Kürdün inadı, Lazın coşkusu

“Gökten bir yıldız kaydı Karadeniz’e düştü/ onu sevenlerinin yürekleri tutuşti/ bu amansız hastalık tatlı canıni aldı/ aman aman gardaş yara yaralıyım/ susun kuşlar susun kara karalıyım” diyerek içinin acısını dökmüştü Volkan Konak bizim asi çocuğumuz, Karadeniz’in hırçın dalgası Kazım Koyuncu gittiğinde… Kazım’ı teslim alan kanser başımızın belasıdır ve Samsun kanser oranı yüksek bir kenttir. Yılda 2500-2600 insanımız Samsun’da kansere yakalanmakta, en çok da akciğer kanseri görülmektedir. Akciğer kanseri bugün salgın bir hastalıktır ve en çok öldüren kanser türüdür.

Bugün Karadeniz’i tıpkı akciğer kanseri gibi öldürücü bir hastalığa, ırkçılığa, şovenizme ve faşizme teslim etmeye çalışıyorlar. TEKEL işçilerinin Ankara direnişinde bir işçiye 78 gün boyunca nasıl direndikleri sorulduğunda “Kürdün inadı, Lazın coşkusuyla…” demişti. İşte bugün bu ‘coşku’dan nemalanmak isteyenlerin büyük oyunu oynanıyor Samsun’da…

Bu kirli oyunun düğmesine 12 Nisan’da Ahmet Türk’e atılan yumrukla basıldı, ertesi gün Emek ve Demokrasi Güçleri’nin saldırıyı kınamak için yaptığı basın açıklamasına saldırıyla ve TKP il binasının taşlanmasıyla tırmandırıldı, en son Ladik’te iki polisin öldürülmesiyle doruğa çıktı. Bölgeye 200 özel harekatçı, bin komando gönderilirken ve aynı gün yeni emniyet amiri görevine başlarken Samsun’da galeyana gelenler bir yürüyüş eyledi. İlk gittikleri Emniyet’in önüydü, “Acımızla mı, yoksa sizinle mi uğraşacağız?” diyerek tepki gösteren yeni emniyet amirini protesto edenler yürüyüşe geçip TKP il binasının önüne geldiklerinde bu kez küfür ve hakaretlerle saldırıya geçtiler. “Yakacağız, yıkacağız” sözlerine karşı polisin kibar uyarısına cevapları, “Bizi siz bile durduramayacaksınız” oldu.

Sonra sahneye kentteki yerel basının köşe yazarları çıktı. Ahmet Türk’le birlikte gelen 12 kişinin kaldığı otele, yemek yediği balık restoranına aba altından sopa gösterildi. Garnizon Komutanı ve gemi komutanlarına komşu masalarda yenilen yemeğin hesabı sorulurken, “DTP’lilerle, PKK’lıların Samsun’a gelip içkili bir balık lokantasında alem yaptığını halk duysaydı acaba neler olurdu?” sorusuyla lokantayı hedef gösterenler oldu. Heyetten alınmayan yemek paralarının, garsonlara verilen 100 TL bahşişin anlatıldığı köşelerde bu korkunç ortamda insanlara gaz, şiddete prim verildi. ‘Kürt esnafın işyerleri’ geçti satır aralarında…

Bu puslu havada MHP'den Ladik Belediye Başkanı seçilen Mehmet Karahan'dan kritik bir açıklama geldi. Karahan, polislere saldırının Ahmet Türk'e atılan yumruğun karşılığı olmadığını, 20 gün öncesinden beklenen bir olay olduğunu açıklayarak, "Bu olay, Ahmet Türk'e saldırının bir bahanesi olarak gösteriliyor. Hedef suçlu bulmak lazımdı. Siyaset bunu getirecek, Ahmet Türk'ün burnuna oturtacak. Ama oraya oturmuyor, bu ondan öncesi bir olaydı. Orada bir zaafiyet vardı. Faturası ağır oldu. AKP'nin açılım politikasını buradaki halka da sormak istiyorum. İnsanların bağrındaki yarayı kim kapatacak? Söylemek istediğim çok şey var, halkın galeyana gelmesini istemiyorum" dedi.

En son dün bir yerel gazetedeki özel haberde Yusufiyeli Ülkücüler Teşkilat Genel Başkanı, “Sosyalist Parti, Komünist Parti ve bazı sivil toplum kuruluşları teröristbaşı Öcalan’ın taşeronluğunu yapıyor. Doğu bölgeleri dışında terörü yaymaya çalışanlar bunlardır. Bunlardan hesabı devlet soracaktır. Eğer devlet sormazsa biz bildiğimiz yoldan sorarız” diyerek açıkça tehdit etti. Bu tehditlerle partileri ve demokratik kitle örgütlerini hedef gösterenlere ve saldıracaklarını açıkça ihbar edenlere, bizi çekmeye çalıştıkları şiddet ortamına ve tüm bu yaşananlara tanık olup da halen susanlara karşı bu kentin emek, barış ve kardeşlikten yana olan güçleri omuz omuza, bugün dünden daha güçlü bir sesle haykıracağız, her türlü saldırıyı birlikte göğüsleyeceğiz. Karadeniz’de oynanan bu oyunlardan da, ekmeğimize, geleceğimize ve yaşama hakkımıza göz dikenlerden de barış ve kardeşlik türkülerimizle hesap soracağız.

Kazım Koyuncu’nun dediği gibi, "Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik..."

Bu topraklarda yıllarca ağır bedeller ödemelerine rağmen hiçbir çıkar gözetmeden ezilen, sömürülen, haksızlığa uğrayan işçilerin, emekçilerin, işten atılanların, yoksulların, işsizlerin, gençlerin, kadınların ve ezilenlerin yanında yer alanlar bu oyunu bozacaktır. Kürt ve Türk emekçileri bu oyunu bozacaktır. Ankara'da Kürdüyle Türküyle birlikte direnirken “açılımı biz yaptık” demişti TEKEL işçileri... Gerçek kardeşliğin de, gerçek yurtseverliğin de ne olduğunu anlatmaya devam edeceğiz.

Yağma yok Mustafa Suphilerin, Mahir Çayan'ların, Harun Karadeniz'lerin, Kazım Koyuncu'ların ve adları saymakla bitmeyecek nice aydın, yurtsever, sosyalist ve komünistin filizlendiği Karadeniz de, bu memleket de bizim!..

[email protected]