Yolsuzluğun enerjisi

17 Aralık’tan bu yana Türkiye’nin gündemine oturan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları, anlaşılan o ki, siyasete yeniden şekil verilmeye çalışılırken konuşulmaya devam edecek. Her yeni gün, servis edilen farklı tape’ler, tartışmaları alevlendirecek.

Yolsuzluk ve rüşvet konusunda hükümetin sınırları zorladığını gösteren bu iddiaların, destekçisinden karşıtına halkı çoğu zaman şaşırtmıyor olması ise hiç şaşırtıcı değil.

Çünkü soruşturmalara konu olan çalma, çırpma, adam kayırma, komisyon alma gibi iddialar halk tarafından bu iktidara dinleme ve görüntülemeyle elde edilen malzemelerle yapılan şantajsa yıllardır iktidarın en büyük destekçisi olan Cemaat’e yakıştırılmaktadır.

Şaşırtıcı olan böylesi bir iktidar hesaplaşması yaşanırken, düzen siyasetinde açık bir alternatifin şekillen(e)memesidir.

Mesele, iktidardaki ve iktidarın arkasındaki büyük koalisyonun tümden dağılmasıyla ilgili olunca, önceki yıllarda bu kirli oyunun bir parçası olan tüm aktörler faka basmış oldu. Bu nedenle, tansiyonun yerel seçimler ve sonrasında artacağı ve işin alternatif yaratma kısmının uzun bir süre daha belirsiz kalacağı muhakkak.

Ve fakat ortaya dökülenler, 2003 yılından sonra Türkiye’nin nasıl yönetildiği, ekonomide çarkların ne pahasına ve nasıl döndürüldüğünü ortaya koymaya yetiyor.

Türkiye ekonomisinin tüm yapısal zaaflarıyla şekillenen sermaye birikimindeki tıkanmanın, altyapı, enerji ve inşaat yatırımlarıyla aşılmaya çalışıldığı biliniyor. Hükümetin bir kısmına montaj dediği tape’ler, bu faaliyetlerin etrafında dönen özelleştirmeler ve kamu ihalelerinin tamamının şaibeli olduğuna işaret ediyor.

Kısacası, geçtiğimiz 11 yıl boyunca duble yollar, enerji yatırımları, inşaat teşvikleri, imar değişiklikleri ile ekonomiye suni teneffüs yapılmaya çalışılmış. Hükümet üyeleri, uygulanan bu politikalarla “vatana hizmet ederken” emeklerinin karşılığını almış. Yolsuzluğun enerjisi buradan derlenmiş.

2003-2013 döneminde 50,5 milyar dolarlık özelleştirme işlemi yapıldı. Bu rakam, AKP’nin Türkiye’nin toplam özelleştirmelerinin yüzde 86’sını gerçekleştirdiğini gösteriyor.

Özelleştirmelerde son birkaç yılda öne çıkan ise enerji sektörüydü. Hatta özelleştirmede 12,5 milyar dolar ile rekor kırılan 2013 yılında 8 elektrik dağıtım bölgesi, 3 elektrik santrali ve Başkent Doğalgaz şirketi devredildi. Bu özelleştirmeler tüm yılda yapılan özelleştirme işlem tutarının yüzde 95’ine denk düşüyordu.

AKP’li yılların diğer karakteristiği inşaat yatırımlarının hızla genişlemesiydi. Kamu ve özel sektörün yaptığı inşaat yatırımlarının toplamı yılda ortalama 50 milyar doların üzerine çıkıyordu.

Kamunun yine bir bölümü inşaat yatırımlarına dahil olan, özel sektöre verdiği altyapı ihalelerinde ise adeta patlama yaşandı. Yap-işlet-devret, yap-işlet, işletme hakkı devri, ve yap-kirala gibi yöntemlerle altyapı işleri, bazı sermaye gruplarına verildi. AKP döneminde 78,5 milyar dolarlık altyapı projesi, ihale edildi. Bu projelerin çoğu enerji tesisi, karayolu, havalimanı ve liman inşaatı ile ilgiliydi. 2013 yılında 3. havalimanı projesinin katkısıyla proje tutarı, 46 milyar doları geçti.

Meblağ ortada. Rüşvetin belgesi olmaz derler ama komisyonun yüzdesi aşağı yukarı bellidir. Türkiye’de çarklar “komisyon” için dönerken, “komisyon” alındıkça yeni projeler gündeme gelmiş. Ülke “komisyon” veren sermayedarların adeta kucağına düşürülmüş.

Meblağ bu kadar büyük olunca, elbette alternatif yaratmakta zorlanırlar. Düzen içi alternatif arayışı, eninde sonunda “komisyon” alan ve verenin değişmesinden ibaret kalacağı için zorlanırlar.

Zor olmayan ise halkın “komisyon”u sıfırlaması ve halktan yana bir iktidar ile yolsuzluğun enerjisinin bütünüyle kesilmesidir.