Toplumun Bilime Güveni ve Sekülerleşme İlişkisi

Üniversiteye Rektör mü A.Ş.'ne CEO'mu seçiliyor?-VI

Yirminci yüzyıl için "bilgi çağı" demek yerine 19. yüzyıldan farklı olarak toplumların bilime olan güveninin sarsıldığı yüzyıldır demek daha doğru olacaktır. İnsanlar yaşamın sorunlarını bilimden ziyade inançla çözebileceklerine giderek daha çok inanmaya başlamıştır. Modern bilim, uzay araştırmaları, nükleer fizik, transport ve genetik alanlarında çok ciddi ilerlemeler kaydedilmiş olunmasına rağmen insanlarda örneğin, çevre felaketi üzerinden bilime karşı derin kuşkular oluşmuştur. Önceki yazılarda yer verdiğim ticarileşmiş araştırma sisteminin olumsuz örnekleri, genetik modifiye tohumlar ya da küresel ısınma gibi konular bilime kuşku ile yaklaşılması gerektiğini gösteren sorunlar olarak gündemdedir. Özellikle ABD'de evrimsel biyolojinin geleceği ciddi tehdit altındadır. Yaratılış ya da akıllı tasarım teorilerinin okullarda öğretilmesini savunanlar büyük güç kazanmış durumdadır. İnsanlar her türlü metafizik arayışlara yönelmektedir. Bilim dünyasında yaşanan ticarileşme ve toplumsal sorumluklardan sıyrılmış bilim insanı prototipi de bu gelişmelere katkı sunmaktadır.

Bilim insanı toplumsal sorumluluğunu anımsamak ve bilimin üretiminin meşruiyetine dayanak olan kamu yararını - insanlığın ortak çıkarını- gözetmek zorundadır. Hakikatin peşinden koşmak olarak nitelenen bilimsel üretim, en mikro düzeyde bile insanlığın toplu yararı ile ilişkilenmek zorundadır. Bilimin ve bilim insanının toplumun gündeminde hak ettiği yeri almasını gelecek için yaşamsal önemde görüyorsak bunun toplumun güvenini yeniden kazanmadan gerçekleştirilemeyeceğini de görmek zorundayız.