Hayata Döndürülüşümüzün On Birinci Yılı

Beyaz bir Renault’ya bindirildikten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan ve lime lime edilmiş bedenleri haftalar sonra kimsesizler mezarlığına gömülen genç ölülerdir 1990’lar.

1990’lar, bir evde kuşatıldıktan sonra “teslim ol” çağrısına daha yanıt veremeden üzerine yağdırılan yüzlerce kurşunla yargısız sorgusuz infaz edilmektir ve elbette o sırada sokakta toplanan bir grubun istiklal marşı okuyup katilleri alkışlamasıdır.

“Bin operasyon”dur mesela 1990’lar Mehmet Ağar, Hayri Kozakçıoğlu, Necdet Menzir ve kar maskeli özel harekâtçılardır.

1990’lar, Anadolu’nun ortasında bir otelde kıstırılıp tekbir getirilerek yakılan şairler, yazarlar ve sanatçılardır Metin Altıok’tur, Behçet Aysan’dır, Hasret Gültekin’dir.

İBDA-C’nin dergisi Taraf’ın “Şanlı Sivas Kıyamı” manşetidir 1990’lar ve İsmet Özel’in katliamı meşrulaştırmak adına “Aziz Nesin gibilerinin kendilerini güvende hissetmeleri için Sırp (veya Grek, Ermeni, Rus veya Amerikan) uçaklarını Sivas semalarında görmeleri mi gerekiyor” diye sorabilmesidir.

1990’lar, Can Yücel’in şu dizeleridir aynı zamanda: “Bu Datça’da/Bu uzak zürafasında Anadolu’nun /Filizkıran fırtınası esiyor /Eşzamanda İstanbul’da, Gaziosmanpaşa’da /Dal gibi Aleviler kırılıyor /İşte bu Vatanla Milletin /Bölünmez Bütünlüğüdür.”

Yakılan ve boşaltılan binlerce köydür 1990’lar, Diyarbakır ya da Batman sokaklarında enseye sıkılmış bir Hizbulkontra kurşunudur, JİTEM’dir, kontrgerilladır, faili meçhuldür.

1990’lar, Muammer Aksoy’dan Musa Anter’e, Vedat Aydın’dan Uğur Mumcu’ya, Turan Dursun’dan Ahmet Taner Kışlalı’ya uzanan bir aydın kırımıdır, aklın yıkımı adına gerçekleştirilmiş upuzun bir aydın kırımıdır.

1990’lar, hayatın hapishaneleştirilmesi için hapishanelerin F tipileştirilmesidir, hücredir, tecrittir, bembeyaz duvarlar ve sessizliktir.

Hayata Dönüş’tür 1990’lar. 2000 yılının 19 Aralık gecesi başlatılan ve halen devam eden bir operasyondur direnebilmek için ellerinde sadece bedenleri kalmış siyasi mahkûmlara devletin en ileri teknoloji ürünü silahlarla saldırmasıdır.

1990’lar Hikmet Sami Türk’tür, Saadettin Tantan’dır, Milliyet gazetesinin operasyonun ardından alçakça attığı “Sahte Oruç Kanlı İftar” manşetidir.

Operasyonların öncesinde ve sonrasında F tipi cezaevlerine karşı yapılan açlık grevlerinde siyasi mahkûmların yakalandığı sendromun adı değildir sadece Wernicke Korsakoff toplumca yakalandığımız hafıza kaybının da tıp literatüründeki adıdır. 1990’lar hepimizin Wernicke Korsakoff sendromuna yakalandığı yıllardır.

Bitmek bilmeyen bir 12 Eylül’dür 1990’lar.

Hayata Dönüş, 1990’larla 2000’leri birbirine bağlayan halkadır ve kesintisiz sürmekte olan toplumsal bir operasyonun adıdır. Bu nedenle de F tipi cezaevleriyle F tipi bir rejimin inşasının tarihi ortaktır.

F tipi basit bir cezaevi modeli değildir sadece bir rejim biçimidir de aynı zamanda: İçerisiyle dışarı arasındaki ayrımın giderek ortadan kalktığı, herkesin potansiyel birer terörist olarak görüldüğü, tutuklu yargılamanın bir kural ve tutuksuz yargılamanın bir istisna haline geldiği, gizli tanıkların ifadeleriyle yazılmış binlerce sayfalık iddianamelerle açılmış davalar üzerine kurulmuş bir rejimdir.

F tipi rejim, telefon dinlemeleri, sızdırılan bant kayıtları, bilgisayarlara gönderilen virüslü mailler demektir.

Ve elbette ki F tipi rejim, sürekli bir olağanüstü hal durumu, kesintisiz operasyonlar süreci, özel yetkili mahkemeler ve düşman hukuku demektir.

F tipi rejimde puşi takmak, duvara yazı yazmak, polis bir kadını öldüresiye dövmesin diye üzerine kapanmak, kitap yazmak, haber yapmak, protesto eylemlerine katılmak, HES’lere karşı mücadele etmek, barınma hakkını savunmak, slogan atmak ve marş söylemek terörist olmak için yeterlidir. Bu nedenle tüm dünyadaki 35 bin 117 teröristin 12 bin 897’si Türkiye’de ve cezaevlerindedir.

Hayatın inkârıdır F tipi rejim ve başlangıç noktamız burasıdır yani hayatın inkârının inkârı, felsefenin diliyle söylendiğinde yadsımanın yadsınmasıdır.