Türkiye’de basının neden özgür olmadığının tartışıldığı toplantıda, gazeteci yazar Sedef Kabaş, 1990’lardaki magazinel basın anlayışından 2000’li yıllarda siyasal İslamcı bir anlayışın egemen olduğu sürece geçildiğini söyledi.
'Yoz medyadan yobaz medyaya'
Atilla Özsever
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS), 2024-2025 Basın Özgürlüğü Raporu'na göre; bir yıl içinde en az 29 gazeteci cezaevine girdi. 3 Mayıs 2025 tarihi itibariyle 18 gazeteci cezaevinde bulunuyor.
Gazeteciler hakkında 313 soruşturma açıldı. Gazetecilere yönelik 123 gözaltı işlemi uygulandı. Gazeteciler 90 soruşturmada ifadeye çağrıldı. Son bir yılda 212 davada 311 gazeteci yargılandı. Bu veriler, TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş tarafından 3 Mayıs Uluslararası Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle açıklanmıştı.
Öte yandan bu bir yıl içinde RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) tarafından basın yayın kuruluşlarına 59 idari para cezası kararı verildi ve yaklaşık 87 milyon TL’lik bir para cezası kesildi. Sözcü TV’nin ekranının 10 gün süreyle karartılması kararı çıktı. Tele-1, Halk TV gibi “bağımsız medya” kuruluşlarına da ekran karartma ve idari para cezaları verildi.
Gazeteciler sadece basın özgürlüğünün iyice sınırlandırılmış olması nedeniyle değil aynı zamanda ekonomik sorunlar, düşük ücret, işsizlik, güvencesizlik gibi sorunlarla da karşı karşıya bulunuyor.
RTE engeli
Kadıköy Belediyesi tarafından önceki gün (11 Mayıs 2025) ülkemizdeki basın özgürlüğü sorunlarının tartışıldığı bir toplantı düzenlendi. “Türkiye’de Basın Neden Özgür Değil? Ne Yapmalı?” başlıklı toplantıda, gazeteci-yazar Dr. Sedef Kabaş ile gazeteci-yazar Özlem Gürses görüşlerini açıkladı.

Kozyatağı Kültür Merkezi’nde gerçekleşen toplantının moderatörlüğünü (kolaylaştırıcılığını) akademisyen yazar Orhan Şener Deliormanlı yaptı. Orhan Deliormanlı, açış konuşmasında Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye’nin 180 ülke içinde 159'uncu sırada bulunduğunu söyledi. Deliormanlı, “Biz, Sudan’ın, Mısır’ın bile gerisindeyiz” dedi.
Gazeteci Özlem Gürses de, “Basının neden özgür olmadığını üç harfle açıklayabilirim. RTE, yani Recep Tayyip Erdoğan” şeklinde esprili bir hiciv diliyle konuştu. Özlem Gürses, 1990’lı yıllardaki medyanın durumundan da söz etti.
Gazeteci-yazar Gürses, “O dönemin medya patronu Aydın Doğan, ancak ertesi gün sahibi olduğu gazetenin manşetini görüyordu. Şimdi ise daha gazeteler basılmadan, televizyonda yayın yapılmadan nasıl manşet atılacağı belirleniyor” diye konuştu.
Televoleden yobaz medyaya

Gazeteci-yazar Dr. Sedef Kabaş da, 1990’lı yıllarda “Televole” kültürünün egemen olduğu yozlaşmış bir medyanın varlığına dikkati çekti. Sedef Kabaş, görüşünü şöyle açıkladı:
“O dönemde magazinel bir anlayış vardı. Ayrıca medya patronları aynı zamanda holding sahibiydi. Gazete yöneticileri de patronlarının ticari çıkarını ön plana alıyorlardı. Şimdi ise siyasal İslamcı AKP iktidarının, Erdoğan’ın yani Reis’in çıkarları önemli”.
Dr. Kabaş, “Artık yozlaşmış medya döneminden yobaz medya düzenine geçildi. Türkiye, yozlaşmış medya ile yobaz medya anlayışının sıkıştırılmış bir yerindedir” dedi.
Sedef Kabaş, özgür bir medya düzeninin olabilmesi için sermayeden güç almayan kendi ayakları üzerinde durabilen basın kuruluşlarına ihtiyaç olduğunu belirterek bunun için de halkın özgür medyaya sahip çıkması gerektiğini ifade etti.
Medyanın yüzde 95’inin AKP’nin “yandaşı” konumunda olduğunu belirten Kabaş, özgür bir medyanın oluşumunda tüm toplumun, halkın sorumluluğu olduğunu hatırlatarak “Şimdi en kötü zamanı yaşıyoruz. Tek adam sistemiyle yönetilen otokratik bir ülke düzeyindeyiz. Ancak Atatürk ve arkadaşları nasıl işgal günlerinden başarılı çıktıysa biz de başaracağız” diye konuştu.
Özgürlüğün bedeli ağır

Gazeteci Özlem Gürses de, ikinci turda yaptığı konuşmada, özgür bir medya için gazetecilerin önemli bedeller ödediğini ifade ederek kendisinin de 52 gün ev hapsi cezasıyla karşı karşıya kaldığını belirtti.
Özlem Gürses, inşaat, enerji gibi işlerle uğraşan medya patronlarının özgür basın anlayışını savunamayacağını kaydederek bu durumun birçok yabancı ülkede olduğu gibi yasal bir düzenlemeyle engellenmesi gerektiğine işaret etti.
Gürses, medyada kadınları ikinci plana iten, küçük gören seksist bir dilden de vazgeçilmesi gerektiğini bildirdi. Gürses, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal’la ilgili bir röportajdan da şöyle söz etti:
“Gazetecinin sorusuna Semra Özal şunları söylemiş: ‘Eskiden viski de içerdim, namaz da kılardım. Şimdi ikisini de bıraktım”.
Siyasal İslamcı anlayış
Gazeteci Sedef Kabaş da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret davasından 49 gün hapis yatmıştı. Kabaş, siyasal İslamcı partilerin dünyanın hiçbir yerinde özgürlük getirmediğini belirtti.
İletişim doktoru Kabaş, Türkiye’de yasama, yürütme ve yargının da artık bağımsız bir güç olmadığını, dördüncü güç olarak kabul edilen medyanın da bu anlamda “yok” olduğunu ifade etti.
İkinci Cumhuriyetçilerin AKP’ye destek verdiğini hatırlatan Kabaş, Türkiye’deki kırılma noktalarının 2010 Anayasa değişikliği, 2017 referandumu, 2023 seçimleri olduğunu belirtti ve İBB (İstanbul Büyükşehir Belediye) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı 19 Mart’ın da “bir darbe” olduğunun vurgulanması gerektiğini kaydetti.
19 Mart direnişiyle birlikte halkın ayağa kalktığını söyleyen Sedef Kabaş, bu durumun kıymetinin bilinmesini istedi. Daha sonra izleyicilerin soru bölümüne geçildi. İzleyiciler de bu sürecin nasıl sona ereceği konusundaki soru ve görüşlerini ortaya koydular.