Devlet Denetleme Kurulu’na kooperatifler, birlikler gibi kuruluşların yöneticilerini doğrudan görevden alma yetkisi veren yeni yasal düzenleme, TMMOB, TTB gibi kuruluşları da ilgilendiriyor. Yasa zorlanırsa sendikalar da dahil olabilir…
Demokratik kuruluşlara faşizan kuşatma!
Atilla Özsever
Devlet Denetleme Kurulu’na (DDK) kooperatifler, birlikler gibi kuruluşları denetleme ve yöneticilerini görevden uzaklaştırma yetkisi veren yasal düzenleme, 4 Şubat 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. CHP de, bu yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
CHP’nin “DDK’ya Sultanlık Yetkisi” diye adlandırdığı bu yasa, aslında mevcut siyasal rejime muhalif demokratik kuruluşların yöneticilerinin doğrudan görevden alınmasını sağlayarak otoriter, totaliter yönetimlerdeki faşizan yaptırımları anımsatıyor.
DDK yasasında değişiklik yapan bu yeni yasal düzenlemeyle Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), TTB (Türk Tabipleri Birliği) gibi demokratik kuruluşlara bir baskı ortamı yaratılabilecek.
Yasal değişiklikte doğrudan sendikaların adı geçmemekle birlikte kanunun temel metninde işçi ve işveren kuruluşlarının da DDK tarafından denetime tabi olduğu yer alıyor. Yani, zorlama bir yorumla sendika yöneticileri de görevden alınabilir.
Yönetime kayyum
7539 sayılı yasa değişikliğinin ikinci maddesinde aynen şöyle deniyor:
“Devlet Denetleme Kurulu kamuya yararlı derneklerle vakıflarda, kooperatiflerde, birliklerde ve bu kurum ve kuruluşların her türlü ortaklık ve iştiraklerinde her türlü idari soruşturma, inceleme, araştırma ve denetleme yapabilir.”
Yine yasanın diğer önemli bir maddesinde de, “DDK üyeleri ve denetçilerinin tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ve … kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerde ve vakıflarda istihdam edilen memurlar ve diğer kamu görevlileri dahil olmak üzere her kademe ve rütbedeki görevlileri görevden uzaklaştırma yetkisi”ne haiz olduğu belirtiliyor.
Böylelikle bu kuruluşların yöneticileri görevden alınıp yerlerine kayyum atanması da mümkün hale gelebiliyor.
'Sultanlık yetkisi'
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, 12 Şubat 2025 tarihinde yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru sırasında yaptığı konuşmada, DDK’ye verilen yetkiyi “denetimsiz sultanlara verilebilecek bir yetki” şeklinde tanımlayarak “Aslında Devlet Denetleme Kurulu aracılığı ile bu yetkiyi Cumhurbaşkanı kullanacak” dedi.
Gökhan Günaydın, “Yasa, Devlet Denetleme Kurulu denetçilerine Cumhuriyet savcıları gibi yazışma yapma, bilgi ve belge toplama, açıklama isteme yetkisi veriyor. Bu da anayasaya aykırıdır. Keza bu kuruluşların yöneticilerinin denetçinin bir raporuyla görevden uzaklaştırılması da son derece keyfidir. Cumhurbaşkanının talimatı ile bu tür işlemler yapılabilir. Kayyumdan daha geri bir düzenleme” diye görüş belirtti.
CHP’nin diğer Grup Başkanvekili Murat Emir de, “Devlet Denetleme Kurulu denetçisi hem idarenin, hem yargının yerine geçiyor. Ve verdikleri karar da anında uygulanıyor. Yani kişi görevden alınıyor. DDK’nın olağanüstü yetkilere haiz kılınması, otoriter rejimin iyice güçlendirilmesi amacını taşıyor” dedi.
CHP Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen de, “Düzenleme, örgütlenme özgürlüğünün araçları olan dernek ve sendikalara açıktan müdahale etmesi açısından Anayasa’nın 33, 104 ve 108. maddelerine açıkça aykırıdır. Doğrudan örgütlenme özgürlüğünü, hak arama hürriyetini zedeleyen bu düzenleme aynı zamanda 87 sayılı ILO sözleşmesine de açık aykırıdır” diye konuştu.
Sendikalar da risk altında
DDK’ya geniş yetkiler tanıyan yasa değişikliği, TMMOB, TTB gibi kuruluşları doğrudan ilgilendirmekle beraber sendikaların bu yasal düzenlemede açıkça sayılmamasına rağmen Devlet Denetleme Kurulu’nun amacıyla ilgili 2018 yılında çıkarılan yasada şöyle deniyor:
“Devlet Denetleme Kurulu, … tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ve sermayesinin yarısından fazlasına bu kurum ve kuruluşların katıldığı her türlü kuruluşta, kamu kurumu niteliğinde olan meslek kuruluşlarında, her düzeydeki işçi ve işveren meslek kuruluşlarında her türlü idari soruşturma, inceleme, araştırma ve denetlemeleri yapma" yetkisine sahiptir.
7539 sayılı yasa değişikliğinde sendikalar ismen sayılmadığı halde DDK ile ilgili genel yasa metninde bu kuruluşların da denetime tabi tutulması sonucu, yasanın bu tür bir zorlama yorumla işçi ve işveren kuruluşlarının yöneticilerinin de görevden alınması risk altına girebilir
Demokratik kuruluşların bu tür baskılarla karşı karşıya kalması, totaliter, faşizan rejimlerdeki uygulamaları hatırlatıyor.
Tarihten örnekler
Mussolini İtalya’sında, 1925 yılından itibaren olağanüstü hal yasaları çıkartılarak muhaliflerin ezilmesi, demokratik partiler ve sendikaların kapatılması, tüm özgürlüklerin ortadan kaldırılması, yasa gücündeki kararnamelerle sağlanmaya çalışılmıştı.
5 Kasım 1926’da bütün muhalefet gazeteleri ve tüm siyasal partiler kapatıldı, faşizmi benimsemeyen bütün siyasal örgütler dağıtıldı. 1927 yılında da sendikalar, faşist hükümetle “teknik anlamda işbirliği” yaptı ve sonra faşist sendika dışında hepsi tasfiye edilmişti.
Hitler Almanya’sı
Almanya’da da, Mart 1933’te seçimle işbaşına gelen Nazi Partisi’nin lideri Hitler, ilk iş olarak sendikaların Sosyalist Parti ile (sosyal demokratlarla) ilişkilerini kesmesini istedi. Alman Sendikalar Birliği (DGB) Sosyalist Parti ile ilişkisini kestiği gibi “hükümetle ayni yüce amaç peşinde koştuklarını” açıkladı.
Naziler, 20 Nisan 1933’te de tüm sendikaların devlet çatısı altında toplanmaları ve 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı ortak kutlamaları çağrısını yaptı. Ertesi gün, yani 2 Mayıs 1933’te de sendikalar dağıtıldı, malları Komünist Partisi’ne yapıldığı gibi Nazi Partisi’ne devredildi. Muhalefetin ileri gelenleri, sendikacılar toplama kamplarına gönderildi.
Faşizme geçiş süreci
1920’li, 1930’lu yıllardaki faşist iktidarların temel özelliği özetle şöyleydi: Ülkede işçi sınıfı hareketinin ve sosyalizmin ciddi bir “tehdit” olması karşısında tekelci sermaye, faşist partilerin sokak gücüne de dayanarak diktatörlüğünü ilan ediyordu.
Türkiye’de işçi sınıfı hareketinin güçlü olup sosyalizmin egemen sınıflar açısından ciddi bir tehdit olması, mevcut durumda söz konusu değildir. Yine halen iktidarda olan AKP, Mussolini İtalya’sındaki Kara Gömlekliler, Hitler Almanya’sındaki SS ve SA’lar gibi paramiliter güçlerin sayesinde iktidara gelmemiştir.
Bununla birlikte ülkemizde siyasal İslamcı faşizme geçiş süreci inşa edilmek istenmektedir. Bu süreç, henüz tam anlamıyla kurumlaşmış da değildir. Halen ülkemizde özgürlüklerin iyice sınırlandırıldığı, demokratik hakların büyük ölçüde askıya alındığı, baskıcı, otoriter ve de totaliter bir süreç yaşanmaktadır.
Belediye başkanlarının, siyasetçilerin, gazetecilerin ve son olarak da sendikacıların tutuklandığı bir süreç hüküm sürmektedir.
Sendikacının tutuklanması
Evet son örnek olarak; Gaziantep Başpınar Organize Sanayi Bölgesi'nde (OSB) düşük ücret ve kötü çalışma koşulları nedeniyle iş bırakan işçilere destek veren Birleşik Tekstil, Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen tutuklanmıştır.
Aralarında AKP Gaziantep Milletvekili İrfan Çelikaslan’ın da patronu olduğu OSB'deki tekstil fabrikalarında çalışan yaklaşık iki bin işçi, yüzde 30’luk zamma karşı çıkarak uzun çalışma saatlerinin düşürülmesi, ücretlerinin yükseltilmesi gibi taleplerle direnişe geçmişti.
İşçilerin direnişinde öncü konumunda olan BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen, 14 Şubat 2025 günü gözaltına alındı. Gaziantep Valiliği, işçilerin direnişini yasakladı ardından da Mehmet Türkmen serbest bırakıldı. Ancak işçilerin direnişe devam etmek istemesi ve Türkmen’in de destek vermesi üzerine sendika başkanı tekrar gözaltına alınıp 17 Şubat 2025 günü tutuklandı.
Bu durum, mevcut rejimin emekçi sınıfların en doğal haklarına karşı tutumunu da ortaya koymaktadır. O nedenle ülkemizdeki siyasal İslamcı faşizan gidişe karşı tüm demokrat, sol, sosyalist örgütlerin, mesleki kuruluşların, sendikaların güçlü ve ortak bir mücadele sergilemeleri gerekiyor. Yoksa “Atı alan Üsküdar’ı geçecek”…