Bir Odin’imiz eksikti...

Yazmayayım dedim ama, Sayın Doğu Perinçek “Odin Kulübü Kuruluş Bildirgesi” diye bir metin kaleme alınca (Aydınlık, 12 Ocak 2014) artık dayanamadım.

Bir Odin’imiz eksikti, o da Perinçek sayesinde aramıza katıldı.

Perinçek önce Viking Tanrısı Odin ve oğlu Şimşek Tanrısı Thor ile aynı aşiretten olduğunu belgeleriyle (!) açıkladı (Aydınlık, 8 Aralık 2013) şaka yapıyor herhalde dedim…

Aynı yazıda oğlunun tükürüğünü Amerika’ya yollayıp dahil olduğu hablogrubu tespit ettirdiğini okudum ciddiler galiba diye düşünüp şaşırdım…

Büyükbabası ile babasının fotoğraflarına bakıp “Odin ile aynı aşiretten oldukları duruşlarından belli değil mi?” diye yazdığını gördüm (aynı yazı) ya havle çektim…

Ama bu “Odin Kulübü Kuruluş Bildirgesi” ile iş çığırından çıktı, dayanamadım.

Sevgili Doğu Abi, sonuçta hepimiz Homo sapiens’iz, Afrika’dan çıkıp vurmuşuz kendimizi oraya buraya ne uğraşıyorsun Odin aşkına!

Daha da köken meraklısıysan, şempanze ile atamız ortak. Ortak atanın “devlet kurma yeteneğine” sahip olanları insan olmuş, geri kalanları şempanze!

* * *
Perinçek neden böyle konulara girer, anlaşılır gibi değil. İnsan topluluklarının genetik tarihine ilişkin çalışmalar, izlenen yöntemler ve dayanılan kavramlar, özel uzmanlık isteyen ve oldukça teknik konular.

Perinçek’in köşe yazılarında “haplotip”, “haplogrup” gibi kavramlar gırla gidiyor. Kendisi deneyimli bir siyasetçi ve hukukçu. Bu alanlarda yazdıklarını ciddiye almak ve tartışmak gerekir. Ama genetik biliminin özel uzmanlık isteyen bir alanında kalem oynatmak doğal olarak Perinçek’in haddine değil.

Biri çıkıp da “Nedir haplotip, haplogrup, mitokondriyal DNA, Y kromozomu, genetik sürüklenme?” diye sorsa ne yanıt verecek? Bırakalım bu oldukça teknik terimleri, “Nedir DNA, gen, kromozom?” diye sorsalar dahi Perinçek bilimsel yanıtlar verebilir mi?

Meraklılar için bir referans: Bilim ve Gelecek dergisinin Haziran 2008 tarihli 52. sayısında “Anadolu’nun genetik yapısı” başlığıyla hazırladığımız kapak dosyasında bu konudaki son çalışmaları -uzman görüşleriyle- ele almıştık. Bu çalışmalar Cavalli-Sforza, Menozzi ve Piazza’nın 1994 yılında basılmış olan “The History and The Geography of The Genes” adlı kitaplarına dayanıyor. Genetik ve istatistiksel yöntemler kullandıkları çalışmalarında tüm dünya ve ayrı ayrı kıtalar düzeyinde insan topluluklarının genetik çeşitliliklerinden kaynaklanan farklılıkları (ve yakınlıkları) incelemişler. Dosyamızda bütün bu çalışmaların bulunduğumuz coğrafyaya (Batı Asya, Ortadoğu, Anadolu) ilişkin bulgularını yansıtmıştık.
Kısaca özetleyelim:

1) Hepimiz Homo sapiens’iz ve Afrika kökenliyiz.
2) “Irk” bir ideolojik kurgu kavram, biyolojik anlamda ayırıcı bir nitelik değil. Yani DNA’mızın deri rengi yok.
3) Anadolu birçok farklı gen frekansının buluştuğu ve melezleştiği bir coğrafya. Denilebilir ki, dünyanın en melez coğrafyası.
4) Anadolu insanı genetik yapı olarak komşularına (Yunanlılar, Araplar, İranlılar, Kürtler, Ermeniler) yakın, Orta Asya topluluklarına değil. Orta Asyalılar genetik olarak Türkiye’nin taş çatlasa yüzde 12’sini oluşturuyor.
5) Bütün bu bulguların, genetik yapı olarak kime yakın/uzak oluşumuzun, hangi hablogruba dahil olduğumuzun, uygarlığa katkı, devlet kurma birikimi, emperyalizme karşı mücadele vb gibi toplumsal konularla hiçbir ilgisi yok. Yani Perinçek’in oğlu Aborjinlerle aynı hablogruba ait çıksaydı da yine bizim “Can”ımız olacaktı!

* * *
Zaten sorun da bu 5. maddede. Perinçek genetik köken düzleminden hop diye sosyo-ekonomik düzleme atlayıveriyor. Daha doğrusu, politik tezlerine genetik kanıtlar arıyor. Asıl büyük yanlış bu.

Binlerce yıl önceki kaynaşmalar, son iki yüzyılda emperyalizme karşı devrimci boyutlar kazanarak sürmüşmüş! Yapma Doğu Abi, ne ilgisi var? R1a1 hablogrubunda “anti-emperyalizm geni” mi bulundu?

Odin, bizim kavimleri birbirine kavuşturan kahramanımızmış! Hepimiz, Odin’mişiz! Avrasya halklarını emperyalizme karşı birleştirmenin esin kaynağı olarak bir Odin kalmışsa, vay halimize!

Perinçek konuyla ilgili bir yazısını şöyle noktalamış: “Türk geni, kemikte veya kanda değil, Türklerin devlet kurma ve ordu örgütleme yetenekleriyle uygarlığa yaptığı katkılarda, halkları bir arada yaşatma birikiminde ve görkemli Türk dilindedir. Halis Türk, bozkırdaki ilkel kabile savaşçısı değil, devlet kuran ve kavimleri birleştiren Türk’tür.” (Aydınlık, 12 Aralık 2013)

İnsan topluluklarının, halkların, milletlerin “yeteneklerinden” söz edilebilir mi? Türklerin devlet kurma ve ordu kurma “yeteneği” varmış… Bu yetenek Türklere özgü mü? Türklere özgüyse bu “yeteneğin” kaynağı nedir?

Bakın “yetenek” sözcüğü konusunda sözlükler ne diyor: “Herhangi bir şeyi öğrenmek, bir işi yapmak ve tamamlamak ya da bir duruma başarıyla uymak konusunda organizmada bulunan ve doğuştan gelen güç” Veya: “Kişinin kalıtımsal olarak öğrenmesini çerçeveleyen sınır”.

Türklerin doğuştan gelen bir devlet ve ordu kurma yeteneği mi var? Böyle bir şey olabilir mi? Böyle sosyolojik konular, “yetenek” gibi kalıtımsal kavramlarla açıklanabilir mi?

Hele şu “halis Türk” tanımını bir dil sürçmesi olarak kabul edelim. Yoksa sorarlar kimdir bu “halis Türk”? Neye göre belirleyeceğiz “halisliği”?
Ama asıl vahim olanı, Perinçek’in sıradan savaşçıyı değil, devlet kuran şefi “halis Türklüğe” layık görmesi. Ee, tarihi “baş”lar yapacak tabii, “ayak”lar yapacak değil ya…

Ne diyelim, Odin akıl fikir versin!