TPAO işçisi 
neye karşı çıkıyor?

Adları yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında geçen dört eski bakan ile ilgili iddiaların TBMM’de görüşüldüğü gün, farklı biçimleriyle süren bir başka hırsızlığa karşı işçi sesini yükseltiyordu.

Çarkların işçilerin daha fazla sömürülmesi üzerine kurulduğu bu düzende, emekçinin ürettiği değerin karşılığı olmayan bir ücretle çalıştırılması ve çalışma koşullarının da buna paralel olarak oluşturulması esastır.

Bu açıdan, ücretlerin düşürülmeye çalışılması ve çalışma koşulları ile ilişkili üretim maliyetlerinin kısılması hırsızlığın daniskasıdır.

KİT’lerde güvenceli istihdam, kamu işçilerinin hakları ve koşulları düşünüldüğünde bahsettiğimiz anlamdaki hırsızlığı sınırlar. Bu durum sömürüyü arttırmak için istihdamı bütünüyle esnekleştirmek için elinden geleni yapan bir hükümet için sorun alanıdır.

Sermaye için, aynı nedenle, KİT’ler ve buradaki kamu istihdamı başlı başına rahatsız edicidir. KİT’ler ya tasfiye edilmeli ya da faaliyetlerinde özel sektör mantığı hakim kılınmalıdır. Böyle yapılmalıdır ki, işçi sömürüsü yoluyla gerçekleştirilen en büyük hırsızlık hiç sorgulanmadan sürebilsin.

Özelleştirilemeyen ya da henüz özelleştirilmeyen KİT’lerde taşeronlaşmanın yaygınlaştırılmasının başka bir anlamı yoktur. Ancak kamu istihdamının yasalarla korunan güvenceleri nedeniyle kamuda taşeronlaşma bugün hükümetin ayağına dolanmaktadır.

Kamuda taşeron işçilerin sorunlarını merkeze alarak gündeme getirilen düzenleme ise bu hukuki sorunları çözmeyi ve yasaların arkasından dolanarak taşeron çalışmayı hakim istihdam biçimi yapmayı amaçlıyor.

Bir KİT olarak petrol arama ve üretim faaliyeti sürdüren Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nda (TPAO) da taşeronlaştırma sıklıkla başvurulan uygulamalardan birisiydi. Şimdi TPAO yönetimi, bir adım öteye gidiyor. Daha önce kamu işçisinin yaptığı bazı işleri yapmak üzere yurtdışında bir servis şirketi kurarak, bu faaliyetleri yeni şirkete devrediyor.

Halihazırda TPAO’nun yürüttüğü bazı faaliyetler artık kamu niteliği olmayan yurtdışında kurulmuş bir şirket bünyesinde yaptırılacak. Niyet bu olunca, yeni kurulan şirketin TPAO’nun bir iştiraki olması durumu değiştirmiyor.

Önce bu yeni şirketten başlayarak TPAO’nun bütününde verimliliğe odaklı, güvencesiz ve esnek istihdama dayanan bir sistemin dayatılacağı anlaşılıyor. Böylece taşeron uygulamalarının önü daha fazla açılmış olacak.

TPAO’nun petrol sektörünün en riskli alanı olan arama ve üretime odaklanması öngörülürken, bu faaliyet de çeşitli aşamalara parçalanarak farklı şirketler eliyle gördürülecek. Petrol sektöründe yer alan sermaye gruplarının TPAO’ya biçtikleri rol de bu yerli ve yabancı sermayeye koltuk değnekliği.

TPAO’da başlatılan “Bütünsel Dönüşüm Programı” doğrudan bir özelleştirme hamlesi olmayabilir ama özelleştirmenin sadece mülkiyetin devriyle sınırlanabilecek bir kavram olmadığını biliyoruz.

Geçen yıl yasalaşan Türk Petrol Kanunu ile “devlet adına petrol arama ve üretim faaliyeti” sürdürme işlevi kalmayan TPAO’nun adım adım özel sektör mantığıyla çalışan ve petrol sektöründe yerli-yabancı sermayeye alan açan bir faaliyetin içerisine gireceği anlaşılıyor.

Zaten TPAO bahsi her geçtiğinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın sık sık THY modeliyle yeniden yapılandırılacak demesinin başka bir anlamı yoktur.
Hükümet TPAO’yu THY modeliyle “uçurmaya” hazırlanıyor.

Petrol-İş’e üye TPAO işçisi ise hem TPAO’ya hem de haklarına ve geleceğine sahip çıkıyor. İşçiler, TPAO’nun parçalanmasına karşı çıkıyorlar. TPAO’da kamu istihdam yapısının bozulmasına, taşeronlaşmanın yaygınlaşmasına itiraz ediyorlar. Pazartesi günü bu amaçla iş bıraktılar.

TPAO işçisi, hırsızlığın büyüğüne karşı çıkıyor.