Bu koşullarda ABD emperyalizmi geriye çekilecek mi? Hiç öyle gözükmüyor, aksine tükenene kadar daha da hırçınlaşma eğilimi Trump’ın açıklamaları ile dışa vuruldu.
ABD emperyalist bir devlet olmaya ne kadar devam edecek?
Erhan Nalçacı
Trump’ın yeniden seçilmesi ABD için bir yön değişikliği anlamına geliyor.
Ana hatlarıyla şöyle özetlenebilir:
Ukrayna’da Rusya’ya karşı sürdürülen vekâlet savaşı bir anlaşmayla sonlandırılacak.
ABD’nin tekrar ekonomik gücünü kazanması için iç piyasa yabancı sanayi ürünlerine karşı yüksek vergi duvarları ile korunacak.
ABD’nin yeniden sanayi üretimine yönelmesi ile üretim gücü artırılacak.
Bu politikalar nasıl ve ne kadar uygulanabilir, tam olarak kestirmek mümkün değil. Ancak bu yönelimle birlikte ABD’nin emperyalist hiyerarşi içindeki yerini kısaca tartışalım.
ABD emperyalist piramidin tepesinde olmasına karşılık uzun bir süredir dış ticaret açığı veriyor. 2023 yılında ABD’nin ihracatıyla ithalatı arasındaki fark 773 milyar dolar civarındaydı.
Aşağıdaki grafik sadece Çin ile ticaretteki açığın nasıl seyrettiğini bize gösteriyor:
ABD açığı çok önemsemiyordu, çünkü doların dünyadaki egemenliği sayesinde tasarruf eden uluslar ABD’ye çoğu borç olmak üzere yatırım yapıyorlar ve açığı finanse ediyorlardı. Böylece ABD giderek az üretirken ABD halkı yüksek tüketim standartlarını koruyordu.
Ancak dünya üretimine yapılan katkı tek değilse de emperyalist hegemonyanın başlıca unsurudur. ABD’nin üretim kapasitesindeki azalış hegemonyasını tehdit edecek düzeye ulaştı.
Bunun birçok nedeni var. ABD sermayesi ucuz emek gücünün sunulduğu coğrafyalara doğru kaydı zaman içinde ve ABD sanayi gücünde bir gerileme yaşandı. Ayrıca kapitalizmin yapısal krizi nedeniyle de üretken emekten kaçış rol oynadı. Aşağıdaki grafik ABD emek gücünün sanayide çalışan kesiminin nasıl azaldığını bize gösteriyor.
Emek gücünün üretimden çıkıp hizmet sektöründe yoğunlaşması kapitalizmin yapısal bir sorunu olarak alınabilir. Emek gücü tüketime dayalı veya üretimle dolaylı olarak ilişkili sektörlerde toplanıyor. Sermaye kâr oranlarını yüksek tutabilmek adına üretken sektörlerden kaçma eğilimi taşıyor. Bir dünya fabrikası olarak tanımlanan Çin’de bile benzer bir eğilim görülüyor.
Kapitalizmin bütün yapısal sorunlarının sosyalizmle aşılabileceğini daha önce belirtmiştik. Sosyalizm bunu hizmet ve üretim sektörünü bütünleştirerek ve piyasa dışına taşıyarak gerçekleştirecek. Ancak konuyu dağıtmadan tekrar ABD’ye dönelim.
Sonuçta ABD’deki hegemonya erozyonunun temel unsuru olan üretimde gerilemeyi aşağıdaki grafikten izleyebiliriz.
Sorun sadece ABD iç pazarının yabancı sanayi ürünleri ile istilası değil, ABD dünya pazarlarından da çekilmek zorunda kalıyor.
Ayrıca ABD’deki işçi sınıfının son dönemde kazandığı hareketlilik emek gücünün ucuzlatılmasını engelliyor. Bu da ABD mallarının dünya pazarlarına girişinde rekabet gücünü azaltıyor.
Dolar egemenliği ise aşağı doğru gidişe rağmen halen sürüyor. ABD mali hegemonyasını dünya halklarına karşı aşağılık bir şekilde kullanabiliyor. Örneğin, Suriye’de Cumhuriyetin çöküşünde ABD’nin 10 yıldır uyguladığı ambargonun etkisi büyük oldu.
Öte yandan dolar hegemonyasındaki gerileme gözle görülür hale geldi. 2000’lerin başında dünya ticaretinin %70 kadarı dolar kullanılarak yapılırken, bu oran %40’lara düştü. Rusya ve Çin, Brezilya ve Çin, İran ve Rusya, Suudi Arabistan ve Çin gibi ikili ticari ilişkiler yerel paralarla yapılmaya başlandı.
Alternatif uluslararası para ve dolaşım sistemleri oluşturmak için ciddi bir arayış var. Bu ABD’nin ticaret açığının bir süre sonra finanse edilemeyeceği anlamına da geliyor.
Trump bu nedenle dolardan kaçmaya çalışan BRICS ülkelerini çok yüksek gümrük duvarları oluşturarak ABD’ye ihracatlarını engellemekle tehdit etti.
Ancak burada başka bir yapısal sorun doğuyor. Tedarik zincirleri artık dünyayı bütünleştiriyor. Sosyalist bir dünya tedarik zincirlerinin planlanmasına dayanarak en akılcı şekilde tasarlanmasını sağlayacak, yoksa her ülkenin her şeyi üretmesine odaklanmayacak.
ABD’nin yüksek gümrük duvarları ile iç pazarını koruması bu koşullarda hemen hemen imkânsız gözüküyor. Bu durum ABD’ye diğer ülke pazarlarında rekabet şansı vermediği gibi geçen hafta konu ettiğimiz Almanya gibi ihracata dayalı ekonomilerin krizini de derinleştirecek gibi duruyor.
Bu koşullarda ABD emperyalizmi geriye çekilecek mi? Hiç öyle gözükmüyor, aksine tükenene kadar daha da hırçınlaşma eğilimi Trump’ın açıklamaları ile dışa vuruldu. Trump hem 1999’da devrettiği Panama Kanalı’nı geri istedi ve bir halkın egemenlik hakkını doğrudan tehdit etti. Hem de buzulların erimesi nedeniyle ekonomik değeri çok artan Grönland’a sahip olmak istediğini açıkça söyledi. Ne de olsa halen dünyanın en büyük askeri gücü olarak gözüküyor.
Ocak sonunda başlayacak Trump döneminde dünya halklarının giderek gerileyen ABD emperyalizminin hırçın, ırkçı, haksız ve saldırgan eylemlerine maruz kalacağını gözleyeceğiz.
Öte yandan ABD’yi daha kırılgan hale getiren kendi sermaye sınıfı içinde de bir yarılma olduğu görülüyor. Geçtiğimiz hafta içinde ABD’de gerçekleşen terör saldırılarına bir kez bakın.
Bu saldırıların uyanan IŞİD hücreleri tarafından yapıldığına inanmamızı istiyorlar. Bu saldırıların neye hizmet ettiğini anlamak için belki beklememiz gerekecek. Ancak muhtemelen Trump’a suikast girişimi, Ukrayna’ya Rusya içlerini vuracak menzilde füze kullanmasına izin verilmesi, Trump dönemine iki hafta kala Ukrayna’ya 1,5 milyar dolar tutarında yardım edilmesi ve terörist saldırılar birbirinden ayrı olaylar değildi, sermaye sınıfı içindeki çıkar kavgasının ürünleriydi.
Dünyada böylesine bir altüst oluş dönemini hem üzerimize yıkılmasını engellemek hem bu dönemi kazanmak için örgütlü karşılamaya ne dersiniz?