Şilili komünist şair Pablo Neruda’nın “Eylem, umudun anasıdır” sözü her zaman geçerli. Son Maltepe mitingine katılanlar, “Direne direne kazanacağız”, “Mücadeleye devam” sloganlarını sıkça tekrarladılar. O nedenle eylem, umudu da diri tutuyor…
Eylem varsa umut da var!
Atilla Özsever
Toplumsal muhalefet, “Tek adam rejimi”ne karşı olan demokrasi mücadelesini her geçen gün yükseltiyor. Son Maltepe mitingiyle de (29 Mart 2025) bu süreç devam ediyor. Eylemler, gençlerin de dinamizmi ve cesaretiyle daha üst boyuta taşınıp halkın korku duvarını aştığını gösteriyor. Toplumda yeni bir umut doğuyor…
Eylem ve umut arasındaki ilişkiyi gayet net bir biçimde ifade eden tarihi bir şahsiyet de Şilili komünist şair Pablo Neruda’dır. Pablo Neruda, bu ilişkiyi şöyle tanımlamıştır: “Eylem, umudun anasıdır”.
Biz de onun sözünü “Eylem varsa umut da var” şeklinde ifade edip başlığımıza çıkardık. Maltepe Meydanı’nda milyonların hep birlikte haykırdığı “Direne direne kazanacağız”, “Mücadeleye devam” sloganları da eylemin umudu nasıl diri tuttuğunun somut bir örneğini oluşturdu.
Pablo Neruda’nın mücadelesi
Evet, “Eylem umudun anasıdır” sözünü ifade eden Şilili şair ve politikacı Pablo Neruda da (1904-1973), kişisel yaşamında böyle bir mücadele sürecinden geliyor. Pablo Neruda, hayatı boyunca çektiği bütün sıkıntı ve zorluklara rağmen umudunu kaybetmediğini, hem bireysel, hem toplumsal anlamda eyleme dönük tavrıyla umudunu koruduğunu ifade etmiştir.
Şili’de demiryolu işçisi bir baba ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Pablo Neruda, İspanya İç Savaşı’na (1936-1939) Cumhuriyetçiler safında katılıp faşizme karşı mücadele vermiştir. Ülkesine döndükten sonra da Şili Komünist Partisi’nden senatör olan Neruda, Şili’deki baskıcı yönetimlere karşı mücadelesini sürdürmüştür.
Şili’deki 1973 askeri darbesinden sonra sorgulanmış daha sonra da vefat etmiştir. Cenazesinin kitlesel bir şekilde kaldırılması cunta yönetimi tarafından yasaklanmış olsa da, sokağa çıkma yasağını tanımayan binlerce kişi cenazeye katılmıştır.
O nedenle Pablo Neruda’nın sözünü aklımızda tutarak eylemin ve mücadelenin olduğu yerde umudun da var olduğuna ilişkin inancımızı sürekli taze tutabilmeliyiz…
Direnme gücü
Umut kavramını psiko-sosyolojik anlamda biraz daha derinliğine açıklamaya çalışalım. Ünlü Alman sosyolog ve psikolog Erich Fromm da, “Umut Devrimi” isimli eserinde, bu sürece değinir.
Fromm’a göre; ister bireysel, ister toplumsal sorunlar karşısında bu sorunlarla baş etmeye olan inancımızı sağlam tutabilirsek, yani bu anlamda içimizde bir umut taşırsak önemli bir mesafe almış oluruz.
Hem bireysel, hem toplumsal edilgenliğe meydan okumak gerektiğini belirten Erich Fromm, bilinçsiz bir umutsuzluk yerine bilinçli bir iyimserliği umut etmenin, onun için mücadele etmenin gerekliliğini savunuyor.
Umut etmenin bir varolma durumu olduğunu belirten Alman filozof Fromm, bu konudaki görüşünü şöyle açıklar:
“Umut, inanca eşlik eden ruh halidir. Umutluluk hali olmaksızın inanç ayakta duramaz, dayanıksız kalır. Umut, yalnız ve yalnız inanç temeli üzerinde durabilir. Yaşamın yapısında umut ve inanca bağlı olan ve onların bir halkasını oluşturan bir öğe daha vardır: Cesaret ya da Spinoza’nın adlandırmasıyla direnme gücü”.
Fromm, direnme gücünü, “dünya ‘evet’ sözcüğünü duymak istediğinde ‘hayır’ diyebilme yetisi” olarak tanımlar…
Emeğin katılımı
Ülkemizde umudu yeşertebilecek eylemlilik sürecine geldiğimizde, gençlerin başını çektiği ve giderek halkın katılımının sağlandığı ve CHP’yi de daha mücadeleci çizgiye iten bu direnme gücünün emekçilerin örgütsel aktif katılımıyla daha da gelişebileceği ifade edilebilir.
Nitekim gerek İzmir, gerekse Eskişehir’de emek ve demokrasi güçlerinin örgütlediği, sol siyasi partilerin de aktif katıldığı eylemler, daha güçlü olabiliyor.
İzmir’de Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla yapılan protesto eylemlerine CHP’nin yanı sıra TKP, Sol Parti, TİP, EMEP gibi sosyalist partiler ve DİSK, KESK, TMMOB, İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu gibi emek ve meslek örgütlerinin katılımı büyük bir demokratik gösteriye yol açmıştır.
Öte yandan Eskişehir’de de Emek ve Demokrasi Platformu’nun düzenlediği yürüyüşe siyasi partilerin yanı sıra sendikaların da aktif katılım sağlaması, güçlü bir gösteriye dönüşmüştür (28-29 Mart 2025, Birgün gazetesi).
Program gerekliliği
Kuşkusuz bu tür eylemlerin süreç içinde sönümlenmemesi için bir programa ihtiyacın gerekliliği kendini hissettirmektedir. Nitekim TKP (Türkiye Komünist Partisi) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, 29 Mart 2025 akşamı Tele-1 Televizyonunda gazeteci arkadaşımız Zeynel Lüle’nin sorularını yanıtlarken mücadelenin bundan sonraki aşamasında bir programa ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, düzeni sorgulayan bir yoksulluk programına işaret etti. Evet, böyle bir programda asgari ücretin yükseltilmesi, emekli aylıklarının artırılması, gençlerin barınma ve burs sorunları gibi somut taleplerin olması çok yerinde olacaktır. Tabii ki ilk etapta tutuklananların özgür bırakılması önemli bir taleptir.
Toplumsal muhalefetin şimdiki görevi, umudu örgütlemek, somut bir program dahilinde mücadeleyi ileri bir aşamaya yükseltebilmek, “Tek adam rejimini” sona erdirecek bir erken seçimi de öngören bir süreci inşa edebilmek olmalıdır.
İyi bayramlar…