Jöleli danışman hatırlar mı?

Malum gündem, büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması. Kabine bir bütün olarak büyük bir töhmet altında. İmar yolsuzlukları ile Türkiye’nin İran ile yaptığı altın ticaretinin etrafında şekillenen bir rüşvet ağına ilişkin birkaç soruşturma yürütülüyor.

İt izi at izine karışmış durumda. Büyük bir çıkar çatışması var.

Konuya ilişkin çok yazılıp çizildi. Ama meşruiyetini çoktan yitiren kabineyi aklamaya çalışan ve Başbakan’ın yakın çevresine yerleşen bazı isimlerin süreci AKP lehine yönetmek için yaptığı ilginç çıkışlar üzerinde durulmayı hak ediyor.

O isimlerin en yaratıcısı, kuşkusuz, jöleli danışman Yiğit Bulut.

Bulut, hafta sonu Halk Bankası’nın niye hedef seçilmiş olduğuna ilişkin iddialar sıraladı. Sermaye piyasasında işlem gören bir kamu bankasının soruşturulmasının bir suç olduğunu ve bundan 3. kişilerin zarar göreceğini söyledi. Bu bankanın hissesine sahip amatör yatırımcıların, vatandaşların mağdur edildiğini belirtti. Kamu yararı lafları ve İsrail’e dönük suçlamalar havada uçuştu.

Gezi’yi de faiz lobisini bağlayan Yiğit Bulut’un, soruşturmada asıl hedefin Halk Bankası olduğunu söylemesi elbette şaşırtıcı değil.

Şaşırtıcı olan aynı zatın 2000’li yılların ortasında, özelleştirme politikaları nedeniyle AKP hükümetini “vatan haini” ilan etmiş olmasıydı.

Yiğit Bulut’un Halk Bankası’na ilişkin sermaye piyasaları, amatör yatırımcıların zarar görmesi vb. ifadelerle yaptığı açıklamalar, bana 2005 yılında Tüpraş’ın yüzde 14,76’lık hissesinin satışını hatırlattı.

Mart 2005’te Tüpraş’ın yüzde 14,76’lık hissesi, borsaya bildirilmeden ve ihaleye çıkarılmadan 446 milyon bedelle Global Menkul Kıymetler adlı şirket aracılığıyla İsrailli işadamı Sami Ofer’e satıldı. Bu satıştan önce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Sami Ofer ile Bilkent’te geceyarısı görüştüğü iddiaları basına yansımıştı. Başbakanlık tarafından bu haberler yalanlanmadı.

SPK mevzuatına aykırı yapılan bu işlemle, ticarette aleniyet ilkesi ihlal edildi. Satış ile ilgili Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararı kamuoyuna açıklanmamıştı. Yani satış ilanı, ticaret bozulmasın diye son birkaç güne kadar gizlenmişti! SPK bu durumun bir usulsüzlük olduğunu tespit etti.
Petrol-İş’in açtığı dava ile bu halka arz işlemindeki usulsüzlük kesinleşti ve şaibeli satış iptal edildi. Ancak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), kararı uygulamadığından hisseler tekrar devlete devredilmedi.

Bu işleme imza atan ÖİB yetkilileri, kendilerine tebliğ edilen iptal kararı ile ilgili tasarrufun Başbakanın başkanlık ettiği ÖYK’da olduğunu belirtmiş, kısacası hiçbir işlem yapmamıştı.

Petrol-İş ayrıca, bu satışa imza atan ÖİB yetkilileri ile ilgili suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yaptığı soruşturmadan sonra bu yetkililer hakkında 4’er yıl 6’şar aya kadar hapis istemiyle dava açtı. Başbakan ÖİB bürokratlarının soruşturulmasına izin vermediği gibi dönemin ÖİB Başkanı’nı ödüllendirerek Enerji Bakanlığı Müsteşarlığı’na getirdi. Yani bu usulsüz satış nedeniyle hiç kimse hesap vermedi.

İşte o dönemde Radikal’de köşe yazarı olan Yiğit Bulut, Tüpraş hisselerinin gizli ve iskontolu satışı nedeniyle Ofer’e 500-800 milyon dolar kaynak aktarıldığını yazıyordu. Amatör yatırımcıların, vatandaşın hakkının yendiğini ve hisselerin yargı kararı doğrultusunda derhal kamuya geri alınması gerektiğini söylüyordu.

O dönemin ruhunu aktarmak için, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın kamu varlıklarının satışına ilişkin “babalar gibi satarım” ve “müşteri gece kapımı çalsa pijama ile çıkar gene satarım” sözleri sanırım yeterli.

Yiğit Bulut bu “tüccar” zihniyete mi isyan etmişti o dönem bilemiyorum. Ama ülke tarihinin en büyük özelleştirme talanına imza atan bu hükümetin her bir özelleştirme işleminin usulsüzlük ve şaibelerle dolu olduğunu en başta Yiğit Bulut biliyor.

Biliyor da, bilmeze yatıyor.

Günün Atasözü: Her köpek sahibine göre havlar.