Sağ olasın...

Yıl 1979. Bıyığı henüz terlemiş bir üniversite öğrencisiyim. Aydınlıkçıyım. İTÜ’de hakim olan Dev-Sol’cularla kanlı bıçaklıyız sürekli saldırıyorlar, okuldan atmaya çalışıyorlar bizi. Yine bir kavga. Dövüşe dövüşe Gümüşsuyu’ndaki bir amfiye çekilmişiz. Birden kapı açılıyor ve 5-6 Dev-Sol’cu dalıyor içeriye. Öndeki arkadaşlar kapıyı kapatmayı beceriyorlar ve içeri giren Dev-Sol’cular aramızda kalıyor.

Kemal Abi. Benden 4-5 yaş büyük, kıdemli öğrenci. İki metre boyunda, iri yarı dev gibi bir adam... Koltuğunun altına bir Dev-Sol’cunun kafasını sıkıştırmış, diğer eliyle bir İTÜ sandalyesini tutup kaldırmış, indirdi indirecek kafasına... O zamanın İTÜ sandalyelerini bilenler bilir ayakları demirden, oturak yeri mermerden...

Gözümün önünden gitmez o an, dün gibi anımsıyorum. İndiremedi Kemal Abi. Olay olup bittikten sonra sormuştum: “Niye vurmadın Kemal Abi?”

“Nasıl vurayım be Ender? Daha üç gün önce faşistlere karşı birlikte dövüşüyorduk.”

Sağ olasın Kemal Abi. Hayatım boyunca unutamayacağım bir ders verdin bana, öğretmenim oldun.

* * *

Sanırım yine 1979 yılı. Bir akşam Devrimci Gençlik Birliği’nin Aksaray’daki binasında otururken, onar dakika arayla yüzü gözü dağılmış arkadaşlarımız derneğe sökün etmeye başladı. Dev-Sol’cuların saldırdığını söylüyordu hepsi. Gelen her yaralı arkadaşla birlikte öfkemiz bir kat daha artıyordu. Gece toplandık ve karar verdik biz de onların oturdukları kahvehaneyi basacak ve gerekli yanıtı verecektik. Sabah kalabalık bir grup halinde Beşiktaş’taki Barbaros Kafe’yi bastık. Uzatmayayım, ciddi bir arbede çıktı ve her iki taraftan da yaralananlar oldu. Sonunda polisin müdahalesiyle gözaltına alındık ve ortalık yatıştı.

Sabah nezarethaneden çıkar çıkmaz Türkiye İşçi Köylü Partisi’nin (TİKP) Şişhane’deki il merkezine gittik. Kahramanlar gibi karşılanacağımızdan emindik. İl Başkanının bizimle görüşmek istediğini öğrenince heyecanımız daha da artmıştı. TİKP İstanbul İl Başkanı, hepimizin saygı ve sevgi duyduğu eski TKP’li Halim Spatar’dı. Sakin bir tavır ve güleç bir yüzle karşıladı bizi. Teker teker elimizi sıkıp geçmiş olsun dedikten sonra, işte o beynime kazınan sözleri -biraz da sert bir ifadeyle- söyledi: “Solcu solcuya vurmaz arkadaşlar. Enerjinizi sınıf düşmanlarınıza saklayın.”

Kahraman gibi karşılanmayı beklerken inceden bir azar işiten yeniyetme bir devrimci olarak, o gün bu yaklaşımı anlamam çok zordu elbette. Çünkü kavgayı başlatanlar ve ilk saldıranlar Dev-Sol’culardı. Kavrayabilmem için bir yıl geçmesi ve 12 Eylül faşist darbesini yaşamam gerekti. İTÜ’de bütün devrimciler ister istemez kenetlenmek zorunda kaldık, birlikte içeri alındık, birlikte jandarma dipçiği yedik, birlikte direndik.

Sağ olasın Halim Abi. Sen zaten ölene kadar (yaklaşık bir yıl önce kaybettik onu) öğretmenimizdin bizim...

* * *

Yıl 1990. 12 Eylül silindiri geçmiş üzerimizden. Üniversiteye gireli 13 yıl olmuş, artık mezun olmalıyım. Son sınavlarımdan birine giriyorum. Dört sorudan birini yanıtlayabilmişim, kıvranıp duruyorum.

İTÜ artık bildiğimiz İTÜ değil. Bir kuşak geçmiş, faşist darbe dokusunu değiştirmiş üniversitenin...

O ne? Arka sırada Bülent. Benim dönemin Dev-Sol’cusu. Nasıl da kavgalıydık onunla...

Sınav kâğıdını teslim etmeye gitmek için yanımdan geçerken, hiçbir şey söylemeden buruşturulmuş bir kâğıt attı kucağıma. “Yine ne yapıyor bu adam” deyip açtım kâğıdı. İki sorunun yanıtı!

Sağ olasın Bülent arkadaş! Şimdi ne yaparsın, nerelerdesin bilmem ama sağ olasın, can olasın...

* * *

Geçmişi meze yapmak için değil, geleceği kazanmak için aktardım bu üç küçük anıyı.

Değerli gençler. Ayrı devrimci örgütlerde bulunabilirsiniz, farklı politik tutumlar alabilirsiniz, doğaldır... Ama temel (sınıfsal) ayrışmada aynı saftasınız, bunu bilince çıkarın. Düşmana karşı birleşmek zorundasınız, başarmak için... Tuzaklarla dolu, keskin bir döneme de giriyoruz üstelik. Tayyip’in yıkılmasıyla işin biteceğini sanmayın. Sol adına ciddi başarıların olanaklı olduğu bir dönem aynı zamanda.

Düşman sizi -bizim gibi- zindanlarda birleşmek zorunda bırakmadan, siz düşmana karşı birleşin. Düşmanın bir adım önüne geçin. Hem sizin Haziran Ayaklanması gibi müthiş bir ortak hareket etme deneyiminiz var.

Sol içi kavga ile Sol için kavga arasında ters orantı vardır.

Bu yazıyı okuyup da “Sağ olasın Ender Abi” diyen tek bir genç devrimci dahi çıkarsa, devrimci yaşamım boyunca çıkardığım dersler boşa gitmemiş demektir.

Kimse çıkmazsa da canınız sağ olsun... Zindanlar ne güne duruyor! Ben de orada olacağım, deneyimli bir abiniz olarak. Hem benim kuşaktan da birkaç kişiye rastlarım illa ki...