Çetenizi çitileyeceğiz!

Depresyondayım diyorum kimse inanmıyor. Doktora gitmeye üşendiğim için Google tanrısına yazıyorum: “depresyonun belirtileri…” Bütün belirtileri var işte: İlgi kaybı, yorgunluk ve enerjisizlik, sinir, anksiyete veya konfüzyon (bilmiyorum ama bu da kesin vardır bende).

Nasıl bir üzüntü, nasıl bir mutsuzluk... Her şey gri ve renksiz... “Yazarımızın yazılarını her salı okuyabilirsiniz” yazan notun üzerinden iki salı geçmiş, soL’a yazamamışım. Hiçbir gerçek durumu algılayamıyorum. Yine böyle bir gün, boş ve sabit bakışlarımdan ürken eşim en hisli sesiyle “Noldu sana, iyi misin?” diye sordu. Ona Tristan Tzara’nın “Bir dadacının şarkısı, yüreği dadayla dolu, fazlaca yordu motoru, yüreği dadayla dolu” dizelerini okudum. Bu kez, “Dada kim lan!” diye soran eşim, “Aynanın teni altında lambanın yüreği çarpar” yanıtını alınca benden, bir hafta kendine gelemedi.

Bitmek bilmeyen ağrılar, ölüm korkusu… Bu yetmezmiş gibi, bir hafta içinde beş kişiden “Seni rüyamda gördüm, kendine dikkat et” uyarıları gelmesin mi? Başıma bir felaket gelecekti kesin… Oturdum başıma gelecek felaketi bekledim günlerce… Baktım gelmiyor, sokağa fırladım. Sokakta öz hakiki Türkler yürüyor. “Samsun Türktür Türk kalacak” Tekbiiirr, allahüekber!.. Herkesin elinde şanlı Türk bayrağı: “Ya al bayrağı asarsın, ya al kan kusarsın!” Beş dakika sonra bütün esnaf, dükkanlarına bayrak asıyor. Fakat, asmakta geciken bir Kürt esnafın dükkanı taşlanıyor.

Ortalık mahşer yeri… Meğer Türkçülük Günüymüş o gün… Buruk bir şekilde kutladıklarını belirterek, "Başta Doğu Türkistan olmak üzere dünyanın her yerinde Türklerin mağduriyetlerinin acilen ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Bugün Türk milliyetçilerinin komünistlere karşı 'dur' diyen toplu hareketi ve ülkücü hareketin dönüm noktasıdır” dedi içlerinden birisi… “Peki, dedelerin Orta Asya’dan Anadolu’ya çekik gözlü, basık burunlu Moğol tipi geldiği halde sen nasıl bu hale geldin, öğrenmek ister misin?” deyince kitle büsbütün azıttı. Ellerinde döner bıçaklarıyla peşime düştüler. Parça pinçik olmadan eve kapağı attım.

Yerel gazetelere bakıyorum. Samsun Limanı 125 milyon dolara özelleştirilmiş. Türkiye'nin bir günlük faizine limanımız satılmış. Samsun'a yapılan TEKEL, Liman, Azot, Bakır'ı özelleştirip babalar gibi sattıkları gibi şimdi sıra Çarşamba'daki Hasan Uğurlu ve Suat Uğurlu barajlarında…

Bir kadın ağlıyor Samsun’da Bakan Demir’e: Sayın Bakanım, üç gündür açım! AKP Samsun İl Başkanı, "Muhalefetin ve parlamento dışı marjinal grupların tahriklerine kapılarak 4-C'yi kabul etmeyen ve işini kaybeden vatandaşlarımızın vebali her iki cihanda bu insanların üzerinde olacak” diyor. “Verimsiz, devlete yük sözde kamu iktisadi teşebbüslerini tasfiye ettik. Devleti yan gelip yatılan bir tembelhane olmaktan çıkarttık" diyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Samsun'da 2008 yılında 16 bin 825 olan işsiz sayısının geçen yıl 29 bin 161 kişiye yükseldiğini açıklamış.

Demokratik Sol Çile Çiçekleri Hareketi mensupları, ellerinde "CHP'siz bir Türkiye, Deniz Baykal'sız CHP olamaz" yazılı pankartla Samsun'dan Ankara'ya yürüyüş başlatmışlar. "Kurtuluş Mücadelesi'nin başlatıldığı Samsun'dan Ankara'ya yürüyoruz. Baykal sadece CHP'nin değil, aynı zamanda değerlerine sahip çıkan, Müslüman'ım diyen, emperyalistlere karşı çıkan herkesin genel başkanı. Yolumuzu kaybettiğimizde kutup yıldızı gibi bize yön veren genel başkan" demişler.

Gökyüzünde binlerce yıldız var, hangisi kutup yıldızı? ”En parlak yıldız, kutup yıldızıdır” Dıııtt, yanlış cevap… En parlak yıldız kutup yıldızı değildir. Kutup yıldızı, parlaklık bakımından 48. sırada yer alır, yani kutup yıldızından daha parlak yıldızlar da vardır ama ben kızıl yıldızı öneririm. Hem kutup yıldızını bulmak için önce büyük ayı takım yıldızını görmek gerekiyor, ki onu da ancak Pensilvanya’ya gidenler görebiliyor.

Yarın 19 Mayıs… Aynı lisede görev yaptığım tarihçi yazar Baki Sarısakal'ın yazdığına göre bölgede asayişi sağlaması için 9. Ordu Komutanı olarak görevlendirilen Mustafa Kemal’i kurtuluş mücadelesi planları ve beraberindeki 55 maiyetiyle “Pandarme” adlı gemiden sandalıyla alan Havuzlu İsmail, fırtınalı bir pazartesi Samsun’a çıkarır. M. Kemal, Samsun’a çıktığı günkü genel durumu şöyle anlatır: “Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, 1. Dünya Savaşı' nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalamış. Millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi 1. Dünya Savaşı' na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa' nın başkanlığındaki hükümet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.

Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta... Merzifon ve Samsun' da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. İstanbul Rum Patrikhanesi' nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul.”

1919’un 19 Mayıs’ıyla 2010’un 19 Mayıs’ı arasında aktörler dışında fark kaldı mı? Kurtuluş mücadelesi, emperyalist işgalcilere ve onların yerli işbirlikçisi hainlere karşı büyük bir savaş verilerek kazanıldı. Türkiye yeniden bir yol kavşağında. Cumhuriyet döneminin bütün kazanımlarını silerek, emperyalizme tam bağımlı, piyasacı, gerici, işçinin emekçinin yok sayıldığı bir saltanat kuruluyor. Paranın saltanatı… AKP bu operasyonun en büyük temsilcisi olarak yoluna devam ediyor.

O günden bugüne çok şey yaşandı. Özal ile başlayan piyasacı zihniyetle yeni bir çete türü yaratıldı. Örgütlü olarak bu ülkenin bütün değerlerini yağmalayan, satan bir çete. 19 Mayıs, Samsun için kurtuluş mücadelesinin başlangıç tarihi olacaktır. 19 Mayıs 2010'da Samsun'da yağmacılardan hesap sormaya başlıyoruz. Ey yağmacılar, yakanıza yapışıyoruz. Çetenizi çitileyeceğiz!..

[email protected]