Bulutlar adam öldürmesin…

KENTİN SESİ - SAMSUN Yazıları

Bu gemi bir kara tabut/ Badem gözlüm beni unut/ Çürük yumurtadan çürük/ Benden yapacağın çocuk.../ Bu gemi bir kara tabut/ Bu deniz bir ölü deniz/ İnsanlar ey, nerdesiniz?

Tarih:26 Nisan 1986, Ülke : Ukrayna, Yer : Çernobil Nükleer Santrali,

Olay: İnsanlık tarihinin en büyük nükleer felaketi, kazadan sonraki bir ay içinde çevreye yayılan radyoaktif kirlilik, o güne kadar patlatılan tüm atom bombalarındanve nükleer santrallerden doğal ya da kazayla salınan tüm radyasyondan daha fazlaydı.

Yöneticiler: Birçok ulus radyasyon bulutunun etkisi altındayken sessiz kalmayı tercih ettiler.

Karadeniz’in her iki yakasında da insanlar Çernobil felaketini son derece trajik bir şekilde yaşamak zorunda kalırken Ukrayna’da yüz binlerce insan, hala bu felaketin bedelini öderken aynı bedel, Karadeniz’e yeniden ödettirilmeye çalışılıyor.

Sevgili Kazım Koyuncu öldüğünde "Katil Çernobil, bu kaçıncı ölüm?" diye haykırmıştık. Şimdi ise "Katil Sinop, bu kaçıncı ölüm?" diye haykırmamızı istiyorlar. 10 Mart’ta Türkiye ile Kore arasında Sinop'ta nükleer enerji santrali kurulmasına ilişkin işbirliği protokolünü imzalarken Bakan Taner Yıldız, Sinop'ta nükleer güç santralleri kurulması isteği ve kararlılığında olduklarını açıklamıştı. Karadeniz’i boydan boya santrallere peşkeş çekenler doğayı da Karadenizlileri de çoktan gözden çıkardı.

Ancak bir sorun var: halkı ikna edemiyorlar, kirli işlerine… Edemeyecekler de… Çernobil felaketinin yıldönümünden bir gün önce, binlerce insanın katıldığı Gerze’deki miting bunun şahididir. “Mobil, termik, nükleer santral istemiyoruz, Çernobil yetmedi mi?, Çevre düşmanı AKP defol, Kapitalizme inat yaşasın hayat” diye haykıran binler şahittir. Sinop eğer bu davayı kaybederse çok şeyini kaybedecek. Bu dava sadece Sinop'un değil, kapitalizm ve onun pislikleriyle ölen ya da sürünen tüm insanlığın...

Sağlık Bakanlığı, Çernobil kazasının 24. yıldönümünde 'Çernobil Nükleer Reaktör Kazası ve Türkiye Üzerindeki Etkileri' konulu bir çalışma yapmış. Bakanlık, Karadeniz bölgesinin, kanser verileri açısından diğer bölgelerden farklı olmadığını, Karadeniz Bölgesi'nde kanser vakaları artışının sebeplerini de, tütün tüketiminin artması, bulaşıcı hastalıklara bağlı ölümlerin azalması, yanlış beslenmeye, çevresel kanserojenlerin önem kazanmasına bağlamış. Bir de KTÜ’den Prof. Dr. Gamze Çan, Çernobil kazasından Türkiye'nin avantajlı çıktığını belirterek "Çünkü, direkt etkisinde kalmadı. Çok küçük dozlarla etkilenen bölgede kaldı. Türkiye'nin maruz kaldığı doz, bin kanser ölümünde bir artışa yol açacak kadar bir doz” demiş.

Türkiye nükleer santral macerasıyla güçler savaşında piyon konumuna sokulmaya çalışılırken ve Karadeniz’de Çernobil sonrası yaşanan onca kanser vakasına rağmen hala bu tür açıklamaların gelmesi inanılır gibi değil…

Çernobil’in yıldönümünde o günlerde yaşananları anımsayalım. Radyasyonla doğrudan karşı karşıya kalan halka uzun süre kazayla ilgili resmi açıklama yapılmadı. Radyoaktif bulutlar 3 Mayıs 1986’da Trakya’ya, 4-5 Mayıs’ta Batı Karadeniz’e, 6 Mayıs’ta Çankırı’dan Sivas’a, 7-9 Mayıs’ta Trabzon ve Hopa’ya ulaşarak tüm Türkiye’ye yayıldı. Radyoaktif bulut geçerken Trakya ve Doğu Karadeniz’de özellikle fındık, tütün ve çay üretimi yapılan tarım alanlarında yağış olması bu bölgelerdeki radyoaktif bulaşı artırdı. Bu sırada dönemin bakanı Cahit Aral, “Dinine, imanına inanan 'Radyasyon var' demez” derken TAEK Başkanı Özemre “Ne bulursanız yiyebilirsiniz” açıklamasını yaptı. Zamanın bakanı, televizyon ekranlarında halkın gözünün içine baka baka çayını yudumlayabildi.

Ünye’nin doğusunda üretilen ve radyasyon seviyesi yüksek kabul edilen 110.000 ton fındığın imha edilmesi kararına rağmen, o yıl 135.000 ton fındık ihraç edildi. Nükleer facia olduğunda Çay-Kur depolarında 1985 yılından kalma 50.000 ton radyasyonsuz çay, radyasyonlu 1986 ürünü çaylarla Türkiye Radyasyon Güvenliği Komitesi emri ve TAEK uzmanları gözetiminde harmanlandı. 58.078 ton çay ise imha edilmek üzere depolandı. Bu çaylar ancak faciadan 7 yıl sonra gömülebildi. Gömüldüğü belirtilen çayların bir kısmının ise çuvallarla arabaya yüklenerek çalındığı ve tüketildiği de basına yansıdı. O dönem, Çay-Kur Genel Müdürü olan Tuncer Ergüven KTÜ’deki bir panelde, Küçükçekmece Nükleer Araştırma Merkezi’nden bir çalışanın elindeki belgeleri gösterdiğini, bütün Karadeniz’in kirli, ama bazı bölgelerin çok kirli olduğunu ve bu durumu Bakan’ın açıklattırmadığını, sadece çaydan alınacak radyasyonun bile gelecek nesillerde birçok çocuğun ölü ve sakat doğmasına sebep olabileceğinin raporlara yansıdığını anlattı.

“Ya kapitalizm ya da tabiat ana ölecek” diyen Evo Morales gibi Çernobil felaketinin yıldönümünde insanlık ölmesin, kahrolsun kapitalizm demek için, büyük insanlığın katillerinden hesap sormak için 1 Mayıs’ta Taksim’e!... Bulutlar adam öldürmesin…

[email protected]