kodlama. Bu kodlama, yalnızca 1997 yılının Şubat MGK'sında alınan kararları değil bir süreç olarak onun öncesi ve sonrasını kapsıyor. Türkiye'nin bugünün anlaşılabilmesi yani bu sorunun layığıyla yanıtlanabilmesi için 1990'ların ikinci yarısını ve aynı anlama gelmek üzere 28 Şubat'ı kavramak gerekiyor.

28 Şubat sürecine ilişkin sistematik tek analizi bugün TKP ismi ile mücadelesini sürdüren Sosyalist İktidar Partisi (SİP) yapmıştı. SİP'in, 28 Şubat analizi 28 Şubat'ı da içine alan bir süreç olan "restorasyon süreci" tezi etrafında şekilleniyordu. Restorasyon tezine ilişkin kısa hatırlatmalarda bulunmakta fayda var.

"Restorasyon süreci" tezinin kalkış noktası, Türkiye'de düzenin mevcut toplumsal ve siyasal yapıyı kucaklayamaz hale gelmiş olmasıydı.

Düzenin 1980 öncesinden itibaren saflarında oluşturduğu karşı-devrimci yığınak 1980 atmosferinde pekişmiş, Kürt "sorunu" için tahkim edilen bu toplam kontrolden çıkma noktasına gelmişti. Meselenin bir ucunda "siyasal İslam" varken diğer tarafında faşist-paramiliter çeteler bulunmaktaydı.

Kürt dinamiği, devlet karşısında avantajlı durumda görünürken metropollerdeki emekçi mahalleleri sol ya da "siyasal İslam" arasında pay edilmiş durumda idi.

"Siyasal İslam"ın düzen açısından "tehlike" olarak adlandırılmasının ardındaki bir diğer neden de "yeşil sermaye"nin geleneksel sermayeyi tehdit eder derecede güç kazanma alametleri göstermeye başlamasıydı.

Üstüne üstlük Sovyet-sonrası dönemde düzenin ezberi bozulmuştu. Kendiyle yaşıt manivelası, "Sovyet tehdidi" ortadan kalkmış emperyalist merkezlere karşı elindeki tek koz da buharlaşıvermişti.

Bu noktada egemen sınıfın tek alternatifi memleketin anahtarını teslim etmek ve ne pahasına olursa olsun Avrupa'nın güvenli sularına atlayabilmekti.

Siyaset acilen "merkez" çevresinde yapılandırılmalıydı. İhtiyaçlar ve hedefler bunlarken ortada tarihin kadim sorunu olan özne sorunu bütün çıplaklığı ile duruyordu. Bütün bunları kim yapacaktı?

Bu noktada Genelkurmay bir "siyasi parti" olarak siyasal alana ağırlığını koydu ki dönemin komünist öznesi bu "yeni" gürbüz özneyi "Asker Partisi" ya da kısaca AsParti olarak adlandırdı.

Dönemin öznesi AsParti, taşıyıcı ideolojisi ise Kemalizm olacaktı. Restorasyon Kemalizmi.

SİP'in döneme ilişkin son saptaması ise devrimci olanaklar ve sosyalist siyaset açısından dönemin önemine ilişkindir. SİP, koordinatların yeniden belirleneceği bu dönem içerisinde sola toplumsallaşma anlamında bir alan açılacağını öngörüyordu. Düzenin siyaseti merkezde yeniden konsolide ederken kullanacağı temaların taşıyıcısı olamayacağını iddia ediyordu. Kentli, sınıf eksenli bir hat üzerinden (yurtseverlik, kamuculuk, aydınlanmacılık ve halkların kardeşliği) bu boşluğa göz dikilmeliydi.

SİP'in kimi noktalarda oldukça basitleştirerek aktardığımız duruşu ve değerlendirmesi buydu. Bizim de 28 Şubat sorusunu yanıtlarken kullanacağımız çerçeve bu olacak. Bunu belirttikten sonra soruyu yanıtlamaya girişebiliriz.

Söz konusu soru muhakkak daha geniş bir muhasebenin konusu olmalıdır. Fakat burada fiziksel sınırlar söz konusu olduğundan bu temel tez ve saptamalarda düzenin ne kadar yol aldığını tespit etmek pratik bir başlangıç noktası oluşturabilir.

1990'lı yıllarda düzeni restorasyon açılımına zorlayan iki dinamik bu süreç boyunca başkalaşmıştır.

Kürt "sorunu," 1999'da Öcalan'ın uluslararası bir komplo ile Türkiye'ye tesliminin ardından devletin avantajlı olduğu bir düzlemde yeniden biçimlenmiştir. Fakat devlet, kendisini Kürt "sorunu" karşısında tarihsel katılıkları ile hedeflediği istikamette atması gereken biçimsel adımlar arasında gerilimli bir alana sıkışmış durumda bulmuştur. Bu alandan çıkmak için tamamen pusulasız bir yol takip edilmiş, şiddetten vazgeçilmezken, kısmi reformlar gerçekleştirmeye çalışılmış, reformların hemen hepsi ise doğdukları gün kadük olmuştur. Devlet, esas hesabını bölgenin piyasaya hızla açılması ve sosyal yapının gericileştirilmesi üzerine yapmıştır. Geç 1960'larda başlayan Kürt Aydınlanması'nın bütün izlerinin yok edilmesi için "din" ve "tarikatlar" etkili biçimde kullanılmıştır. Daha öncesinde şiddet unsurunun da bir parçası olan dinci örgütlenme buradan tasfiye edilmiş, fakat toplumsal alanda din ve uzantıları ulusal kimliğe rakip olarak desteklenmiştir.

Aslında Kürt hareketinde ortaya çıkan hareket tarzı Restorasyon Kemalizminin dine ve uzantılarına yaklaşımını da özetler niteliktedir. Restorasyon Kemalizmi, bir araç olarak dini kullanmaktan, uzantıları ile işbirliğine girmekten çekinmemiş, toplumsal alandaki işleyişinin önü açılmıştır. Düzenin tarihsel bir yönelimi de bu meseleye destek olmuştur. Sola açılabilecek alandan çekinen düzen, sola karşı panzehir olarak din ile özellikle metropollerdeki emekçi mahallelerini afyonlamıştır. Medyanın bu konudaki tavrı ve önemi hala araştırılmayı bekleyen önemli bir alan durumundadır. Bugünden bakıldığında düzenin söylemsel düzeydeki "aydınlanma" vurgusu dinin toplumsal hayat içine gömülmesi esnasında giydiği eldiven gibi görünmektedir. Laiklerin argümanlarına "elhamdülillah biz de..." diye başlamaları bu döneme denk gelmektedir.

İktisadi düzlemde ise "yeşil sermayeye" karşı girişilen mücadele çok kısa ömürlü ve çok yüzeysel olmuştur. Bu "mücadelenin" Ülker Holding'e karşı girişilen boykotvari uygulamalar dışında somut bir karşılığı olmuş mudur bilmiyorum ancak sınıf savaşının bu kertesini Türkiye'nin düzeninin kırılgan iktisadi ve siyasi yapısının kaldıramayacağı belli olunca hızla tornistan komutu verilmiştir. Bunu biliyoruz.

Faşist paramiliter çeteler bu dönemde büyük gürültü ile "temizlenmiştir." İstihbarat ve polis teşkilatı içinden birkaç ay gibi kısa sürede yüzlerce çetenin deşifre edildiği hatırlanabilir. Şimdi o dönemki "temizliğin" emniyet ve istihbarat içindeki yeni yapılanmanın oluşmasındaki payını sormanın vakti değil midir? Kaldı ki o gün bu çeteler temizlendi ise bugün ülkenin her yanında topraktan fışkıran silahların açıklamasını nasıl yapmak gerekir?

Kemalizm ve onun en son versiyonu olan Restorasyon Kemalizmi burada anlattığımız haliyle anti-komünist eksende dönen ve ölmesine yakın giderek şişkinleşen, parlaklaşan ve sonrasında kendi üzerine çöken gökcisimlerine benzemektedir.

Kritik nokta ise şudur:
Gericiliği ve faşizmi, anti-komünizm ekseninde içererek şişkinleşen AsParti'nin Kemalizminin bir devlet ideolojisi olarak siyasal alanı biçimlendirmek konusunda performansı, bizim sürece nasıl baktığımıza göre değişecektir. Bir açıdan bakıldığında Restorasyon'un içinden derdest edilen Tayyip Erdoğan'ın "lider" olarak çıkmış olması, gömlek değiştirmiş "siyasal İslam"ın iktidar olması ve artık bir vakıa olan Fethullahçı "örtük iktidar" Restorasyon'un hedefleri ile çelişki içindedir. Ama artık sormamız gerekiyor: Hedeften bu kadar büyük bir sapma normal kabul edilebilir mi? Böyle bir durumda hedefin gerçekten hedef olup olmadığını sorgulamak da gerekmez mi? Başka bir biçimde ifade edecek olursak Restorasyon'un bu anlattığımız birinci aşaması acaba bir devir teslim töreni midir?

Kişisel olarak Restorasyon'u bu şekilde bir kere daha değerlendirmek gerektiği kanısındayım. Restorasyon'u, başından itibaren adım adım kurgulanmış bir süreç olarak görmek ve böyle değerlendirmek yerine gelinen noktadan geriye doğru bakarak bir Restorasyon okuması yapmak mümkün görünmektedir. Restorasyon burada önerdiğimiz haliyle düzen-içi mücadelelere, Restorasyon'un öznesinin yoğurmaya çalıştığı nesnesi ile olan ilişkisine, emperyalizmin bölgesel ve küresel yönelimlerine ve bu süreçte sınırlı etkiye sahip işçi sınıfı-burjuvazi hesaplaşmasına göre yeniden ve yeniden şekillenen bir süreçtir. Bu noktada altını yeniden çizmemiz gereken nokta bütün bölgenin geometrisini bozan emperyalizminin ağırlığıdır. Emperyalizmin bütün desteğini Kemalizmin arkasından çekmiş olması Restorasyon'un bir noktada ilk takip ettiği hattan başka bir hatta geçtiği değerlendirmesini gündeme getirmektedir.

Düzenin koyduğu hedefler açısından ne yazık ki en önemli başarı düzenin solunda kazanmış olduğu mevzidir. Bu izi, iktidarımıza değin sırtımızda taşımak durumundayız.

İktisadi konsolidasyon, Avrupa hedefi, emperyalizm ile yeniden tarif edilen ilişkiler gibi başlıklarda iyileşme kaydedilmek bir yana, bu başlıklar düzeni dağılma noktasına getirmiştir.

Kürt "sorunu"nda düzen açısından kaydedilen mesafe ne olursa olsun bu başlık, düzenin hala birincil gündem maddesi durumundadır.

Başta sözünü ettiğimiz başlıklardan yalnızca "siyasal İslam" devlet kademesinde gündemden düşmüş ve fakat toplumsal zeminde bir gerilim unsuru olarak varlığını sürdürmektedir.

Göstermelik kontrgerilla temizliği ise dostlar alışverişte görsün biçiminde sürmektedir...

Restorasyon 2002'ye kadar olan süreçte "yıkmış" ve yıkılanın yerine konacak ana hatları ile şekillendirmiş, Kürt sorunu ve emperyalizm ile ilişkiler başlığında "sivil" alana olan ihtiyaç arttıkça 2002-2007 arasında, AsParti sahneden tedrici biçimde çekilirken "şiir gibi olduğu" AKP'ye el vermiştir. 2007 Seçimleri, Restorasyon'un AKP etrafında konsolide olmasını sağlarken, bir dizi pazarlık ve mücadele sonucu 2007-2009 dönemi Kemalizmin bir devlet ideolojisi/resmi ideoloji olarak ölümüne sahne olmuştur.

Önümüzdeki dönem bu kez AKP'nin öncülüğünde düzenin restore edilmeye çalışılacağı bir dönem olacaktır. Bu yeni dönemin ideolojisi yeni-Osmanlıcılıktır. Yıkılanın yerine yenisini koymak meselesi giderek yakılıcılık kazanmaktadır. Anayasa tartışmaları bunun nirengi noktasıdır ve bu tartışmaların önemi buradan kaynaklanmaktadır.

Kürt sorunu, İslam'ın siyasal ve toplumsal pozisyonu, emperyalizm ile ilişkiler, güvenliğin yeniden yapılandırılması Restorasyon'un ikinci aşamasının asli gündemleridir. Biçim olarak benzeyenler, ilk aşamanın aldığı yol ve emperyalizmin ağırlığı altında öz olarak farklılaşmıştır. Bu anlamıyla biçim olarak 28 Şubat öncesindeyiz. Öz olarak...

Bu mesele devletin çözülmesi tezi ile birlikte yeniden ele alınmalıdır.

Bunu önümüzdeki yazımıza bırakıyoruz.

[email protected]