Derinlerde bir yerde…

KENTİN SESİ - SAMSUN yazıları

Samsun Canik Belediyesi Zabıta Müdürü, yaptıkları ölçümlerle gürültü kirliliğini önlediklerini söyleyerek halkın ruh sağlığını ve fizyolojik yapısını etkileyen en önemli etkenin gürültü kirliliği olduğunu belirtmiş ve ''Gürültüyle ilgili sorun yaşayan halkımızın telefonla bize ulaşmalarını istiyoruz'' demiş. Memlekette bunca çürüme ve kirlilik varken, gürültü kirliliğini de çözmeyiverin, kalsın. Bunca kirliliğin içinde sizin yaptığınız ölçümler, algımızın ve kulaklarımızın gerçek kirleticilerinden bizi kurtarmaya yeter mi?

"Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!/Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı." Emperyalist işgale karşı bu ülkenin bağımsızlığı için can verenlerin yattığı topraklara bakıp bu anlamlı dizeleri yazan Mehmet Akif bugün yaşasaydı, aynı topraklara bakıp sanırım şöyle derdi: Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı / Düşün altındaki silahları ve faili meçhul yatanları... Sonra döner, bu memleketi gözünü kırpmadan satanlara "Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı/Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı." diye seslenirdi. Sadece ölülerimizin kemiklerini değil, hepimizi inciten, içimizi acıtan bir süreçten geçiyoruz.

Bastığımız toprakların üstünü hallettiler, şimdi sıra altına geldi. Mehmet Akif hüzünle yine sesleniyor: "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?/Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!" Özgür(!) basının gazetelerinden manşetler: "Ankara'dan bomba fışkırıyor!.. Türkiye'nin altına bomba koymuşlar!.. İşte o silahlar!.. Ülkeyi çetelere teslim etmedik!.. Hepsi yargılanacak!.." Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.

Toprağı sıksan şüheda fışkırmıyor artık. Gölbaşı, Emek, Mamak, Atatürk Orman Çiftliği derken, AKP'nin genel merkezine 105 mt kala Saklıbahçe... Durmak yok, kazmaya devam!.. Kazıyorlar... Yıllardır derin devlet derdik de, derin devletin bastığımız toprağa gömülü olduğu hiç aklımıza gelmemişti! Meğerse, Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentinin altını oymuşlar, içine de cephanelik koymuşlar. Ne zaman koymuşlar? 5 ay önce... Kim koymuş, şeceresi malum İbrahim Şahin. Ama, Şahin, bunlar benim silahlarım değil, diyor. Birgün gazetesi de krokiyi Şahin'in çizmediğinin polis tarafından belirlendiğini yazıyor. Eee? Şimdi Tayyip sinirlenmez mi? "Kim çizdi ulan bu krokiyi? Benim genel merkezimin hemen yanına Saklıbahçe'ye ruhumuz duymadan bu cephaneliği kim gömdü ulan?" demez mi? Demeezz... Onların gözleri var görmez, kulakları var duymaz!...

Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu ve herkes birbirinin bahçesine bakıyordu: Kazılsa ne çıkar altından? Ankara'ya ve cumhuriyetin tüm şehirlerine korku yağıyordu. Arkeolojik kazılardan bir tek Şahin çıkarılıyordu eli silah tutan... Ve Şahin MİT diyordu, Cemil Çiçek diyordu, devlet diyordu. Zaten bilinen Şahin, krokili-cephaneli şık bir ambalajla paketlenirken, FBI ve CIA ajanları Ergenekon vesilesiyle memlekette cirit atarken, NATO güdümünde kurulan gelmiş geçmiş bütün çetelerin nereye ne gömdükleri bilinmiyor. Sadece göstermek istediklerini, sadece istedikleri kadar gösteriyorlar. Ve özgür(!) basın vallahi de arınıyoruz, billahi de temizleniyoruz diye manşetler atarken, ne gariptir ki, Susurluk'ta birilerinin deyimiyle glu glu dansı yapıp, karanlığa ışık yakan halk, Ergenekon'a ışık yakmıyor. Özgür(!) basın, bu kez halka celalleniyor: "Susurluk'ta sokaklardaydınız, Ergenekon'da nerdesiniz? Hani solcuydunuz? " diyor.

Sadece onlar değil, Ufuk Uras da çok asabi bugünlerde... Ergenekon davasıyla içimizdeki faşistlerden arınıyoruz diyen, bu davada taraf olmayıp "Sen çok yaşa aklınla başkanım" demeyen partili yoldaşları için "Bunlar ulusalcı mı, milliyetçi mi?" diye soran Zaman gazetesinden Nuriye Akman'a, "Hıyar ya da salatalık demek fark etmiyor sonuçta" sözleriyle içini döküyor. Uras, partisini ve Türkiye sosyalist hareketlerinin bütün devrimci değerlerini faşistlik, milliyetçilik ve Ergenekonculukla karalarken tuttuğu çanaktan kimler besleniyorsa Uras'ı onlar alkışlıyor. Ama yetmiyor Uras'a istiyor ki solcular da alkışlasın.. Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu /Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri...

Herkes derinlerde bir şeyler ararken, ABD'li Chevron şirketi de TPAO ile Karadeniz'in derinliklerinde Samsun açıklarında petrol ve doğalgaz aramak için bugünlerde masaya oturuyor. Ankara'ya usul usul yağan karbonmonoksit Samsun'a da yağıyor.

Ve Tayyip, AKP'nin büyükşehir aile fotoğrafındaki eksikleri sıralarken açıklıyor:"Samsun adayımız, Yusuf Ziya Yılmaz Bey..." Aynı saatlerde Kılıçdaroğlu Samsun'da... "AKP eşittir, Adaletten Kaçanların Partisi" diyor. Gazeteciler, "Yusuf Ziya Yılmaz'a CHP de teklif götürdü mü, sizin yolsuzluk dosyalarınız arasında Samsun Büyükşehir Belediyesi var mı? " diye soruyor. Kılıçdaroğlu konuşuyor: "Yılmaz'ın ağır ceza mahkemelerinde dosyaları var. İmar yolsuzlukları var. Samsun bereketli bir il, ama yolsuzluk konusunda. Bunları seçim sürecinde tek tek açıklayacağız. Büyükşehir Belediye Genel Sekreteri gözaltına alınmışsa, Ağır Ceza'da belediyede görev alanlar yargılanıyorsa, Yılmaz'ın artık aday olmaması gerekir. Yolsuzluk yapanlara oy vermeyin!" CHP neden AKP'li Yılmaz'a teklif götürdü sorusu yanıtlanmazken, Samsun'a usul usul karbonmonoksit yağmaya devam ediyor.

AKP'nin "Durmak yok, yola devam" sloganının mucidi Samsunlu besteci Mithat Aldemir bu kez CHP için bestelediği 'Hepimiz CHP'liyiz' seçim marşını Kılıçdaroğlu'na dinletiyor: "Özü doğru sözü doğru / Milletime yüzü doğru /Hedef iktidara doğru /Hepimiz CHP'liyiz /Bir beraber eleleyiz"

Herkes derinlerde bir şeyler arıyordu /Ankara'ya, Samsun'a ve her yere karbonmonoksit yağıyordu / Usul usul kurşun yağıyordu./ Ben doktor oluyordum, sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...

[email protected]